Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Kasım '14

 
Kategori
Deneme
 

Kafa yorduklarım

Bu sıralar zihnim, sınırlar ve yakınlık derecesine göre aldığım riskler ile yoğun olarak meşgul. Sizler belki ( benim de zaman zaman düşündüğüm gibi ) bunun “ boşluktan “ oluştuğuna, dibine kadar “ kendine saplantı olduğuna inanabilirsiniz; fakat ben sadece daha çabuk ve sağlıklı olgunlaşmak adına gösterdiğim çabalar olarak bakmayı yeğliyorum. Tabii, hemen de belirtiyorum; yalnızca bugün için. Çünkü “değişmeyen tek şey değişimdir “ felsefesine inananlardanım; tabii yine, yalnızca bugün için(!)

Yer değişikliğinin söz konusu olduğu bir dönemdeyim ve yine hayatım zaman zaman yönetilmez hale geliyor. Hemen kendime acımaya başlıyorum ve aynı nakarat gündeme geliyor; “ Ne olurdu benim için bu kararları alacak, maddi- manevi tüm sorumluluğumu alarak beni refaha çıkartacak bir partnerim olsaydı…”

Şükürler olsun, son zamanlarda bu Yüksek Gücümle sohbetlerimde, biraz şöyle bir söyleme dönüştü; “ Lütfen, partner yoksa bari elimdeki erkeklerden ( oğul, kardeş, dayı, yeğen, kuzen gibi gibi… Hatta yan komşunun eşi de olabilir.)yardım alabilmek alçakgönüllüğünü ver!”

Teoride bir sorun yok, fakat uygulamada çok sorun yaşıyorum. Çünkü karşımdakiler genelde bir aile, dolayısıyla onların kendi içlerinde bir dinamiği var. Şimdi ben bu dinamiği mi baz alacağım, yoksa o an için ilişkide olduğum erkekle içinde bulunduğumuz koşulları mı baz alacağım, bilemiyorum. Böylece kafa karışıklığı yaşıyorum. Kafa karışıklığından çıkabilmek için de bu kavramlarla ilgili “ kafa yoruyorum”.

Gelgitler yaşarken bazen “ biz “ olmak adına, ailerle orta yolu bulmaya çalışıyorum, bazen de yine kendimi yollara vuruyorum “ ruh ikizimi “ bulmak için. Tıpkı aşağıdaki mitte bahsedildiği gibi; ya karşıma çıkarsa, diye.

“Bizi âşık olmaya iten psikolojik güçler, biyolojik güçler kadar zorlayıcıdırlar. Platon’un Sempozium’ unda, Sokrates, cinsel aşkın kökeni hakkındaki Aristofanes mitinin hikâyesini anlatır. Bu mite göre, dünyanın asıl sakinleri dört eli ve dört ayağı olan, önden ve arkadan bir daire çizen yuvarlak şekilli yaratıklarmış. Bu kendine güvenen, cinsiyetsiz varlıklar çok kibirliymişler ve sürekli olarak tanrılara saldırıp duruyorlarmış. Zeus, onları cezalandırmak için üzerlerine yıldırımlarını yollayıp ve onları ikiye ayırmış. Her bir yaratık artık iki yaratık haline gelmiş ve her yarı diğer yarı ile birleşmeyi arzulayıp durmuş. 

 
Toplam blog
: 423
: 186
Kayıt tarihi
: 10.10.11
 
 

İkbal Özlen DİNÇERLER. 14.02.1960 doğumlu. izmir Kız Lisesi Edebiyat Bölümünü okudu. Buca Eğitim ..