Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Şubat '08

 
Kategori
Gelenekler
 

Kafes avı derken kafama karıştırdım

Kafes avı derken kafama karıştırdım
 

Baharla gelen gündemden kaçış:

Bahar geldi diye başladığımda , bazılarınıza bu herhalde fazla yorum yapmaktan yoruldu, ya da gündem takibinden artık bıktı diyenler olsa da Cemre bunun başına mı düştü ne diyen, gerçek dostlarımın çoğunlukta olacağından hiç şüphem yok.

Seçtiğim rumuz dan da anlaşılacağı üzere, ne kadar olmayana ergi metodu varsa uygulamaya bayılırım ve hep Anayasada kanun mu bu deyip istediğim şeyleri yapabilme özgürlüğünün tadını çıkarmaya bakarım. Bu yüzden her günüm bahar dır bana ve her gün güneşle uyandığım bir mekanı seçtim. Güneş topladığım dağların eteğinde deryalarla buluşmanın, doğayla iç içe yaşamanın hazzıyla..

Çocukluk yıllarından kalma bir alışkanlığım var, balık tutmak. İskeleye oturur, çağırdığım balıklar gelmeyince, elimdeki ekmeği denize atardım. Ekmeğin etrafında toplanan minik balıkları seyrederken bir anda yok olurlardı, nedeni ise bir büyük balığın gelip öbürlerinin ona ekmeği bırakmalarıydı. O zamanki aklımla onlarda bile büyüğe saygı olduğunu düşünemezdim. Sadece niye bir büyük balığın diğerlerinin hakkını yediğini düşünür ona kızardım… Sonraları balık avına dönüştü bu meraklarım… Ama burada avdan başka bir şeyi paylaşmak istiyorum.Her ne kadar av la ilgili olsa da, dervişin fikri neyse, zikri o dur misali…

Bir hobi olarak düşünülse de insanın doğası gereği avlanmak gibi bir içgüdü ve dilimin varmadığı o kelime öldürmek.. Ne kadar masal kahramanlarında sevimli ördekler ve atom karıncalarla dost olsam da, eğer o karınca benim şekerimin üzerini istila ediyorsa, o zaman sevimliliğini kaybediyor.. İnsanoğlu karmaşık duygular ve donanımların etkisiyle neler yapabiliyor..

Avcılığın hazzını tadanlar bilir. Ve gerçek avcı, avını hileyle kandırmak yerine obna şans ve seçme hakkı verir.Aynı insana verilen irade gibi.. Bir bayan olmama rağmen, üçük yaşlarda geliştirdiğim öğrenme azmi ve merakı ile avcılığın kitabını yazacak kadar uzman olduğumu şımarmadan , hakkıyla söyler ve övünebilirim. Evet her ne kadar , dini görüşlerimde , insanın en değerli erdeminin tevazu olduğunu söylesem de , bir tek ilim ve bilimde bunu kabullenemiyorum , edep harici…

İşte bu yüzden avcılık ve bununla ilgili konuları merakla okurum , izlerim. Konuya sadece giriş yapmak için bu yönümü size aktarmak istedim ve okuduğum ilginç bir yazıyı paylaşmak istedim. Ama benden bundan sonra bol bol av hikayelerimi dinleyebilirsiniz. Çünkü artık beldemde hem av mevsimi hem de deniz mevsimi açılmış durumda. Esas paylaşmak istediğime gelince ; KAFES AVI adı verilen bir gelenek.

Toros dağlarının eteklerinde barındırdığı bir yerleşim alanında bulunanlardan ayrıca bir de bu dağlarda yaşayan kişilerin özgün ama ortak sevinçlerini paylaştığı bir gelenektir bu KAFES AVI.. Her yıl ŞUBAT VE MART aylarında 15 gün kafes avı partileri düzenlenir. Akşamları söyleşilerde hep kafes avı hikayeleri anlatılır.

Her ne kadar burada av kelimesi itici gelse de hayvan severlere, her şeyin zıddıyla var olduğunun bilinciyle ve her şerde bir hayır vardır kelamından yola çıkarak, anlamaya çalışıyorum. Kafes avından maksat, öldürme içgüdüsüyle değil kafeste besleme ve en kaliteli kafes kuşlarını belirleme, yetiştirme , doğaya yararlı ve zararlı katkıları inceleme amaçlı yapılsa da , inkar edilmez bir gerçek ki avlanarak geçinmek , tarım ve hayvancılığı sürdürmek Bakara suresinden başlayıp , Salih peygamberin devesine kadar ve kurban bayramlarına kadar, uzar gider. Böylece insan olarak doğaya uymak zorunda kalınca av ve avcıların amelleri niyetlerine göre oluyor. Kafes avı günlerinde de ; Hangi yörede iyi keklik çıkar, kimin en iyi kekliği var, en fazla keklik nerede gibi avcılar arasında araştırma ve tartışma konuları açılır bazen de atışılır.Bu sohbetlerde yapılan tespitler neticesinde, azalan keklik sayılarının, bilinçli avcılarla , doğayı koruma amaçlı çalışmaları önemlidir.. Doğayı korumanın en önemli nedeni onu iyi tanımaktır.

Dağlarda av peşinde koşan kişilerin , bir katliamcı değil aynı zamanda birer doğa hayranı ve aşık olduklarını söylemek istiyorum . Hatta daha da ileri giderek aşıkların kainatı iyi anlayıp, İnsani vasıfların doruğuna erdiklerini düşünüyorum Türkülerimize, destanlarımıza konu olan , geyik ve keklik avlarının, yaralı ceylan tasvirlerinin , aslında bizlere ne denli ibretlik öyküler sergilediğini düşünüyorum. Değerli Emekli Öğretmen Sn. Mehmet Uğuz Bey bir yazısında Sn Dr. Mehmet Sönmez den de kaynaklanarak, Gülnar lı Aşık Cumali yi tanıtmış değerli hocamız;Bir geleneği tanıtırken aynı zamanda beni derin bir tarihsel ibret ve yorumuna götürdüler.

Kafes avına çok ilgi duyan bir aşıktır , Aşık Cumali;En iyi kafes kekliğinin, Ermenek-Barcın dan çıktığını duyar, çok samimi olduğu Ermenekli Mahmut bey’ine şöyle bir şiir yazar;

ERMENEK KAYESİ MAHMUT BEYİME;

Sabahleyin kalktım çıktım evimden,

Ortalık kış günü ayaz olmalı,

Bir palaz isterim Mahmut beyimden,

Nüfus kayıtları beyaz olmalı.


Gönül müpteladır , bilmem nesinden,

Misli görülmedik , palaz olmalı,

Üç dirhem od yakan tüfek sesinden,

Aklı yarılmadık palaz olmalı.


Barcın yaylasından olmalı nesli,

Çifte hıçkırıklı , kabaca sesli,

Gedik Paşa ünlü , devlet nefesli,

Gönül yorulmadık palaz olmalı.


Hem doğan mıdıklı , şahin sıfatlı,

İngiliz marifetli, Moskof inatlı,

Seyrecik alalı sarkık kanatlı,

Eşi bulunmadık palaz olmalı.


Palazın gerdanı yassıca olsun,

On beşten fazlaca benler bulunsun

Her ayakta çifte topuk görülsün,

Akıp durulmadık palaz olmalı,


Cemali nin derdi cümleden aşkın,

Hem çatal imanlı , kaşları düşkün,

Gözleri küçücük, kendisi coşkun,

Keklik vurulmadık palaz olmalı ….


Bu mektubu alan Mahmut Bey , dört yana haberler gönderir, En çok övülen bir palazı buldurup , Aşık Cemali ye gönderir. Palazı Gülnar a götürmek için yola çıkan ulak , yürüyerek Gezende köyüne varır. Molla Mehmet ‘in evinde konuk olur.Molla Mehmet de avcıdır, palazı görünce içi geçer, Sütünü bozar, konuk uyuyunca palazı değiştirir , Konuğun bundan haberi yoktur. Şafakla yoluna devam eder ve palazı Aşık Cemali ye ulaştırır. Cemali palaza bakar .Palaz dişidir.Bunu görünce Bizim Aşık Cemali ikinci bir mektup yazar ,

ERMENEK KARİYESİ MAHMUT BEĞİME

Benim böyle tecellimden olmalı,

Göndermişsin sarı saçlı bir gelin,

Kendim gelip bir erkeğin bulmalı

Bana geldi ince kaşlı bir gelin.


Erkek derler hem temeli binası

Yumurtadan kız doğurmuş anası,

Bozulmamış ellerinin kınası,

Cins yerinden ağırbaşlı bir gelin.


Zannederim aslı kuşu taşından,

Dişi tülek şüphe etmem yaşından

Birkaç nikah geçmiş bunun başından

Göndermişsin yaşlı başlı bir gelin.


Cemali’nin ateş tutmuş serinden ,

Alem bize hile etmiş yerinden,

Bir dişiyi ayırmışlar erinden,

Durmaz ağlar gözü yaşlı bir gelin.


Cemali sözünde haklıdır haklı,

Söylemez sırrını sözünde saklı

Tam turunç memeli elma yanaklı,

Bana geldi ebru saçlı bir gelin.


Bu mektubu okuyan Mahmut Bey , gönderdiği ulak ı çağırır. Nerede konakladığını hemen anlar. Gülnar’ın Gezende köyüne gider, ve Molla Mehmedin evine giderek asıl gönderdiği palazı geri alıp , dostu Aşık Cemali ye kendi teslim eder ve dostluğunu pekiştirir.

Saz merakımdan mı nedir , atışmalara ilgi duyarım hep .Bu seferki beni bir başka etkiledi. Elimde olmadan konumdan çıktım ve Aşık Cemali nin gönlüne girdim sanki , Bana şerhini veriyordu , ve diyordu ki , Keklik avı bahane , sen bak bir şu beyane, İsterim insan olsun , soyu , sopu şahane… Nüfus kağıdı beyaz olsun… Bu söze takılıyorum …

Öyle bir insan olmalı ki , ya da öyle bir nefer , ya da öyle bir kişi ; Nüfus kağıdı beyaz insan olmak, misli görülmedik kaliteli olmalı , ve korkak değil, ucuz değil , adam gibi adam olmalı . Bir nefes alıyorum ;Diyor ki devamla ; Bar , deyip geçme bu bar senin demlendiğin bar değil ; Bu bar ATA BARI ; BAR demek , Emanet demektir, üzerine alınan yük demektir. BARÇIN ise bu yükü , emaneti üslenen demektir ..Şimdi yaylanın adından yaylanın Aşığına bir köprü kuruyorum..Ve burada emaneti taşıyan ulak ın , hani sözüm ona kekliği götüren elçinin aslında insan mı mekan mı olduğunu düşünüyorum. Hemen tasdikliyor Aşık ;

Barçın yaylasından olmalı derken ;Bar emanet, yük demek ve Barçın ise emaneti taşıyan , yükü taşıyan burada ulak olan aslında dağ da oluyor .Aynı Haşr suresindeki”Lev Enzelna hazel Kurane ala Cebelin” Ayetinde olduğu gibi…Eğer biz bu ayetleri bir dağa verseydik , o dağ yükünden kaldıramazdı .Bu yükü kaldıracak er istiyorum …demek istemiş Aşık Cemali Sırra erenlerden olsa gerek.Allahın önerdiği ve insanın kabullendiği yükümlülüğünü bilen olmalı…

Devamla Molla çıkıyor dizede, Burada Molla yükü taşıyana yani emanete hıyanet ediyor….

Devlet nefesli ;nefsini değil devleti düşünen ve sesini duyuran erce mertçe , keskin bakışlı , ileri görüşlü biri olacak .Devletin otoritesini , varlığını yansıtacak , İngiliz marifetli leri bilen ve tespit edip hileleri sezebilecek olan , sarkık kanatlı yerine göre de daima bilmez görünecek biri olmalı diyor gibi ..Moskof inatlı olduğunu bilsin .Bunu bilmek için Rus un Petro n un vasiyeti üzerindeki kararlılığını bilsin…Küçükken kazaska yapardık okulda Rus gelir aşka , Rus un işi başka.. Dönerek sağa sola oynuyor Kazaska … Böyle öğretilmişti nedense…

Ve dönüyorum yine Aşığa; Hep Molla deyip duruyor; Diğer aşıklar geliyor, Yunus geliyor elinde asasıyla bizim Yunus gülüyor ve sanki arkadaşını tasdikleyerek asırlar ötesinden , SENİ SİGAYA ÇEKEN BİR MOLLA KASIM GELİR…

Aşık Cemali bir keklikten dizelerden çıkıp bana şerh ettiriyor, bir an kendimi zaman tünelinde sanıyorum. Dizesinde ki molla kekliği yani iyi ve palaz olanı kendine alması diyor, ve diğer bir Veli sesleniyor ; İYİ MÜRİT ŞEYHİNİ UÇURUR, MERTEBELENDİRİR” Bu yüzden mi diyorum , iyileri aklını yarmak için, kullanmak için , kendilerine alıp ta , aşıklara da dişiyi sunarlar? Ve dizede Kart dişi lakabını görünce , gündeme takılıyorum. Bir sömürgeci ülkenin kraliçesinin ziyareti geliyor aklıma. Keklikten çıkıp… Dizelere bakınca bir de ne göreyim, AA diyerek hızla yazıyorum soluk almadan kesemiyorum ve yazı uzuyor istemeden.

İNGİLİZ MARİFETLİ , MOSKOF İNATLI… Tarihte en iyi ajan yetiştirmede usta olan ve İngiliz Kemal adıyla ün yapan kahramanlar geliyor aklıma. İngiliz marifetli olmak onu övmek le değil bakın aşık ne diyor. Avı avlamak için avı tanımak gerek huyunu suyunu ve İngilizin hilesini bilip , devamla kanadı düşük olmak , yani aptal gözükmek.Hatta anlamamış görünüp susmak. Sır burada işte ..

Yine dönüyorum Mollaya takıldım bir kere , buna göre diyorum, saflar temizler , Palazlar mollaya , hileliler , dişiler , aşığa yollanıyor. Ama aşık hileleri bildiği için , ve dizedeki gibi Haktan şaşmayan olduğundan, sırları sözünde saklayıp , hileleri açık etmeden , aynı silahla cevap veriyor. Bir av gibi ve av ın mahiyetini böyle hileleri anlamak açısından açtırıyor aşık. Molla, aşık a resmen bir dişi ile aldatacağını ya da oyalayacağını , ya da kandıracağını sanırken Aşk ı hala kadının eteği ve örtüsünde arayan dişiyi hile aracı ve rüşvet olarak kullanan zihniyete hizmet veren menfaat düşkünü mollalara yazıklar ola... İşte bu yüzden ille de gönül ve aşıkları iyi anlamak ve sevgi..
Bir de devletin nefesinin kuvvetli olanının , üfürükçülük değil, sağlam karakter ve saf akıldan olduğunu. Dizede adı geçen Gedik Paşa nın İstanbul’da bir semte adı verilmesiyle dikkatimi çeken yanı Fatih in ordusunda görevli 17000 Türkmeni yalınayak İstanbul’a sürmüş. Biz de bu zalim komutanı semtimize isim etmişiz …Bu yazıyı yazmama neden olan Sn .Dr. Mehmet Sönmez ve Emekli Öğretmen Sn .Mehmet Uğuz Beylere sonsuz teşekkürlerimi bildiririm.

Bir esinti daha geldi dağlardan, Alaiye Beyinin oğlu da ABDAL MUSAYI AVLAMIŞTI.....AVLANAN KİM..? AVCI KİİM..?

 
Toplam blog
: 165
: 856
Kayıt tarihi
: 17.10.07
 
 

Edebiyet fakültesi  mezunuyum. Öğrenmenin yaşı yoktur diyerek çeşitli kurslardan da el sanatları ..