Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Kasım '07

 
Kategori
Tiyatro
 

Kalabalıklar içerisinde yalnız olduğunu hissetmek : Tek kişilik şehir.

Kalabalıklar içerisinde yalnız olduğunu hissetmek : Tek kişilik şehir.
 

Behiç Ak’ın büyük ustalıkla yazdığı eser, teknolojinin insan hayatındaki yerini sorgularken, asosyalleşen bireylerin kendisiyle çatışmasına yer veriyor. Birey kavramını sorgulayan oyun, günümüz yaşam biçiminin dayattığı birçok kavram ve ilişkiyi yeniden düşünmemize neden oluyor.Görünürde, sanal aşkı yakalayan adam ve kadının üç aşağı beş yukarı aynı hayatları yaşadığı ve buna ek olarak umursamaz garson kızın diyaloglarından oluşan bir oyun. Ama verdiği mesaj, günümüz insanını yalnızlığa iten ve giderek sadece "tek kişilik aileler" haline gelmeye başlayan büyük kent yaşamının mizahi bir eleştirisi anlatılıyor.

Toplumsal histerilere tanıklık, ancak yıprandığından fark edilebilinen maskelerdeki gerçek siluetlere yabancılık, yavaş yavaş seyreden lakin hızlı hızlı hayata geçirilen menfaatperestlik antlaşmaları derken; insanın, ani manevrayla içine gömülen kaplumbağa misali divanına dönmesi, yönelmesidir. İmanla etrafına çömenilen sofranın etrafındaki insanların sohbetlerinden uzaklaşmasıyla süregelen zaman, ben merkezli bir yerlerde müddetsiz mola verilmesiyle zuhur eder. Yalnız kalmaya müptelalık ve yalnızlık hissiyatı; obsesif bünyelerden tutun da, kuliste yarasını saran soytarının, zengininden tutun da fakirinin buluşabildiği-buluşabileceği tek kültür mantarıdır. Zaten nihayete kavuştuğu sanılan netice irrasyonel bir netice ise, metafizik denilip beyin ve bünyenin senkronize biçimde imtinasız diskalifiye etmesi ile yok edilir.

Mesaj kaygısı gütmek…

Ankara devlet Tiyatrosunun sahnelediği oyun, bir restorasyonda geçiyor. Henüz seyirciler yerine oturmadan sahnedeki restoranda yerini alan oyuncular, seyirciyi bir sahneye değil, restorasyona geldiklerini vurguluyor. Düş gücünü artırmak için restoranın tepesinden atlayan insanlar ve bunu kullanırken seyircinin düşen figürleri görmesi, yaşadığımız ''sanal sorunlar''la yüzleşmemizi sağlıyor. Bu anlamda çarpıcı bir bakış açısı. Birey kavramının sorgulanması açısından tetikleyici.

Oyun boyunca sözü edilen ''tek kişilik aile '' kavramı metropol yaşantısını dışlamak yerine bireyin kendini sorgulaması yada iktidar etkisinin gündeme gelmemesi bir yana, sözü bile edilmiyor.Diğer taraftan oyuncular çocukluklarına geri döndüklerinde bu gökdelenin yerinde eski bir konak bulunduğunu, aslında hepsinin çocukluk arkadaşları olduğunu ve o konağın bahçesindeki salıncakta birlikte sallandıklarını hatırlıyorlar. Bu anlamda nostaljik özlemler yerine kamusal olarak yerlerin yeniden inşa edilmesi gerektiği vurgusu yapılsa bence daha iyi olabilirdi.

Seyircinin özgürlüğü kısıtlanamaz!

Oyun hem metin olarak, hem de kurgu bakımından üst seviyede. 1 saat 40 dakika boyunca bir konu anlatıldı. Hayli zor ve günümüzün en büyük sorunlarından biri olan iletişim çağının getirdiği sorumsuzluklarımızdan bahsedildi. Ama oyun sonunda garson kızın seyirciyle iletişime geçip, mesajın altını kalın harflerle çizerek anlatması olmadı. Seyirci özgür bırakılmadı! Seyirci o oyundan ne anladıysa kafasında onu kurgular. Seyircinin beynini sınırlamak, oyun sonunda ''bakın oyunumuz bu şekildedir, biz bunu anlatmaya çalıştık '' gibi bir anlatıma girmenin ne gereği vardı? Sanki oyundan hiçbir şey anlamayan bir seyirci varmış gibi, tüm o görsellikten sonra garson kızın seyirciyle olan iletişimi, o büyüyü bozdu. Umarım sonraki temsillerde bundan vazgeçilir.

Oyunculuk…

Oyunun yönetmeni Serhat Nalbantoğlu , farklı oyunlarda bireysel performanslarıyla dakikalarca ayakta alkışlatan üç oyuncuyu bir araya getirerek ''muhteşem üçlü bir arada '' formülüyle, oyunun çözümü için en başarılı seçimi yapmış.

Yanılmıyorsam Ankara devlet tiyatrosu müdürlüğünü yapan Devrim Yakut, geçtiğimiz yıl kaybettiğimiz ünlü tiyatro sanatçısı Baykal Saran adına verilen özel ödüle layık görülen oyuncu Benian Dönmez , müthiş oyunculuğuyla beni yerden yere vuran Cüneyt Mete üçlüsü harika bir iş çıkardı. Hepsini canı gönülden kutluyorum.

Serhat Nalbantoğlu fenomeni.

Türkiye’nin yetiştirdiği; en başarılı, yaptığı işin altından kalkan en sağlam, en yenilikçi, en mesaj veren, mesaj vermek için kendini parçalayan, güldürürken düşündüren , avangart tiyatro anlayışının öncülerinden biri.Özgün yorumu, kimliklere takılmadan vermek istediği mesajın tam olarak anlaşılması için çok çalışan bir adam. Nalbantoğlu’nun ''Gözkap''ı izlemiş, yorumunun kattığı zenginlik ve mesajıyla yıllardır devlet tiyatrolarının demirbaşı haline getirmiş sanatçıdır.''Çemberimde gül oya'' adlı dizideki oyunculuğuyla parmak ısırtmış, iktidarın günümüzde bir bir yıktığı sahnelere karşı, usta sanatçı Hüseyin Avni Danyal’la beraber ''tiyatro seyirlik'' i kurarak bu duyarlılığı adına özel bir alkışı hak ediyor.

Yukarıda yazdığım birkaç kurgu hatası, ( garson kızın seyirciyle iletişime geçmeyip, oyunu bitirmesi gibi) verilmesi gereken mesajı , ( teknolojinin yıkıcılığı değil, yapıcılığını da gösterebileceğini ve nasıl aşacağımızı) '' bu işte hırsızın hiç mi suçu yok'' anlayışıyla, ( her ne kadar devlet kimliğine sahip olsa da) iktidardan bahsedilebilir. Umarım sonu Gözkap’a benzer ve devlet tiyatrolarında uzun yıllar sahnelenerek demir baş olur. Dakikalarca hiç durmadan alkışı hak eden bir iş çıkarmış.

Oyunun sahnede değil, zihinde oluşması için çok uğraşılmış dekor anlayışı.

Gün geçtikçe Türkiye’de devlet tiyatroları da artık gelişen teknolojinin nimetlerini kullanmasına umutla bakıyorum. Sahnenin tam arkasına koyduğu camlı pvc duvar, arasındaki büyük zincirler, (zira sonradan askılık olarak kullanılıyor) sahneye yerleştirdiği masa düzeni, sonradan masa örtülerini uçuran rüzgar, insanın kanını donduran buhar, kar, yağmur efektleri, (zira seyirciye kadar ulaşıyor) binadan atlayan insan figürleri, bir anda sahnenin ortasında beliriveren salıncakla , müthiş bir çalışmaya imza atarak, bu sene verilen dekor ödüllerinin tamamını almadığı taktirde haksızlık edildiğini düşünecek kadar başarılı. Sıradanlığı bertaraf eden anlayışıyla Işın Mumcu’yu kutluyorum. Türk tiyatrosunda böylesine marjinal bir dekor anlayışıyla bir ilk oluşturduğu için özel bir yeri olduğunu düşünüyorum. Seyirciyi etkileme konusunda hiç kaygısı yok! Bunca zahmet bir tarafa, giysi tasarımındaki rolü de aynı oranda başarılı.

Oyunun kilit noktasındaki müzik.

Garson kızın sahneden direktif vererek çaldığı parçalarla ikili arasındaki uyumu, zamanlama konusunda yaşanmayan sıkıntı ve konu anlatımındaki temaya uygun başarılı parça seçimleriyle çok ama çok başarılı bir iş çıkarılmış.

Şükrü Kırımoğlu’nun oyundaki betimleyici varlığı, göz ardı edilemeyecek derecede başarılıydı.

Sahnelendiği günden bugüne güncelliğini yitirmeyen, konusu ve hüzünlendirirken seyircinin neşesini kaçırmamayı başaran, temposu ile birden fazla keyifle izlenecek oyunlardan biri olmayı başarmış oyun.

Tavsiyem, yer bulabilirseniz önlerden yer almanız. Oyuncularla beraber kar, rüzgar, yağmuru ve en önemlisi duyguları beraber yaşarsınız.

İyi seyirler.

 
Toplam blog
: 73
: 10115
Kayıt tarihi
: 24.02.07
 
 

Tiyatro eğitimi için 3 bölgede yaklaşık 35'e yakın şehirde bulundum. 1999 yılından itibaren Tiyatro ..