Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Mayıs '14

 
Kategori
Anılar
 

Kağızmanlı Yakup

Kağızman'ın Donandı Tillik Köyü'nde yedek subay öğretmen olarak görev yapıyordum. Tam bir sınır köyü idi burası. Ermenistan ile aramızda sadece Aras Nehri vardı. İlk zamanlarda içimde bir tedirginlik vardı. Çünkü oralarda yaşanan terör olayları beni de korkutuyordu.

Okulumuz köyün az dışında, genişçe bir alandaydı. Kış aylarında sert eserdi oralarda rüzgar. Bu yüzden okulumuzun çatısının yarısını alıp götürmüştü. Tuvaletlerimiz de kapısı ve çatısı olmayan taş duvarlardan ibaretti. Su mu? Köydeki herkes, Aras Nehri'nden eşeklerle taşıdıkları suyu kullanıyordu. Tüm bu olumsuzlukları bir nebze olsun kırmak için, işe tuvaletlerden başladık. Milli Eğitim ve köylü iş birliği ile çatılı ve kapılı bir tuvalet yaptırdık okulun bahçesine. Seyyar su bidonlarını tuvaletlere ve okul bahçesinin köşelerine koyarak, temizlikte suyun önemini anlattık. Bu durum tüm köye örnek olmuştu. Köylüler tuvaletlerini okulunki gibi yapmaya başlamışlardı.

Doğuya gidenler iyi bilirler. Yeşil bir alan görmek ya da bulmak, çölde su bulmak gibidir. Köyümüzde bu durumu da son verelim düşüncesiyle, önce okulumuzun bahçesine ağaçlandırmaya karar verdik öğrencilerimle. Görev dağılımı yapılmıştı. Kimi dikilecek fidanları getirecek, kimi çukur açacak, kimisi de dikilen fidanları sulayacaktı. Ben de bir öğrencimle dikilen fidanları kontrol edecektim. Yakup'la. İlk dikim çalışmasını bir okul çıkışı yaptık. Yakup ile dikilen fidanları kontrol ettik. Herkes sevinçle evine gitmişti. Ertesi gün sabah saat yedi buçuk. Lojmanın kapısı acı acı vuruluyordu. Koşarak kapıyı açtım. Kapıdaki Yakup'muş. Elinde üç tane fidan vardı. Dedi ki : "Öğretmenim ! Dün okul çıkışı bizim diktiğimiz fidanların üçünü sökmüşler." Çok şaşırmıştım. Kafamda bazı şüpheler oluşmaya başlamıştı birden. Ağaç dikmek buralarda yasak mı? Yeşillik oralarda kötü bir anlam mı ifade ediyordu?...Gibi şüphelerle fidanları tekrar diktik Yakup'la. O gün okul çıkışı, biraz daha fidan dikmiştik öğrencilerimle. Okul bahçesinin hemen yanı başından köyün su yolu geçtiği için, biraz da köylülerden şüphelenmiştim. Çünkü zaman zaman onlara  "Yanı başınızda koca Aras Nehri akıp geçtiği halde, neden etrafınıza ağaç dikmiyorsunuz" diye takılırdım. Onlar da " Hocam susuz kurur" derlerdi. Ertesi gün yine saat yedi buçukta lojmanın kapısı vuruluyor. Hem de acele acele. Koşarak kapıyı açtım. Gelen yine Yakup. Elinde yine sökülmüş üç fidan vardı. Dedi ki "Öğretmenim! Dün diktiğimiz fidanları yine sökmüşler." Ben iyice korkmaya başlamıştım. Acaba birileri ağaç dikmemem konusunda bana bir mesaj mı veriyor diye. Yakup'a hiç bir soru sormadan sökülen fidanları tekrar diktik. Yakup hakkında bir sorgulama yapmaya başlamıştım o gün. Yakup 5.sınıfta okuyordu. 4 yaşındayken babasını kaybetmiş. Annesi de Yakup henüz 5 yaşındayken evi terkedip başkasıyla evlenmiş. Bir tane ağabeyi vardı. Yakup ağabeyinin yanında kalıyormuş. Bu bilgileri muhtardan öğrenmiştim. Yakup teneffüslerde yanıma çok gelirdi. Su taşımak gibi işlerde, gönüllü olmak için can atardı. Benim bir aferinim ,Yakup için çok önemliydi. Yani bir tebessüm, biraz sevgi ve ilgi Yakup'u çok sevindiriyordu.

Kafamdaki karmakarışık şüphelerle o gün de geçmişti. O akşam bu işi yapanı bulacağım diye karar almıştım. O sabah erkenden, sökülen fidanların olduğu yere gözetlemeye başlamıştım. Nasıl olsa bu olay hep aynı saatte ve aynı yerde oluyordu ya. Bir ip ucu bulmak için, lojmanın boş odasından okulun bahçesine bakıyordum. İşte bir öğretmen olarak beni çok şaşırtan hadise o anda gerçekleşiyordu. Saat yine yedi buçuk. Sökülen fidanlar yine aynı fidanlar. Peki ya söken kimdi derseniz? Yakup. Hemen saklandığım odadan fırlayıp, Yakup'u üçüncü fidanı sökerken yakalamıştım.

Vakit erken olduğu için, diğer öğrenciler henüz okula gelmemişlerdi. Neden böyle bir şeyi yaptığını sorduğumda, ağlayarak anlatmaya başlamıştı Yakup. "Öğretmenim !Babam ben 4 yaşındayken ölmüş. Annem bizi bırakıp gitti. Ben şu an 11 yaşına girdim. Beni bu güne kadar, kimse başımı okşayıp sevmedi öğretmenim. Beni ilk siz sevdiniz, başımı okşayarak. Ben bu fidanları sökülmüş diye yanınıza getirdiğimde, fidanlarla ilgileniyorum diye bana aferin demiştiniz ya...Hep bir şeyler yaparak sizin dikkatinizi çekmek istedim. Ama bu yaptığım suçtu öğretmenim. Ben bu fidanları sizin dikkatinizi çekeyim diye söküyordum. "

İşte sevgisiz ve ilgisiz kalan bir öğrencinin,bir çocuğun o sevgi ve ilgiyi bulmak için seçtiği yol böyleydi o gün.

Öğrencilerimiz için gösterdiğimiz sevgi ve ilginin ne anlama geldiğini, biz öğretmenler çok iyi biliriz. Nasıl ki; Doğu'nun çorak topraklarına bir nebze yeşillendirme gayesiyle dikilecek fidanlar ne ise, öğrencilerimize vereceğimiz sevgi ve ilgi de o olmalıdır. O gün Kağızmanlı Yakup, sevgi ve ilgiye ne kadar muhtaçsa, bu gün Filistinli Ayşe ve Afrikalı siyah çocuk da o kadar muhtaç.

Gönül kapılarını, tüm sevgiye ve ilgiye muhtaç çocuklara açan, fedakar öğretmen arkadaşlarıma sevgiyle selamlıyorum.        


(Seyfi ÜLGÜL) 

 
Toplam blog
: 17
: 433
Kayıt tarihi
: 23.02.14
 
 

Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği Bölümü mezunuyum. 2013 yılında alan değişikliği yoluyla Türkç..