Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

AYFER AYTAÇ GAZETECİ YAZAR

http://blog.milliyet.com.tr/ayferaytac

19 Eylül '19

 
Kategori
Anılar
 

Kadınların Ambargosu

TAVSAMAYA TAVIR TAKINMAK
Duyduğunuz konulara olmaz demeyin, günümüzde olmaz diye hiçbir şey yok, artık her şeye olabilir gözüyle bakmak gerekiyor.
 
Bizim mahallenin fırıncısı geride bıraktığımız Kurban Bayramı öncesi mahalleli hanımların börek, çörek, baklava, kadayıf tepsilerini zamanında pişirmeyip, fırınında bekletmiş ve dolayısıyla hanımları mağdur etmiş. Bayram süresince evlerine gelen misafirlerine karşı mahcup etmiş. Oysa mahallemin hanımları fırıncıyla bayram öncesinden görüşmüşler “Bir sini baklava, bir sini de su böreği getirirsem pişirir misin?” diye. Fırıncı kararlılıkla “Olur.” deyince kendisine duydukları güvenle hanımlar koca sinilerle baklava börek açmışlar ve bu sinileri fırına götürüp bırakmışlar. Kendilerine denilen saatte siniyi pişmiş olarak geri alma vaktinde fırına gittiklerinde bir de ne görsünler, baklavalar, börekler pişirilmemiş olarak aynen duruyor ve sininin içinde hamurlar kabarıp mayalanmaya yüz tutmuşlar. 
 
Fırıncıya, "ne bu hâl," diye sorulduğunda fırıncı, bayram öncesi ekmek yetiştirmekten baklavaları, börekleri pişiremediğini söyleyip sinileri geri çevirince, hanımlar çok zorluk yaşamışlar. Evlerindeki fırınlarda parçalayıp tepsilere paylaştırmak suretiyle emeklerini kurtarmaya çabalamışlar. Bayramı bir şekil geçirmişler de, lakin fırıncının işini savsaklamasını, sözünü tutmamasını ve hiç bir şey olmamış gibi tavsamasını unutmamışlar. Kendisine ambargo uygulamaya karar vermişler. Bir süre ekmeklerini fırından çıkartmamak için fırın önünde fırıncıyı oyalamışlar. Fırında aşırı kalıp yanan ekmekler o gün için satılamamış. hanımlar nimeti israf ettiklerine hayıflanıp bu defa fırıncıya haddini bildirmek için başka yaptırımlara başvurmuşlar. 
 
Öyle ya bayram için onca masraf edip, emek gücü sarf ederek, hazırlanmışlar, neticesinde fırıncının ekmek yetiştirme telaşından mağduriyet yaşamışlar. Bunun kanuni cezası olamayacağını düşünen hanımlarda fırıncıya cezayı kendileri kesmeyi uygun bulmuşlar. Meselâ bundan böyle o fırına bir daha baklava, börek sinisi götürmeyecekler, o fırının ürettiği ekmeği de satın almayacaklarmış. Bu hanımların ekonomik yaptırımları. Bir de fırıncıyı manevi cezalandırma var ki, bu daha etkili olmuş. Aynı mahallede kendi evi de bulunan fırıncının karısı bayram sonrasında yorgun düşüp hastalanmış, ama mahalleli hanımların hiç birisi de ne bayram ziyareti için, ne de hasta hanıma geçmiş olsun demek için fırıncının evine uğramamışlar. Dolayısıyla fırıncıyı zor günlerinde tamamen yalnızlığa terk etmişler. 
 
Fırıncı şimdi bu olanlar karşısında kendisini ekonomik sıkıntıya düşmüş yalnız adam olarak görüyormuş. Bu durumdan ders alan fırıncı mahallenin hanımlarından binlerce kez özür dileyerek, bir dahaki Kurban Bayramı’nda bütün tatlıları ve börekleri hiç uyumadan sabaha kadar çalışarak pişireceğini, üstelik hizmetinden de hiç para talep etmeyeceğini söyleyip duruyormuş. Hanımlar şimdi fırıncıyı affetmekte nazlanıyorlar. E, ne diyelim bir insanın en büyük düşmanı yine kendisidir ve her zora koşanın gördüğü bir ceza vardır. Yeter ki yaptırımcı gücün farkına varabilelim. 
 
Bir yaptırımcılık örneği de geçmişteki aktif gazetecilik günlerimden vereyim:
Köylerimizden birinde muhtar köyünü orman kanununa göre yönetiyordu. Kendisi gibi köy halkının oylarıyla seçilen İhtiyar Heyetini hiç tanımazdı. “Dediğim dedik” cilik yapıyor, tek adamcılık oynuyordu. Bir gün köy İhtiyar Heyeti hepsi birden istifasını sundu “Böyle bir muhtarla çalışılmaz” dediler. 
 
Koskoca köy İhtiyar Heyetsiz kalacak değildi ya, hemen seçim yapılmasına karar verildi. Fakat bu muhtardan dolayı herkesler çekiniyor, hiç kimse aday olmuyordu. Sonunda muhtarın yandaşları çare buldular. Köyde ne kadar düşkün ve mecnun bilinen varsa onları aday yapıp oylarını verdiler ve yeni İhtiyar Heyetini belirlediler.
 
Bir gün Kaymakam yeni İhtiyar Heyetini makamına davet etti. Hiç kimse bu davete iştirak etmeyince jandarmayla huzuruna getirtti. 
 
Kaymakamın karşısına çıkan hiçbir şeyden habersiz yeni İhtiyar Heyeti:
-“Valla gaymıkam beg, biz bir şey bilmeyoz, evde otururkene bura niden getirildik kine?” diye sorup dövününce; Kaymakam gerçeği araştırıp, durumu öğrendi ve muhtarın adam gibi olması için sert bir dille gereken talimatı verdi. 
 
O günden sonra bu köy muhtarı hakkında bir daha “ Tek adamlık yapıyor” diye şikâyet duyulmadı. Bu örnekte de görüldüğü gibi, yaptırım gücünü yeri geldiğinde kullanmasını bilmekte yarar vardır. 
 
Ayfer AYTAÇ
ayferaytac.com
 
Toplam blog
: 622
: 205
Kayıt tarihi
: 08.12.14
 
 

Gazeteci-yazar ..