Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Haziran '10

 
Kategori
Öykü
 

Kafeste bir kuş

Kafeste bir kuş
 

resin alıntıdır. "Kraliçe annem, bulutların tadı nasıldır?"


Bal rengi gözlerini mavi göğe kaldırdı. Minik burnunu havaya dikip başını arkaya attı iyice. Gökyüzü ne kadar maviydi bugün. Ya o beyaz bulutlar. Pamuk gibiydi. O pamukların arasında olsaydı şimdi. Yumuşacık gömülseydi içine. Pamuk helvaya benzetiyordu çoğunlukla. Belki tadına bile bakardı. Ne kadar tatlıdır kimbilir?

Her zamanki gibi ümit dolu bakışlarını annesine çevirdi. Annesi, Narin Teyze ile yürüyordu. El kol hareketleri ile bir şeyler anlatıyorlardı birbirlerine. Koşarak yanlarına gitti lakin onun farkında bile değillerdi. Hala konuşmaya devam ediyorlardı. İlgilerini çekmek için ikisinin ortasına geçip ellerinden tuttu. Annesi soru dolu gözlerle bakıverdi o zaman:

_Kraliçe annem, bulutların tadı nasıldır acaba? Sen hiç yedin mi?

İki kadın hafif bir kahkaha attılar bu sözlere. Küçük kızın saçlarını okşadı annesi sevgiyle:

_ Özgür’üm…bulutların tadı olmaz ki. Hem onlar yenmez zaten.

_Ama…pamuk helva gibiler baksana…

_Canım benim, onlara ulaşamayız biz. Ulaşsak bile dokunamayız çünkü bulutlar sadece buhardan ibaret.

Küçük kızın gözlerindeki ümit kırıntıları birden bire dağılıverdi. Hüzünle yere indirdi yüzünü. Küskün ifadesi ile onlardan uzaklaştı. Annesi de aynı hüzünle baktı arkasından. Derin bir iç geçirdi. Kendisiyle birlikte kızı da çekiyordu işte. Burda doğmuştu yavrusu. Ebeliğini etrafındaki kadınlar yapmıştı. Tel örgülerin ardında canhıraş haykırışla merhaba demişti hayata. Belki de daha doğduğu anda anlamıştı nasıl bir yaşama geldiğini. Gri duvarlar arasında geçecekti seneleri. Sadece mavi gökyüzünü, beyaz bulutları tanıyabilecekti. Çiğ taneleri gibi yuvarlandı yaşlar çenesine doğru. İsyan etti bir defa daha kaderine, kaderin mahkûmiyetine.

Buz gibi yükselen sesle durakladılar bir anda.İşte yine bağırıyordu. Lacivert üniformasıyla Sebahat Hanım buranın kraliçesi benim dercesine vakurla kaldırmıştı başını. Küçümseyerek sert bir sesle tekrarladı yeniden:

_Havalandırma bitmiştir, herkes koğuşuna. Hadi…çabuk olun…

Kadınlar bu talimatı duymamış gibi rahat hareketlerle koğuşlara doğru çevirdiler adımlarını. Hava zaten akşama dönmüş, tatlı bir poyraz çıkmıştı. Özgür’ün annesi etrafa bakındı kızını bulmak için. İşte yine aynı köşeye çömelmiş, minik ellerini çenesine dayamış derin düşüncelere dalmıştı. Sanki bin ton yük vardı küçücük omuzlarında. İçi parçalanıyordu onu böyle her gördüğünde. Yine gözyaşlarını içine akıtarak gitti yanına. Zoraki bir gülümseme yerleştirdi dudaklarına:

_Balım benim, hadi içeriye gidelim.

Küçük kız omuzlarını silkti itiraz edercesine. Gözlerini yere dikmiş, dudaklarını sarkıtmıştı.

_ Gelmek istemiyorum ben.

_Ama bitanem, lacivert teyze kızmasın bize…

_Kızarsa kızsın…girmek istemiyorum oraya…buradan gitmek istiyorum ben…gidelim buradan.

Genç kadın ne söyleyeceğini bilemeden durakladı. Keşke elinde olsaydı, keşke şu duvarları yıkacak gücü olsaydı. Keşke onu buraya tıktıran lanet adam hiç olmasaydı fakat keşkelerin hiç sonu gelmiyordu. Şefkatle okşadı kızının kumral saçlarını:

_Saklambaç oynayalım mı seninle? Hadi git saklan…bakalım bulabilecek miyim seni?

_İstemiyorum…saklanacak çok yer yok ki burada. Her yer aynı, oyunlar hep aynı…bıktım artık.

_Özgür…yavrum…bitecek… bugünler geçecek. Hep söylüyorum sana. Çıkacağız buradan, yemyeşil kırlarda oynayacağız oyunlarımızı. Rengârenk çiçekler dikeceğiz seninle. Hep merak ettiğin pamuk helvadan da alacağım sana. İstediğin kadar yersin o zaman. Patlayana kadar hem de.

Gök gürültüsünü andıran bir sesle irkildi ikisi de. Bal gözler korkuyla açıldı bu defa. Lacivert Teyze ne kadar kötü bakıyordu yine.

_ Ne bekliyorsunuz siz…Hadi Halide hadi…al veledini de, yürü koğuşa. Sayım yapılacak.

_Tamam Sebahat abla…korkutma çocuğu ne olur.

_Oldu canım…öpüp okşayayım birde istersen…hadi, hadi…içeriye..

Halide kızına sarılıp kucağına aldı bu sözlerden sonra. Sığınaklarına giderlerken titriyordu sinirden. Koğuş onların eviydi, girizgâhlarıydı. Oradaki kadınlar ailesiydi. Hepsi olmasa da çoğu ile iyiydi arası. Kızını onlarla birlikte büyütüyordu. Her derdini onlarla paylaşıyordu. Burada aynı kaderi paylaştıkları için birbirlerine tutunmuşlardı. İhanet eden sevdikleri gibi değildi hiç biri.

Özgür kumral başını annesinin göğsüne gömmüş, sessizce hıçkırıyordu. Genç kadın daha bir sıktı yavrusunu. Onun her damla gözyaşı yüreğine asit zerreleri gibi düşüyordu. Bu ıstırap bedenini kavuruyordu ama ne yapabilirdi? Beraber yattıkları ranzanın alt katına oturdu kızını bırakmadan. Son aylarda sürekli sorduğu soruları tekrarladı yine. Ne yapabilirim? Umuda uzanan köprüyü nasıl kurabilirim?

Ailesi onunla irtibatı kesmişti. Suçlu olduğuna inanmışlardı bir kez. Hâlbuki kendini korumak için yapmıştı her şeyi. Annesi, babası, ablası…hiç biri gelmemişti ziyaretine. Öyle ya, küçük kızları eniştesini öldürmüştü. Ablasını dul, çocuklarını yetim bırakmıştı. Kaç defa anlatmaya çalışmış ama inandıramamıştı. Eniştem senelerdir taciz ediyordu. O gün ben onu durdurmasam, kirletecekti beni diye defalarca haykırmış ama onlar duymamıştı. Sen yüz vermesen, niye yapsın demişti ablası. Gözün vardı kocamda, ayartamadın onu, iftira attın demişti. Çocuklarıma ne diyeceğim…onlara nasıl bakacağım diye hesap sormuştu üstüne. Nişanlısı, sevdalısı Güven çoktan terk etmişti zaten. Halide’nin karnında minicik bir can bırakarak hem de.

Omzuna dokunan bir elle sıyrıldı düşüncelerinden. Buradaki en iyi dostu Narin buruk bir gülümseme ile yanına oturdu. Kısa bir süre sonra arkadaşının gidecek olması daha da içini titretti. Her şeyini paylaşmıştı bu kadınla. Özgür’e bir teyzeden farksızdı. Nasıl ayrılacaktı birbirlerinden:

_Halide…boğulmuşun yine düşüncelerinin içinde.

_Nasıl boğulmayayım Narin…Özgür’ün haline baksana. Kızım kafeste bir kuş şu anda. Büyüdükçe isyana çırpınıyor kanatları.

Narin bir süre sessiz kaldı. Ardından annesinin kucağında uykuya dalan Özgür’ün saçlarını okşadı sevgiyle.

_Sana teklifim hala geçerli. Beş gün sonra çıkıyorum buradan. Özgür’ü bana ver, kurtar bu mapusluktan.

Halide tekrar için için ağlamaya başladı bu sözlerden sonra. Kızını iyice bastırdı göğsüne, içine sokmak istercesine.

_Nasıl yaparım Narin….nasıl bırakırım yavrumu…o benim dalım, yaprağım. Beni ısıtan güneşim, içimi serinleten suyum. Nasıl koparım ondan.

_Sana kop diyen mi var kardeşim…Sık sık getireceğim sana. Bak, şimdiden isyan ediyor buradaki yaşama…büyüdükçe isyanı da büyüyecek…büyüdükçe soruları da büyücek…bir gün gelecek cevap veremeyeceksin bile. Yarın öbür gün okula başlayacak…buradan okula giden çocukların halini gördün mü sen hiç? Dışarıda nasıl ezildiklerini asla tahmin edemezsin. Üstelik dışarıya çıktığında kızın seni bekliyor olacak. Onu kaybetmeyeceksin ki.

Genç kadın Narin konuştukça daha çok ağladı. Arkadaşı fazlasıyla haklıydı. Kendi mutluluğu uğruna kızını burada tutsak hayatı yaşatamazdı. Dışarıda mutlu olacaktı, hayatı tanıyacak, parklarda oynayacak, çizgi filmler seyredecekti. En önemlisi arkadaşları olacaktı. Pamuk helva bile yiyecekti. Kararını vererek Narin’e döndü bakışları:

_Tamam…götür kızımı. İyi bak demiyorum, bakacağını biliyorum zaten. Varsın ben hasret çekeyim…hayaliyle avunayım ama iyi olduğunu bileyim…elbet bir gün çıkacağım buradan. O zamana kadar önce Allaha sonra sana emanet.

_ Emanetini gözümden bile sakınacağım...için rahat olsun.

Beş gün dediğin neydi ki. Göz açıp kapayıncaya kadar su gibi akıp gitmişti zaman. Beş gün içinde kızına daha başka bakmış, daha başka sarılmıştı. Ona masallar anlatmış, masallarının içinde sürekli özgürlükten dem vurmuştu. Yavaş yavaş, ince ince Narin ile dışarıya gideceğini anlatmaya çalışmıştı. Kızını hazırlamalı, ayrılırken kederini belli etmemeliydi. Yeni hayatına korkmadan adım atmalıydı.

Özgür başka bir yaşama uçacağını öğrenince mutluluktan uçmuştu. Bütün hayallerini anlatıyordu annesine. En çok da bulutlu pamuk helvayı. Bülbüller gibi şakıyordu sürekli. Onun bu halini gördükçe Halide kararından daha bir emin olmuştu.

Ayrılık vakti geldiğinde kızının birkaç parça eşyasından ibaret çantayı verdi Narin’e. Arkadaşı ona destek olmak için sürekli neşeli görünmeye çalışıyordu. Koğuşta ki bütün kadınlarla vedalaştı. Özgür’ün elinden tuttu en sonunda. Küçük kızın pırıl pırıl gözleri bulutlandı birden. Narin’in elini bırakıp annesinin boynuna atılıverdi. Halide onu bütün kötülüklerden saklamak istercesine sardı kollarıyla.

_Kraliçe annem…sende gel bizimle…

_Balım…Özgür’üm…seninle konuşmuştuk bunları. Geleceğim ama daha sonra. Beni bekle...beklerken de istediğin her şeyi yaparsın. Kırlarda koşarsın, çiçek toplarsın, arkadaşlar bulursun. Hem Narin Teyzen sana pamuk helva alacak çıkınca.

_ İstemiyorum…pamuk helva da istemiyorum…kırları, çiçekleri de istemiyorum...sen olmadan gitmem…Bende kalayım seninle…

Halide kızının çiğ damlalarını sildi parmaklarıyla. Minik yüzünü avuçlarının arasına alıp öptü burnunun ucundan. Kokusunu çekti ciğerlerine derin soluklarla.

_Gideceksin bir tanem…beni özleyeceksin…bende seni özleyeceğim ama bekleyeceğiz. Kavuşacağımız güne kadar sabırla bekleyeceğiz. Oyunlar oyna benim için…gönlünce saklambaç oyna…kendin gibi arkadaşlar edin…resimler yap benim için. Dışarıda ki dünyayı…rengarenk çiçekleri çiz...her görmeye geldiğinde getirip göster bana…bir gün geldiğinde, buradan beraber gideceğiz seninle. Bir daha hiç ayrılmayacağız o zaman. O güne kadar bekle beni. Tamam mı?

Özgür, annesini dinledikçe sakinleşmişti. Beş yaşındaki küçük kız, bir anda olgun bir havaya bürünmüştü sanki. Uzanıp öptü annesini ıslak dudaklarıyla.

_Söz ver birtanem…Okuyacaksın…çalışkan bir öğrenci olacaksın. İleride çok mutlu olacağız seninle.

_Söz annecim…

Özgür ve Narin bir daha ardına bakmadan çıktılar demir kapıdan. Onlar koridorda kaybolana dek ayakta bekledi Halide. Gözden kayboldukları anda da külçe gibi yere yığıldı. Bedeni hıçkırıklarla sarsılarak, inleyerek ağlamaya başladı. Bütün kadınlar etrafına toplanmış, teselli etmeye çalışıyordu. Yüreği dağlanmışcasına canı yanıyordu ama bir taraftan da mutluydu.

Kafesteki kuşu özgürlüğe kanat açmıştı nihayet.

 
Toplam blog
: 71
: 569
Kayıt tarihi
: 25.11.08
 
 

1969 doğumluyum. evliyim, iki çocuğum var. Kitap okumayı ve şiiri severim. ..