Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Mayıs '14

 
Kategori
İnançlar
 

Kalbi güzelleştiren kurumlar

Kalbi güzelleştiren kurumlar
 

Beyt: Kalp

İslami yaşantıda esas arzu edilen ahret hayatı olmakla birlikte, dünya saadetinin sağlanması için selamet, emniyet, huzur sözcüklerini içermekte olan İslam ahlakı, olmazsa olmaz bir hakikattir. İslam şuurunu en doruk noktada yaşamış olan şahsiyetler ise Resulullah (a.s.) dönemi öncülünde Ehli Beyt olmuştur. Kıyamet anına dek bu realitenin süreklilik arz edeceği bildirilmektedir.

Ehli Beyt; Hane halkı, Cenabı Resulullah (s.a.v.)’in nesli anlamını taşımasının yanı sıra ‘beyt’ sözcüğü; öz tanımlama karşılığı olarak “kalp” içselliğini ifade etmektedir. Benim kalbim, senin kalbin, kalplerimizdir.

Zikir:

Bir konutun ikamet edilir bir konuma gelmezden önce temizlenmesi, dizayn edilip dayanıp döşenmesi, hane sahibinin davet edilmesi ve ardından asıl canın, cananın kendi yerleşkesinde kalıcı olarak yer edinebilmesi gerekir. İşte tüm bu aşamaların olurluk kazanabilmesindeki yegâne yöntem, zikrullahtır.

“Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah'ı anmakla huzur bulur”.( RA'D - 28 )

“Benim kalbim temiz”. Kuşkusuz, öyledir. Ne var ki, kalp de kirlenmektedir. Bu aynı zamanda kalbin doğası gereğidir. Gül bahçesinin temizlenmemesi neticesinde oluşacak tablo hayal dışı değildir. Kalp temizliğinin metodu ise zikrullahtır. Tevbedir. Salâvattır. La ilahe illallah’tır. Allah’tır.

“Her doğan çocuk fıtrat  üzere (günahsız, masum) doğar. Sonra anne babası onu Yahudi, Hristiyan veya Mecusi yapar.” Hadisi Şerif. (Buhari, Tefsir (Rûm), 2)

Beytlerde (kalplerde) gerçek sahibi bulunmuyor ise o evde ya fareler cirit atar, ya örümcekler, böcekler ya da yabacı misyon görevlileri gezinirler. Ülkeler de toplumların beytidirler. Şayet bir çevrede, beldede, ilde, bölgede, ülkede vs. asayiş bozuklukları, kaoslar, savaşlar, ahlak dışı uygulamalar özetle, huzur yok ise tüm bu olumsuz gelişmelerin yaşanması kaçınılmaz bir olgudur.

Ahlaki Eğitim Kurumları

Farkında olunmasa dahi bugün ülkemizin, bölgemizin ve dünya uluslarının içerisinde bulundukları asayiş bozukluklarının, ahlak dışı yaşantıların, huzursuzlukların öz kaynağında, bireysel hanelerimizin (beytlerimizin) temizlenip ikamet, edilebilir yerleşkeler olarak tüm insanlığa hatta tüm doğaya sunulmasında işlev sunabilecek eğitim kurumlarına işlerlik kazandırılamamış olunması yatmaktadır.

Öğretmen, öğretmen yetiştiren okulları tamamlamasının ardından resmi sıfatını kazanır. Gazetecilik akademik öğretisi, gazetecilik okulundan edinilir. Teknik personel, ilgili teknik okullarda eğitimini alır. Tıp doktoru kendi alanında işlev gösteren eğitim - öğretim kurumlarından diplomasını alır. Polis, polis okullarından. Bu örnekler uzar gider. Güzel ahlak eğitiminin ve öğretisinin kazanılacağı kurumların ise tasavvuf alanında faaliyet gösteren okullar olması yadsınamayacak bir gerçekliktir.

Sağlık kuruluşunun olmadığı bir beldede herkes sıhhiyeci olur. Güvenlik birimlerinin bulunmadığı yerde her önüne gelen asayişi sağlamaya çalışır. Yasal gıda ürünlerinin satışa sunulduğu işletmelerin bulunmaması durumunda her önüne gelenin besin üretimi yapması kaçınılmaz bir hal alır. Tasavvuf kurumlarının kurumsal kimlik ile belirginlik kazandırılmadığı devlet yapılanmalarında ‘paralel, yatay, dikey vs.’ yabancı kökenli illegal oluşumların yaşam bulması kaçınılmazdır.

Doğal olan sunulmadığında sahteciliğin önüne geçilemez.

Ulusal Bir Kimlik

Bireysel kalp yönetiminin dış odakların kontrolünde olduğu bir durumda milli irade ve idareden bahsedilmesi söylemden öte bir anlam taşıyamaz. Öncelikle kendi beytimizin ahlaki eğitimi ve de kontrolü öz kaynağından beslenmelidir.

Mevlana ismi anıldığında sadece ülkemizde değil, tüm dünya genelinde bir tebessümün ve engin kucaklamanın algısı belirmektedir. Yunus Emre, Hacı Bektaşi Veli isimleri zikredildiğinde yine aynı şekilde. Özellikle bu topraklarda sayılamayacak çoğunlukta güzel ahlaklı eşsiz şahsiyetleri duymayanımız, bilmeyenimiz ve sevmeyenimiz bulunmamaktadır. Örnek birer model olarak “Dünya Mevlana Yılı, Dünya Yunus Emre Yılı” ilan edilmektedir.

Tamam, buraya kadar çok güzel. Ancak, nasıl olunacak? İşverenler, eğitimciler tanınmıyor, bilinmiyor. Ekmek yiyeceğim, mutfak kapalı, fırıncının kapısı kilitli, lokantalar işlev dışı… Demem o ki, maddesel gıdanın temininde olduğu gibi güzel ahlak aşını, besinini sunabilecek kurumsal bir oluşum bulunmamaktadır, toplum içerisinde. Bu noksanlık “paralelinde”, içsel kabulleniş ve ahlak güzelliğinden yoksun tabela İslamcılığını doğurmaktadır. Her bir oluşumun oluş sebebi, mantık silsilesi ve reel bir göstergesi vardır. Yunusların, Mevlanaların, Hacı Bektaşilerin yetiştiği okullar, tarikat olarak adlandırılan tasavvuf kurumları da bir silsile üzere var olmuşlardır. Yaşamış ve yaşam sunmuşlardır.

Tarikat ismi ile birlikte birçoğumuzda “öcü” algısı oluşmaktadır. Şayet bahsedildiği şekliyle “öcü, yıkıcı, bölücü” kurumlar olmuş olsalardı, ölümlerinin ardından bile dünyaca saygınlık, sevilirlik kazanmış ve rol model olan şahsiyetler yetiştirilemez idi. “Ustanın mahareti eserinden bellidir”. (Atasözü)

Özetle;

“Din güzel ahlaktır”. Hadisi Şerif. Ahlak terbiyesinin verildiği okullar ise bilindiği ve anlaşıldığı üzere bugün tüm dünyanın gereksinim duymakta olduğu tasavvuf kurumları olan tarikatlardır.

Tüm söylemlerinde inanç hassasiyeti doğrultusunda hizmet vermekte olduklarını belirtmekte olan başta Sn. Başbakanımız olmakla birlikte, tüm AK Partisi yetkililerinin, günümüze ve geleceğe ışık tutan, bugün yaşamakta olan Mevlanaların, Yunusların, Hacıbektaş erenlerinin bilinirlik, tanışıklık kazanmaları doğrultusunda atacakları adımları bekliyor, saygılarımı sunuyorum.

 
Toplam blog
: 635
: 614
Kayıt tarihi
: 07.09.13
 
 

Şiiri, yazmayı seviyorum..hepsi bu kadar.. ..