Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Temmuz '08

 
Kategori
Yurtiçi Tatil
 

Kaf dağının ardındaki şehir; Artvin

Kaf dağının ardındaki şehir; Artvin
 

"Kaf Dağı"ndan Artvin'e bakış


Artvin’i ilk gördüğümde güneş batmış, karanlık bulunduğum coğrafyanın her noktasına hakim olmuştu. O andan kısa bir süre önce, arabam ile sürekli kıvrılarak rakım yükseltiyordum. Bu yükselişin sona ereceğine dair umutlarım sona ermek üzereydi. Ömrümün geri kalanının, bir sağa bir sola dönen yol kıvrımlarına uygun direksiyon sallayarak ve gözlerim 45 derece açı ile yarı yola yarı gökyüzüne bakar halde, ama ikisi arasındaki ayrımı tam olarak fark edemeden geçeceğini düşünmeye başlamıştım. Sanki benim için hayat o anda kilitlenmişti.

Ancak bir süre sonra, belimin ve elbette beraberinde oturduğum sürücü koltuğunun yere paralel hareket etmeye başladığını fark etmemle, önümde bir süredir mahrum olduğum ışığı kocaman bir demet halinde fark etmem birbirine çok yakın zaman dilimlerine denk geldi.

Tanrının bu coğrafyaya bolca serpiştirdiği bir dağ sırasının en tepesindeydim ve hemen karşımızda duran dağın tepesinden eteklerine doğru bir ışık deresi akıyordu. Bana ilk anımsattığı şey, ışıklarla donatılmış bir yılbaşı çamı oldu. Yol aldığım dağın eteklerine doğru ilerlerken, bu etkileyici ışık şöleni bizimle birlikte yol aldı.

Ancak yolculuğun rotası ve zaman darlığı, o an için bu ışık deresinin içine girmeme engel oldu. Hedef sahildi ve önümde en az bir saatlik yol daha vardı. Bu nedenle Artvin’e o gece vaktinde teğet değip geçmek zorunda kaldım.

O görüntünün perde arkası beni fazlası ile meraklanmıştı ve gezimin ilerleyen günlerinin birisinde gerisin geriye gidip tekrar Artvin’e yol aldım. O görüntüyü yaratan coğrafik şekli merak ediyordum. Daha doğrusu bir şehir yerleşiminin o görüntüye nasıl olup da sahne olabileceğine aklım ermiyor ve bu bilmeceyi çözmek istiyordum.

Artvin’i gündüz gözü ile görüp, damarlarında yol almaya başladıkça bilmece, gizemli bir sırra dönüşmeye başladı. Çözemeyeceğim o sır ise, insanların doğanın şartlarını zorlamak konusunda gösterdikleri ısrarının nedeniydi.

Bu konuda hiçbir bilgiye denk gelmedim ve araştırma gereği duymadım ama en düşük rakımı ile en yüksek rakımı arasında en fazla fark olan şehir Artvin’dir diye düşünüyorum.

Artvin şehri ile ilgili iki ilginç notu hemen söyleyebilirim. Bir, şehirde düz bir cadde ya da taşıt yolu yok. İki, şehirde zaten karmaşık olmayan yollarının trafiğini düzenlemek için herhangi bir trafik ışığı yok. Zaten buna gerek de yok. Çünkü trafik ışıkları, neredeyse sahip olunan tek bir ulaşım yolundaki gidiş gelişi zorlaştırmaktan başka bir işe yaramaz.

Şehrin giriş noktası olan Çoruh Nehri üzerindeki köprüden itibaren, bilahare eğimli U dönüşleri ile yol alıyorsunuz. En fazla 100 metre ilerliyor ve ardından nerdeyse 45 derece eğimi olan yeni bir U dönüşü yapıyorsunuz. Sayabildiğim kadarı ile 14. U dönüşümde, Valilik Binası ile Emniyet Binasının varlığı ile şehir merkezi tanımı hak eden noktaya ulaşabildim. Devlet Hastanesi gibi bir şehrin temel donatılarından birisine daha ulaşmak için bir bu kadar daha manevrayı göze almanız gerekiyor.

Açıkçası bu yerleşim düzenini, daha doğrusu bu tip bir yerleşime zorlayan coğrafyayı görünce, bu bölgeye ilk yerleşen insanların hangi gerekçelerle bu bölgeye yerleşme kararları aldığını merak etmemek mümkün değil. Ancak ciddi bir güvenlik gerekçesi, ulaşılamamak istemi bu karara neden olmuş olabilir. Hasan Sabbah bu coğrafyayı görse, Alamut’a ciddi bir alternatif olarak düşünürdü gibi geldi bana.

Coğrafyanın neredeyse herhangi bir ekonomik faaliyete izin vermemesi, yaklaşık 160.000 nüfusun nasıl geçindiği sorusunu akla getiriyor ilk başta. Ne de olsa hiçbir yerleşim yalnızca dışarıdan getirdikleri ürünleri birbirlerine satarak zenginleşemez. O yerleşimden de dışarıya, özellikle artı değeri yüksek ürünleri satıldıkça refah yaratılabilir. İlde yaklaşık 40.000 kişinin yeşil kartlı olduğu düşünüldüğünde, paylaşılan bir refah olmadığı kolaylıkla anlaşılıyor.

Resmi kayıtlarda ağırlıklı iş kolu tarım gözükse de, tarımdan elde edilen gelir ona ayrılan emek işgücü oranının yanında oldukça düşük. Geçmişten bu yana edindiğim izlenimlerim ise, Artvin’in en yüksek artıdeğere sahip ürünü eğitimli insan. Artvin’de eğitim oranı oldukça yüksek ve bu insan gücünün önemli bir kısmı dış göçe maruz kalıyor. Ancak bu göçün maddi anlamda ciddi geri dönüşleri de söz konusu. Yani özellikle İstanbul’da para kazanan eğitimli kesim, bu coğrafyadaki tanıdıklarına ciddi bir parasal destek sunuyorlar. Artvin’de büyük olasılıkla yaşamı döndüren de bu destek.

Başlı başına bir yayla olan Artvin yerleşkesinde kış mevsiminde yaşamın nasıl olduğunu çok merak ettim. Ama bu merakımı gidermek için o mevsimde oralara gideceğimi hiç mi hiç zannetmiyorum.

Ama Artvin’in tüm olumsuz koşullara karşın, müthiş dinamik ve dönüşüme açık insan gücü ile daha iyi bir geleceğe sahip olabileceğini düşünüyorum.

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..