- Kategori
- İlişkiler
- Okunma Sayısı
- 369
Kalabalıklar içinde yalnızlığa ...

İNSANIN YALNIZLIĞI
Sevimli bir çocuk: “Doğadaki varlık ve nesnelerin yerinde olsanız, hangisi olmak isterdiniz?" sorusuna, "Güneş olmak isterim, çünkü hem dünyayı hem de insanların soğuyan yüreklerini ısıtırdım" diye karşılık vermişti.
İnsanların yüreğini ısıtmak... Mümkün olabilse keşke.
Sevmeyi unuttuk günden güne. Sevgiyle çarpan yürekler, nasır tuttu birer birer. Sevgisizlik aldı yerini, zaman zaman da düşmanlıklar. "Bir fincan kahvenin, kırk yıl hatırı yok artık." Her gün zihinlerde değişmeyen soru: Neden? Değişme ve gelişme adına pek çok yanlış yaptığımızı düşündürüyor bu soru. Fazla tutucu bulduğumuz için terk ettik geleneksel alışkanlıklarımızı, 'saygıyı öldürdük'; romanlarda, öykülerde sevgi temasından vazgeçtik; yerini kavga ve entrikalara bıraktık; 'sevgiyi öldürdük'; çocuklarımızı, -daha yürümeyi ve konuşmayı öğrenmeden- televizyondaki içeriksiz çizgi filmlerin, biçimsiz karakterlerinin acımasızlıklarıyla büyüttük; ‘doğruları öldürdük’
Sonra çıkarlar önüne geçti dostluğun, arkadaşlığın ve her gün kendimizi maskeli balodaymışız gibi hisseder olduk, sahte gülücüklerin karşısında. “Güven" sözcüğünü, bir çırpıda çıkardık sözlüklerden.
Şimdi de, sevgi ve dostlukla başlıyoruz her söze. Temeli olmayan binalar yapmaya çalışıyoruz üst üste; bozulmuş malzemelerimizle, başarısızlık kaygısını hissederek içimizde...
Gitgide, toplum yaşamından bireysel yaşama kayıyor tercihlerimiz. Gitgide kalabalıklar içinde yalnızlığa koşuyoruz...
Önerilerine Ekle Beğendiğiniz blogları önerin, herkes okusun.
