Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Ekim '06

 
Kategori
Psikoloji
 

Kalabalıkta bir başına...

Kalabalıkta bir başına...
 


Kafanı toplamanın en güzel yolu; en kalabalık kafelere gidip, bir fincan kahve eşliğinde o gürültünün içinde öylece oturmaktır. Bu en azından benim için böyle. Kendini dinlemenin, bir karar vermenin, insanlara bakıp hayatı anlamaya çalışmanın, kahkahalara içten içe eşlik etmenin, kederli oturan yalnız bir adamın sigara dumanı ardından görünen kırışık yüzüne bakıp kederlenmenin bir yolu. Kısaca, hayatın içinde, sanki sen hayatın bir parçası değilmişsin de herşey yanından geçip gidiyormuş gibi öylece durup bakmaktır. Zaman yok olur. Sadece senin için yoktur zaman. Herkes için akıp geçiyordur ve sen bunun keyfini çıkarıyorsundur.

Kafeler, hele de kalabalıklarsa, akıl karıştıran binlerce görüntüden oluşan yamalı filmlere benzerler. İki sevgili kıkırdıyordur yan masada mesela. Okuldan kaçmışlardır. Masanın üzerinde defterler kitaplar öylece eğreti konuluvermiştir. Kızın yanakları al aldır, çocuğun gözleri ışıl ışıl. O sıska bedenlerinde aşk öylesine eğreti durmaktadır. Gülümseyerek bakarsın. Hayat verir sana bu çocuklar. İleride orta yaşlı kareli gömlekli bir adam gazetesini okuyordur. Gözlükleri burnunun ucuna düşmüştür. Bir eli çay bardağına uzanırken diğer eli ne yapacağını bilmez bir halde şaşkın şaşkın masanın üzerinde gelip gitmektedir. Sigarayı bırakmıştır ve bu "sigarayı bırakmış adam" haline bir türlü alışamamıştır. Çünkü bu hali ona yaşlısın ve hastasın demektedir. O ise bunu kabullenebilmek için kendine yeni bir hayat görüşü belirlemek zorundadır. İleride sana çok da uzak olmayan bir masada iki kadın oturmaktadır. Kadınlardan biri dinleyici diğeri anlatıcı rollerini üstlenmişlerdir. Her dostlukta baştan belirlenmiştir roller çünkü. Sarışın kabarık saçlı olanı bir yandan pembe boyalı tırnaklarını kemirmekte bir yandan da öfkeyle birşeyler anlatmaktadır. Gözlerindeki keder öfkesini binlerce kez aşmaktadır. Arkadaşı ise sadece dinlemektedir. Bazen sadece dinlemek en iyi destek olma şeklidir, bunu bilmektedir.Kahve ve çay tepsisi taşımaktan yorgun, fincan, küp şeker, kahve, çay, tatlı, kek, poğaça görmekten bıkkın garson aklında bin hayalle masaların arasından süzülüp geçmektedir. Aklı başka yerlerde dolaşırken o alışkanlık eseri işini mükemmel olarak yapmakta, fincanları tabaklarına tek bir damla dökmeden masalara taşımayı başarmaktadır. Akıp gitmektedir hayat ve insanlar böyledirler... Yaşarlar...

Kapılar açılır içeri girerler, kapılar açılır dışarı çıkarlar. Ne kadar kalırsan orada o kadar başka duyguyu yaşarsın. Çocuk olursun, yaşlanırsın, kederlenir, öfkelenirsin, gülersin, yorulur, dinlenirsin, tüm bunlar arasında kafanı toplarsın. Çünkü hayatında o kadar ufak tefek sorunları büyütmüşsündür ki o sorunlar bu koca denizde bu renkli balıklar arasında yitiverip gitmiştir.

Kapı açılır çıkarsın. Gelirken geçtiğin o yol daha açıktır şimdi, güneş daha parlak, renkler daha canlı ve sen daha bir insansındır. Onların içinden çıkıp geliyorsundur çünkü üzerinde hala o renkli balıkların pulları...

Resim:Robert Liberace

 
Toplam blog
: 408
: 1090
Kayıt tarihi
: 17.06.06
 
 

Gazetecilik okudum... Ama gazeteciliği sırf yazabilme serüvenine bir adım daha yaklaşabilmek için ok..