Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Nisan '12

 
Kategori
Kitap
 

Kahperengi

Kahperengi
 

Okuduğum her kitapta kendi duygularımı kovaladım. Bazen de öyle kitaplar okudum ki çıkarsızca sahiplendim, ne yazıldıysa kendi duygularım bildim. Bu yüzden bir kitabın felsefi anlamlar taşıması, kişisel geliştiriyor olması benim için çok şey ifade etmedi. Gerekiyorsa kişisel gelişim kitabı okuyabilirdim ya da felsefe çok havalı görünüyorsa oralardan, okuduğum kitap Cin Ali'de olsa ben felsefi bir çıkarım yapabilirdim. Sadece felsefi veya siyasi veya dünya tarihi üzerine kitaplar okuduğunu iddia edenlere, televizyonda ''sadece belgesel seyrediyorum'' diyenler kadar inanıyorum ben. Bence onlar en iyi ihtimalle hiç kitap okumuyorlar. Bense roman okumayı seviyorum, elime hangisi geçerse... Sevdiğim bir insan önerdiyse, gazetede reklamını gördüysem, bir köşeyazısında bahsedildiyse, sevdiğim bir yazarın yeni kitabıysa ve hatta kapağını beğendiysem bile o kitabı bitirene kadar elimden düşürmüyorum, sadece o kitapla ilgileniyorum. Eğer keyif alamıyorsam, hikayeye giremiyorsam da hiç üstelemiyorum, vakit kaybetmeye gerek yok, her zaman okuyacak daha iyi bir kitap vardır.

Önemli olan kitabın size dokunmasıdır.  Evet sosyal medyada Kafka'dan alıntı yapmak, popüler, vıcık vıcık bir aşk romanından alıntı yapmaktan çok daha havalıdır...

O halde şöyle söylemeli:

''Eğer okuduğumuz bir kitap bizi kafamıza vurulan bir darbe gibi sarsmıyorsa, niye okumaya zahmet edelim ki?'' ( Franz KAFKA)

Elbette okuduğumuz kült eserler vardır ve elbette kafamıza bir darbe gibi vurmuştur. Cümleler kalbimize veya beynimize nakşetmiştir. Ama bu durum, yani o eserlerin başarısı başka kitaplara sırt çevirmemize sebep değildir diye düşünüyorum. En azından kimileri cümle dahi kuramıyorsa, bir kitaba sırt çevirme hakkına da sahip değildir.

* * *

Hande Altaylı'nın diğer iki kitabını da okumuştum. Kitaplar film gibi ilerliyor, her seferinde. Hayatımızda yaşamaktan en çok korktuğumuz şeyi, ihaneti, heyecanla okuyoruz. Hatta itiraf etmek gerekirse bazen yüzümüzde muzip bir ifadeyle okuyoruz. Hande Altaylı ihaneti, iyi kurguluyor, Maraz'ı okuduktan sonra herkese; ''Kadın aldatıldığını bu şekilde öğreniyor!'' diye yayın ettiğimi hatırlıyorum. Kahperengi'de yine ihanetler var. Bir de öyle bir dostluk var ki güven yitimine sebep olmuyor anlatılan ihanet. Aksine gerçek dostluklara, dönüp dolaşıp gerçek aşka kavuşacağınıza inanıyorsunuz.

Kitabın son yirmi sayfasına gelene kadar Maraz'ın daha iyi olduğunu düşünüp durdum. Hala da üslup olarak Maraz'ın bir adım önde olduğunu düşünüyorum, az hatırlasam da... Çünkü bu kitapta geri dönüşler başınızı döndürüyor. Bugün yaşananlara tam kaptırıyorsunuz ki o an geçmişe savruluveriyorsunuz. İyimser bir ifadeyle Narin'in de aynı şeyi yaşadığını söyleyebiliriz. Baş karakter Narin, günümüzden geçmişe savruluyor, düşüncelerine hakim olamadan anılarına dönüveriyor. Bazen de geçmişi o kadar korkutucu ilerliyor ki bir an önce Moskof Recep'ten kaçıp günümüze koşuyor. Belki böyle olmuştur da geri dönüşler o yüzden kısa kısadır diyorum. Son yirmi sayfada ise kitap tempoyu yükseltiyor. Hatta şaşkına dönüyorsunuz, hatta sevinçten gerçekten çığlık atabiliyorsunuz. Yani siz de okurken kitabı yaşıyorsanız, bu tepkiyi verebilirsiniz.

Kitabın ismi, Fırat'a karşı bir güvensizlik oluşturuyor insanda. Fırat'a inanmıyorsunuz, her an bir hainlik yapacağını düşünüyorsunuz. Çünkü evet, Fırat'ın gözleri kahverengi... Fırat hainlik yapıyor mu yapmıyor mu bunu burdan söylemek olmaz. Ama kitabın ismi kitaba çok da yakışmamış bence. Bir de Ümmühan'ın gözleri kahverengi ama bence kitapta çok çok önemli bir yeri yok Ümmühan'ın. Önem verip de Ümmühan'ı analiz ederseniz ona da kahpe diyemiyorsunuz, bu da ayrı bir detay. Yani kitap kahperengi değil.

Tek günde bitirdiğim, akıcı kitaplardan biri oldu, diğer Hande Altaylı kitaplarından biri oldu. Tarzını sevenler bu kitabı da seveceklerdir. Sadece belgesel seyredenler okumazlar, okumasınlar.

 
Toplam blog
: 31
: 1120
Kayıt tarihi
: 13.08.10
 
 

Her yıl yeni bir yaşı kutluyoruz. Yılın o gününde sanki birden büyüyormuş gibi hissediyoruz. Aslı..