Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Nisan '09

 
Kategori
Sağlıklı Yaşam
 

Kahvenin hatırı

Kahvenin hatırı
 

alıntı


Alt tarafı bir fincan kahve deyip geçme. Mekana, zamana ve kiminle içtiğine göre tadı ve hatırı satın alınamaz değerde olabilir.

Mesela bir kır kahvesinde, sahilde gün doğumuna karşı, yağmurlu bir havada boğaz vapurunda, komşunuzla bir ikindi vakti dedikodusunda, geç vakitlere sarkan bir muhabbet yemeği sonunda içilen kahve aynı, fincan aynı, bardak aynı bile olsa, hepsinin tadı ve hatırı başka gelir insana.

Kız isterken içilen kahve ne kadar özenilerek yapılmış olsa da, bazen heyecandan bazen muzırlıktan tuz karışabilir şekere; gene de hatır için içilir zehir zıkkım tuzlu kahve.

Nice mutlu özlemlerin kokusu tüter bir gün batımına bakan balkonda karı kocanın karşılıklı içtiği kahvede.

Sevecen bir ilginin, "Sana bir yorgunluk kahvesi yapayım" demekten daha sade bir ifadesi olabilir mi?

Soğuk bir kış günü, tesadüfen rastladığınız bir arkadaşınızla içtiğiniz dumanı üstünde büyük fincan bir kahvenin tadı bambaşka kalır anılarınızın damağında; çünkü özlenen bir dostluğun kokusu sinmiştir kahvenin kokusuna…

Kahve kokudur; her bir şeyinden önce kokudur.
Kahveyi dilden damaktan önce burun koklayıp sevmeli.
Kimileri "kokulu" çayı çaydan bile saymazken, kokusuz bir kahve ağıza bile alınmaz.

Hayatın ilk bakışta sıradan, hatta fark edilemeyecek kadar basit olan fakat güzel duyumlara açık sevimli çağrıları vardır. Nasıl ki avucumuzdaki ince belli sıcak çay bardağı sadece ellerimizi değil, üşümüş ruhlarımızı da ısıtırsa, birlikte ve hatta tek başına içilen kahve de, bizi hayatla barıştıran bir keyif bahanesi olabilir.

Bir de, 'ben çay içmem!', 'ben kahve sevmem..' diyenler vardır. Onlara da bir bardak sıcak ıhlamur bulunur elbet; maksat dostluk yürüsün…

Anlayana basit iştir aslında iyi ve keyifli yaşamak. Çünkü, bir fincan keyif demlemek için yaşamın her gününden bir “çay-kahve” molası çalabiliriz..

BİR FİNCAN KAHVENİN KIRK YIL HATIRI

Eski bir hikâyedir: Vaktiyle İstanbul'da Yemiş İskelesi'nde kahvecilik yapan ve başından türlü maceralar geçtikten sonra kör olan bir adamdan naklen Üsküdarlı halk şairi Vasıf, ondan da naklen Reşad Ekrem şöyle yazmıştır (İstanbul Ansiklopedisi V, 2808):

(Anlatımda dillendirme farkı olsa da, özde aynıdır) Eski bir hikâyedir. Vaktiyle İstanbul'da Yemiş İskelesi'nde kahvecilik yapan bir adamın başından geçmiş. Bir gün bu adamın kahvehanesine bir yeniçeri gelip…

- Hey arkadaş! Hep müşterilerine birer kahve yap, lakin şu kâfire yapma, demiş. Kâfir dediği de bir köşede oturup nargile içen yabancı bir gemi kaptanı imiş. Kahveci, birer kahve yapıp müşterilere dağıtmış. En sonra da ayrıca iki kahve yapıp kaptanın yanına oturmuş. “Kaptan, biz de seninle içelim birer kahve” demiş. Bunu gören yeniçeri….

- Heeyy!.. Ben sana o kafire kahve yapma diye tembih etmedim mi?” diye kükreyince kahveci de…

- Ne haddime ağam, kaptana yaptığım kahve senden değil, ocaktandır” demiş.

Aradan zaman geçmiş. Sisam adasında büyük bir isyan baş göstermiş. Kahveci de seferberlik emriyle adaya sevk edilmiş. Sisam'da isyan çıkaran çeteler, ele geçirdikleri Türk esirleri bir meydanda açık arttırmayla satarlarmış; arttırıp alan da hemen oracıkta boğazlayıp kesermiş. Esirleri boğazlamak için ödenen para da “kutsal isyan” hareketine bağış sayılırmış.

Gün gelmiş, Yemiş İskelesi'nin kahvecisi de isyancıların eline esir düşmüş ve diğer esirlerle birlikte o meydanda satışa çıkarılmış. O sırada tepeden tırnağa silahlı, zengin giyimli bir adam girmiş meydana. Esirleri gözden geçirdikten sonra bir iskemleye oturmuş. Açık arttırma başlamış. On akçe, yirmi akçe, yirmi beş akçe gidiyormuş. Sıra kahveciye gelince iskemlede oturan o silahlı adam yekten, “ 50 akçe!”, diye bağırmış. Kahvecinin para etmez perişan halinden midir, adamın silahlı heybetinden mi, yoksa iki yanında dikilen yarma gibi muhafızlarından mıdır, kimseden gık çıkmamış. Arttıran olmayınca da esiri alıp muhafızlarının arasında şehirden çıkartmış. Zavallı kahveci, "Beni evine götürdüğüne göre kim bilir ne işkencelerle öldürecek!?.." diye düşünürken ıssız bir yerde durmuşlar. Tepeden tırnağa silahlı adam kahvecinin karşısına geçip iki eli belinde dikilmiş.

- Beni tanıyamadın anlaşılan. Korkma! Sen beni tanımadın ama ben seni tanıdım. Hani vaktiyle Yemiş İskelesi'nde bir yeniçerinin hakaretine rağmen bana kahve ikram etmiş ve kendi kahveni de yanıma oturup içerek beni onurlandırmıştın ya!”…. deyince, kahveci sevinçle kucaklamış adamı.

Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır derler bu yüzden. Onlar ki bir fincan kahvenin hatırını sayarlar, asi de olsa, şakî de olsa, düşman da olsalar mert adamlardır.
****

HAYATIN KAHVE TADI Mesleki başarılarını maddi kazanımlara yönlendirmeyi iş edinen bir grup mezun, eski üniversitelerindeki profesörlerini ziyaret için bir araya gelirler. Sohbet bir noktada iş güç derken hayatın tadını çıkarmaya yeterince zaman kalmadığından şikâyete döner. Misafirlerine kahve ikram etmek için mutfağa geçmiş olan profesör, büyük bir termos dolusu kahve getirir; sonra gider büyük bir tepsiyi bardaklarla doldurup döner; kristal, porselen, cam ve plastikten olan, ucuzundan en pahalısına kadar sade ve gösterişli olan bardaklar getirir. Yeteri kadar fincanı olmadığı için kahveyi bardaktan içeceklerini ve herkesin istediği bardağı seçebileceğini söyler. Herkes bardağını alıp kahvesini doldurunca, profesör şöyle der: -Fark ettiyseniz, kristal ve porselen gibi pahalı bilinen bardaklardan seçtiniz. geriye ucuz cam ve plastikten sade bardaklar kaldı. Kendinize en iyi olanı lâyık görmeniz doğal bencillikten olsa da, bu sizin işten güçten hayatın tadını ertelemek zorunda kalışınızın da bir nedeni bence. Çünkü bardağın pahalı yapısı kahvenin tadına hiç bir şey katmaz; sadece daha pahalıdır ve hatta çoğu zaman gösterişindeki abartı ve maddi değerindeki paha ile içindekinin tadını saklar. Yani pahalı ve gösterişli bir bardak çoğu zaman kahvenin keyfini çıkarma duyumunun bütünlüğünü bozar; çünkü bardağı koruma kaygısı, ve onun gösterişli yapısına duyabileceğimiz ilgi ve hayranlık içindeki kahvenin tadını saklayabilir. Bu yüzden en iyi aşçılara hazırlatılsa da, gösterişli protokol yemekleri bir çlingir sofrası kadar tat vermez. Hepinizin istediği aslında kahveydi; bardak değildi, ama yaşam tarzınızla oluşturduğunuz bilinçle en pahalı ve gösterişli bardaklara yöneldiniz. Daha sonra da birbirinizin bardaklarına bakmaya başladınız. Şunu bir düşünün: Hayat kahvedir; size para kazandıran işiniz ve toplumdaki ekonomik düzeyiniz de bardaklardan biridir. Onlar hayatı taşımak için sadece birer araçtırlar. Elinizdeki bardak yaşantınızın kalitesini belirlemediği gibi değiştiremez de. Pahalı bir bardaktan kahve içmenin elbette ki bir sakıncası yoktur; yeter ki bardağınızla değil de kahveden aldığınız keyifle mutlu olabilin. Ya da misafirinize sunduğunuz bardağın pahası ve gösterişi kadar değil de, bardağın içindeki kahvenin hatırı kadar övünün... Bazen sadece bardağa odaklanarak içindeki kahveyi içmenin keyfine yeterince varamayız. Kahvenizin tadını çıkarın; çünkü mutluluk sade bir fincanla içilen kahve kadar ucuzdur aslında. Ayrıca en pahalı bardağın bile "kırk yıl hatırı" yoktur...

TÜRK KAHVESİ

Kahve ağacının ilk bulunduğu yer olan Habeşistan'ın Kaffa yöresinin Arapça karşılığı "qahwah " dır. Araplar bugün bilinen kahveyi henüz tanımıyorken bu sözcüğü keyif veren içecek, şarap anlamında kullanmaktaydı. Bugünkü anlamını 14. yüzyılda kazanmaya başlamıştır. Bu Türkçe'de "kahve"ye dönüşmüş, buradan da Avrupa'da café, caffe, koffie, coffee, koffie, kaffee biçimini almıştır.

Ülkemizde, İstanbul’da ilk kahvehane 1554-1555 yılında, Tahtakale semtinde, Halepli Hakem ve Şamlı Şems adında iki Arap kökenli tüccar tarafından açılır. O tarihlerde Tahtakale, şehrin önemli ticaret merkezlerinden birisi olarak bilinmektedir. Bu ilk kahvehane, tanınmış kişilerin ve bilginlerin buluşma ve sohbet noktaları oluyordu.

Türk Kahvesi, Türkler tarafından keşfedilen kahve hazırlama ve pişirme metodunun adıdır. Özel bir tadı, köpüğü, kokusu, pişirilişi, ikramıyla kendine özgü bir kimliği ve geleneği vardır. Telvesi ile ikram edilen tek kahve türüdür.

Önceleri Arap Yarımadası'nda kahve meyvesinin kaynatılması ile elde edilen içecek, bu yepyeni hazırlama ve pişirme metoduyla gerçek kahve lezzetine ve eşsiz aromasına kavuşmuştur. Kahve ile Türkler sayesinde tanışan Avrupa; uzun yıllar kahveyi, Türk kahvesi olarak bu yöntemle hazırlayıp tüketmiştir.

Brezilya ve Orta Amerika kaynaklı, “arabica” türü yüksek kaliteli kahve çekirdeklerinden harmanlanan Türk Kahvesi tercihen kömür ateşinde ağır ağır, titizlikle kavrulduktan sonra çok ince öğütülür. Öğütülmüş taze kahve bir cezve içinde su ve isteğe göre şeker ilave edilerek pişirilir; bir fincan kahveye iki çay kaşığı kahve atılır. Küçük fincanlarla servis yapılır. İçilmeden önce telvesinin dibe çökmesi için kısa bir süre beklenir. Su, sanıldığı gibi kahvenin sonunda içilmez; kahveyi içmeden evvel bir iki yudum içilir ki ağız temizlenerek damak kahvenin tadına ve kokusuna hazırlansın.

Türk kahvesi genelde 4 şekilde hazırlanır. Bu yüzden kahve pişirilmeden önce içene nasıl içtiği mutlaka sorulur. Genelde bir fincana iki çay kaşığı kahve düşer.

Sade kahveye şeker konmaz.

Az şekerli kahve 1 çay kaşığı şeker,

Orta şekerli kahve 2 çay kaşığı şeker,

Çok şekerli kahveye 3 çay kaşığı şeker kullanılarak yapılır.

Bence, kahveyi tatlandıran şeker insan bünyesinin sağlığını olumsuz etkileyebilen gereksiz bir katkıdır.
 
Kahve servis yapılırken kendine özgü Türk kahvesi fincanında servis edilir; küçük çay bardağında servisine süvari kahvesi denir. Ayrıca serviste ağız tadının kahveye hazırlanması için yarım bardak soğuk su bulundurulması kahve kültürünün içinde yer alır.

İyi kahve hazırlamak için kahvenin kendisinden başka, kullanılan suyun klorsuz ve soğuk olması, pişirmenin hafif ateşte ve yavaş yavaş yapılması, fincanların önceden ısıtılması ve kahve ölçüsü önemlidir.

Bir de damlasakızlı Türk Kahvesi'ni özellikle Ege Yöresi insanları ısrarla tavsiye ediyorlar. Bulabilenler denesinler. Ancak Türk kahvesinin en şaşırtıcı sunumu Manisa yöresine özgüdür; hukuken tescil bile edilmiştir. Adı bile insanı cezbediyor; "cilveli kahve". Cilveli kahve bildiğimiz köpüğü kıvamlı Türk kahvesidir. İngiliz çay fincanları kadar olmasa bile, birazcık hacimli fincanlarda sunulması önerilir; çünkü bu sadece kahve değildir. Bu kahve üstüne kavrulmuş kırık badem içi konarak sunulur ve kahve köpüğüne bulanan bademler kaşıkla yendikten sonra kalan kahve içilebilir.

Manisa'nın tarihi ve turistik mekanlarından olan Yenihan'da kafe işletmeciliği yapan Tamer Çipiloğlu, cilveli kahveye sahip çıkıp yeniden canlandıran kişidir. Eski dönemlerde şehzadeler için özel olarak hazırlanan bu kahveyi gelinlik kızlar da eve gelen görücülere hazırlarmış.

Fincana dökülen bol köpüklü Türk kahvesinin üzerine çifte kavrulmuş, öğütülmüş badem ve ağız tadına göre hazırlanan bir baharat karışımı dökülüyor. Köpükle badem ezmesinin karışımı özel bir tat oluşturuyor. Dövülmüş bademin kahvenin dibine çökmemesi için mutlaka çifte kavrulmuş olması gerekiyor.

*****

Kahvenin hava almayacak şekilde ağzı kapatılmış paket içerisinde, rutubetsiz ortamda, saklanması gerekir. Bunun için en uygun yer buz dolabıdır; ancak buzdolabından çıkarılan kahve işi biter bitmez buzdolabına geri konmalı ki ısı farkından terleme yapıp nemlenmesin.

Yoruldunuz. Sıkıldınız. Şöyle güzel okkalı bir Türk kahvesini hak ettiniz değil mi? Hani şu iyi fal okuyan komşu var ya, onu bir kahve içmeye çağırın bakalım. Afiyet olsun. Kahve komşuyla içilmişse fal bakmamak olmaz. İnsanoğlunun bitmeyen merakıdır geleceği görmek…

KAHVE FALI

Temiz bir fal görümü için kahveyi fincanın hep aynı noktasından içmelisiniz. Fincanı tabağına ters kapatın şimdi. Tabii önce bir dilek tutmak falın ruhunu uyandırmaya yardımcı olacaktır. Aman dilek tutarken unutmayın; fincanı başınızın üstünde saat istikametinin ters yönünde üç kez çevirmelisiniz. Şimdi fincanın soğumasını bekliyorsunuz. Üzerine madeni para koyarak fincanın çabuk soğumasını sağlayabilirsiniz. Ayrıca bu metalin, falı kötümserliğe kaydıracak negatif enerjiyi uzaklaştırdığına da inanılır. Tamam sizin fincanınız soğumuş. Işığı arkanıza doğru alarak oturun, fincanı çevirin ve fincanda kalan telvenin şekillerinde beliren falınız okunmaya hazırdır artık.

KAHVE SADECE HOŞA GİDEN BİR İÇECEK DEĞİLDİR

Bizde kahve daha çok ‘kırk yıl hatırı' olması ile tanınır, ama kahve nefes yollarını açan, solunumu rahatlatan ve astıma da, bronşite de iyi gelen bir içecektir aynı zamanda.
Hatta son yıllarda yapılan araştırmalar düzenli kahve içen kişilerde diyabetten Parkinson' a, kalın bağırsak kanserinden böbrek ve safra kesesi taşlarına kadar pek çok hastalığın daha az görüldüğünü gösteriyor. Hadi bakalım tansiyon falan yoksa kendinize şöyle güzel bir kahve yapıp afiyetle için…

İşte kahvenin insan sağlığı için faydaları:

* Kolesterolü düşürür.
* Ağrı kesicilerin etkisini yüzde 40 oranında artırır.
* Migren dışındaki baş ağrılarına iyi gelir.
* Günde 3 fincan kahve içmek astım sıkıntısını azaltır.
* Kahve girişkenliğin özgüven gazını artırır.
* Siroz hastalığı riskini düşürür.
* Menopozun sıkıntılı sorunlarını gidericidir.
* Parkinson hastalığından korunmada etkindir.
* Selülit gibi cilt sorunlarına karşı etkilidir.
* Düşük tansiyonu önler. (tansiyon yükseltici etkisinden dolayı özellikle damar sertliği olan yaşlıların fazla tüketmesi sakıncalıdır)
* Pankreas kanseri riskini düşürür.
* Kalp rahatsızlıklarını büyük oranda önler.
* Bağırsakları düzenler. Kahve, bağırsakları harekete geçiriyor. Kahve, gastrik asit salgılanmasına yol açıyor, ancak süt ve biranın yarısı kadar bir düzeyde.

* Depresyona karşı etkilidir. Yeni bilgilere göre kahvenin depresyona karşı güçlü bir etkisi var. Günde iki-üç fincan kahve ruhsal çöküntülerde bile insana yaşama sevinci duyumsatabilmektedir.

Faydalarının yanında, kahvenin içenler üzerinde alışkanlık yaptığı da, araştırmalarla kanıtlanmıştır. Daily Mail gazetesinde çıkan bir araştırma haberinde, kahvenin zararları da anlatılmakta. İşte kahvenin zararları.

ZARARLARI

Kafein bir merkezi sinir sistemi uyaranıdır. Uykusuzluk, sinirlilik, baş ağrısı ve baş dönmesi yapabilir. Kafein ayrıca, kalp hızını artırır, kan damarlarını büzer ve bazı kasların daha kolay kasılmasını sağlar.
Kafein, bağımlılık da yaratabilen bir maddedir. Fazla miktarda kahve içen kişilerin bunu birden bırakmaları baş ve kas ağrıları, depresyon ve sinirliliğe neden olabilir.

Kafein, Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) tarafından uzun yıllar yasak ilaçlar kapsamına alınmıştı. İdrarlarında 12 mikrogramdan fazla kafein çıkan sporcular yarışmalara alınmazdı. 5 fincan kahve içilmesi ile bu sorun yaşanabiliyordu. Yasak 2004' de kaldırılarak kahve ve kola içen atletlerin ceza almaları önlenmiş oldu.

Kafeinin, yüksek dozlarda ölüme de yol açabileceği unutulmamalı. Öldürücü dozu 10 gramdan fazladır, ancak bu tehlike sınırına ardı ardına 80-100 fincan kahve içmeyle ulaşılabilir.

Kalp

Aşırı kahve tüketimi kalbin ritmini olumsuz yönde etkiliyor. Kahvenin içerdiği kafein fazla tüketildiğinde, kalpte ritmik bozukluklar meydana gelebiliyor; düzensiz kalp atışları, kalp çarpıntısı ya da taşikardi gibi rahatsızlıklara neden olabiliyor. Doktorlar özellikle kalp hastalarının sınırlı miktarda kahve içmelerini tavsiye ediyor.

Tansiyon

2003 yılında Edinburgh Üniversitesi uzmanlarının yaptığı bir araştırmayla, kahvenin tansiyona olan etkisiyle ilgili görüşler yeni bir ivme kazandı. Düzenli olarak günde dört beş bardak kahve içenler üzerinde yapılan araştırmalarda kandaki basınç, yani tansiyon hızla yükseldi. Yapılan testlerde, yüksek miktarda kahve tüketiminin tansiyonu hızla yükselttiği görüldü.

Mide

Kahve, ülser gibi mide rahatsızlıklarına neden olmasa da, bu hastalıkların varlığında kötüleşmeyi tetikliyor; çünkü kahve, midenin asit salgılamasını uyarıyor.

Şeker hastalığı

Kafeinin Tip 2 şeker hastalığı üzerindeki etkileriyle ilgili olarak farklı görüşler olsa da, yemekten hemen sonra yükselen kan şekeriyle birlikte tüketilen kahvenin şeker hastalığını olumsuz yönde etkilediği kesinlik kazanmış gibidir.

Su kaybı

Uzmanların bir kısmı kahvenin vücutta sıvı kaybına neden olduğunu savunurken, bir kısmı da bu kaybın önemsiz derecede az olduğunu savunuyorlar. Gene de su içmekten hoşlanmayanlar fazla kahve tüketmesinler.

Migren

Kahve uzun zamanlardan beri migreni tetikleyen uyarıcıların başında sayılıyor. Kahvenin bileşenlerinin beyinde bulunan kan hücrelerini tetikleyerek migrene neden olduğu anlaşılmıştır.

Vitamin ve mineral kaybı

Kafein, vücudun başta demir ve diğer bazı besin moleküllerini emmesini engelleyebilmektedir. Ayrıca, kalsiyumun idrar ile vücuttan atılmasına neden oluyor. Bu da osteoporoz (kemik erimesi) riskini artırıyor.

Doğurganlık

Kafeinin doğurganlığı olumsuz yönde etkilediği biliniyor. Günde üç-dört fincan veya daha fazla kahve içmek, kadının doğurganlık oranını azaltabilir. Çünkü aşırı miktarda kafein tüketimi yumurtlamayı olumsuz etkiliyor. Bu konuda çarpıcı bir başka sonuç ise, Brezilya'dan geliyor. Brezilya'da bulunan Sao Paulo Üniversitesi uzmanlarının yaptığı araştırmalarda, her gün düzenli olarak kahve içen erkeklerin içmeyenlere oranla daha güçlü spermleri olduğu kanıtlandı. Kafeinin spermin üzerinde uyarıcı etkisi olduğunu savunan uzmanlar, bunun merkezi sinir sisteminde de aynı etkiyi gösterdiğini iddia ediyorlar.

Hamilelik

Kafeinin anne karnındaki bebeğe zararlı olduğu biliniyor. Uzmanlar, hamile kadınların günlük kafein tüketme sınırlarının 300 mg olduğunu belirtiyorlar. Bu da üç dört fincan kahve eder.

Anlaşılan o ki genel olarak kadınlar 2 fincanı, erkekler de üç fincanı geçmeyecek kadar günlük kahve tüketirlerse kahvenin faydalarından yararlanabilirler. Kilo sorunu kahveyi sade içmeye alışmalılar. Tabi ki migreni olanlar, kalp, şeker veya tansiyon hastası olanlar hiç içmeseler daha faydalı olur.

Kafein panik atak nöbetlerini tetikler.
 
Kafein iyot eksikliğine bağlı tiroit rahatsızlıklarını artırır; çünkü iyot tutumunu engelleyici etkisi vardır. Aynı nedenden ötürü kadının yumurta kalitesini de düşürebilir; çünkü kadının yumurtalığı da iyot depolar ve kullanır. 
***

KAHVE AĞACI
Kahve ağacının çiçekleri bembeyaz, görkemli ve hoş kokuludur; güçlü ve keskin kokuları kimi zaman yasemini kimi zaman portakal ağacının çiçeğini andırır. Kahve çiçekleri açtıktan birkaç saat sonra solmaya başlar ve yavaşça meyve olmak için hazırlanırlar. Kirazı andıran kırmızı meyvesinin içinde iki çekirdek bulunan, dikildikten yaklaşık 3 yıl sonra meyve vermeye başlayan ve 30-40 yıl boyunca aralıksız meyve veren bir ağaç türüdür. Doğal haline bırakıldığında 8-10 metreye kadar uzayan ağaç, meyvelerin kolay toplanabilmesi için sürekli budanarak 4-5 metre uzunluğunda bodur boyda tutulur. Kahvenin defne yaprağına benzer derimsi ve kenarları dalgalı, kışın dökülmeyen, koyu yeşil, parlak ve sivri uçlu yaprakları vardır. Bol yağış alan, ortalama sıcaklığın 18-24° C arasında bulunduğu ve don olayının görülmediği, ekvatorun 25 Kuzey'i - 30 Güney'i arasındaki kuşakta yetişir. Soğukta ağaç ölür, ayrıca ani ısı değişiklikleri de ağaca zarar verir. Nemli ortamı sevdiğinden, kahve ağacının düzenli yağışın olduğu tropik bölgelerde yetiştirilmesi gerekir. Doğada pek çok yetişen türü olmasına rağmen yalnızca coffea arabica ve coffea robusta adındaki türlerin tarımı yapılmaktadır.

Bazı kahve ağaçlarının meyvesinden iki yerine bir tane çekirdek çıkar. Bu çekirdek (peaberry), diğerlerine göre çok daha yuvarlak bir şekle sahiptir. Tek olarak çıkan çekirdekler, diğerlerinden ayrılarak satılır. Nedense fiyatları da normal kahveye göre çok daha pahalıdır.

Kahve meyvelerinin çok düzenli kontrol edilmeleri gerekir, çünkü olgunlaştıktan sonra 14 gün içinde çürümeye başlarlar.

Toprağın özellikleri, beslenme suyu, güneşlenme zamanı ve nem kahvenin tadını ve aromasını değiştirmektedir. Eğer kahve yanardağın eteğinde yetiştiriliyorsa kül kokar. Muz ağaçlarının gölgesinde yetişiyorsa daha hoş bir kokusu ve tadı olur.

Derleyip düzenleyen Muharrem Soyek

 
Toplam blog
: 363
: 1765
Kayıt tarihi
: 04.08.08
 
 

Parasız yatılı Darüşşafaka Özel Lisesi'nde iki yılı hazırlık sınıfı olmak üzere yedi buçuk yıl ok..