- Kategori
- Deneme
- Okunma Sayısı
- 76
Kağıt ve Kalem Üzerine
Yazmak değerli bir uğraştır. Ne yazdığımızın, neden yazdığımızın, nasıl yazdığımızın ayrı ayrı önemi vardır. Kederimizi, neşemizi, geçmişimizi, geleceğimizi, düşüncelerimizi, hayallerimizi ve daha birçok şeyi, çeşitli şekillerde ve farklı nedenlerle yazıya dökeriz: Unutmamak ya da unutulmamak için... Paylaşmak ya da saklamak için... Şiir, roman, mektup, kitap... Birbirinden farklı nedenler ve türler... Şüphesiz, hepsi birbirinden özeller...
Yalnız, bazı yazılar vardır ki onlar diğerlerinden bir parça ayrılır: Söylemek istediğimiz fakat söyleyemediğimiz, anlatmak isteyip de dinleyen bulamadığımız zamanlarda yazdığımız yazılar. O yazılarda kağıt sırdaşımız olur, kalem şahidimiz. Kağıt "yaz" der adeta, kalem "utanma"... İşte o anlarda yazarız en özel yazılarımızı. Öyle bir andır ki o an, biliriz sırdaşımız yargılamayacak bizi, biliriz şahidimiz çarpıtmayacak söylediklerimizi. Duyulmaktan korkmaz, yanlış anlaşılmaktan endişe duymayız o anlarda. Ne varsa zihnimizde, yüreğimizde sansürlemeden kelimeri anlatırız sırdaşımıza. Üzerine çok düşünmeyiz. Ne de olsa hata diye bir şey yoktur o anda. Bazen gözyaşımız eşlik eder bazen de tebessümlerimiz. Sırdaşımız dinler, biz anlatırız. Yazdıkça rahatlar, rahatladıkça yazarız. Dökeriz bütün taşlarımızı ortaya. Boşaltınca heybemizdekileri şöyle bir bakarız yazdıklarımıza. Ne var ne yok diye kontrol ederiz bir bakıma. Köşede kalanları, saklananları fark ederiz. Yüzleşiriz onlarla. Ardından veda vakti gelir. "Ne zaman istersen buyur, gel" der gibi bakar sanki kağıt ve kalem. Son cümlemizi yazarız biz de: Sizden başka halden anlayan var mı ki?
Önerilerine Ekle Beğendiğiniz blogları önerin, herkes okusun.
