Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Ağustos '08

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Kalbim Foça'da kaldı...

Kalbim Foça'da kaldı...
 

Ağları denize serip, anıları doldurmalı...


“ Onlar kentlerini, bizim yeryüzünde bildiğimiz en güzel gökyüzü ve en güzel ikliminde kurdular “

Sadece Phokaia’yı mı ? Güney İtalya, Korsika, Fransa, Adriyatik, İspanya ve Karadeniz’de hala yaşayan bir sürü kent. Marsilya, Nice , Samsun, Lapseki ve daha niceleri….

Foçalı denizciler, “ Uzun deniz yolculuğuna çıkan ilk Anadolular’dı “ çünkü , Herodot’un anlattıklarına göre.

Ve efsane “ Yolu nereye giderse gitsin, Foça'da nerede olduğu bilinmeyen bir yerlerde Karataş’a ayak basan kişi bir gün mutlaka Foça’ya geri dönecektir “ demekte.

Tıpkı bizim gibi...

Bu günce, birbirini ve dostluklarını ilk kez onbeş yıl önce Foça'da bulup, muhtemelen Karataş'a ayak basmış olan ve bir daha hiç ayrılmayan iki kafadar Nihal ve Neşe ile kızkardeşleri Vildan'ın biraz çılgın, biraz uçuk, az uykulu, çok gezmeli, sevgi ile dokunmuş , çocuksu, şaşkın, hayranlık ve heyecanlar içinde, bol neşeli , kahkahaların hiç dinmediği ve birbirlerini hiç incitmedikleri dört günlük bir Foça serüveninin hikayesidir.

Nasıl dönmesinler ki bir daha bir daha...Büyük Deniz ve Küçük Deniz koyları arasında uzanan küçük bir yarımadada kurulu Foça'yı, bir kez yürek gözü ile gördünüzse eğer , arkanızda hala korunabilmiş eski taş evleri, begonvilli , zakkumlu, sardunyalı, akşam sefalı, karabiber ve okaliptus ağaçları içindeki mutlaka denize çıkan daracık sokakları, önünüzde , sağınızda, solunuzda rengarenk balıkçı teknelerinin oynaştığı denizi ile artık iflah olmaz bir Foça aşığısınızdır.

Deniz ve karanın akıl almaz buluşması, oynaşması, görkemli sevişmesidir tanık olduğunuz.

Adını, artık ne yazık ki nesli tükenmeye yüz tutmuş Akdeniz foklarından alan kent, antik İyonya uygarlığının en önemli on iki kentinden biri olmuş yüzyıllar boyu.

Akdeniz foklarını görebilecek kadar şanslı olmasanız da, özellikle küçük boy bir tekne ile tur yapmalısınız Foça'da. Ve mutlaka altınızdan sürü sürü , pul pul balıklar geçerken, türkuazın tüm tonları ile Fener, İncirli, Orak koylarında ve ille de Siren kayalıklarında, sarmalı sizi Egenin serin , türkuaz rengi ve poyraz kokulu kolları.

Bizim tercihimiz Yüksel Kaptan ve Bonita’dan yana oldu. İyi ki de öyle olmuş.

Yüksel kaptan; genç, bıçkın, gözü kara Foçalı bir denizci. İspanyolca güzel demek olan Bonita ismini verdiği orta boy teknesi ile kimsenin aralarından geçmeye cesaret bile edemediği muhteşem Siren kayalıklarını adeta yalayarak, bizi de adrenalinler içinde bırakarak geçirdi . İhtimal eski Pokhaialı denizcilerin ruhu dolanıyor olmalı bedeninde !

Üstelik fesleğen soslu içine binbir çeşit baharatlar kattığı yeşil makarnası, yanında tadına doyamayacağınız yeşil salatası ve ızgara çupra balığı ile pek becerikli bir ahçı. Dahası da var, dinmek bilmeyen poyrazdan başınız mı ağrıdı ?...Maharetli elleri ile on dakikada yaptığı masajla sonuç muhteşem! Durun durun...daha bitmedi ,George Moustaki, Frank Sinatra, Demis Russos, Dalida'nın en güzel şarkılarını dinletiyor teknesinde konuklarına !

Bir kumrunun kanadında Bozkırlardan selam olsun, Foçalı ve yakışıklı Yüksel Kaptan’a !

Siren kayalıkları, tam anlamı ile bir doğa harikası. Volkanik püskürmelerin denizde oluşturdukları tabiat eserleri. Adeta Ege Denizindeki Kapadokya...Adını, kuş kanatlı, kadın vücutlu ve güzel sesli mitoloji yaratıklarından almışlar. Yakın zamanlara kadar Akdeniz foklarının mekanı olmuşlar. Sirenler ne biçim yaratıklardır, bilemem ama...ben Siren Kayalıklarını; yatan, tembel tembel uyuklayan, keyiften gerinen, arada bir balıkları yakalamak için şaha kalkan, birbirleriyle neşeli neşeli oynaşan tombul foklara benzettim.

Homeros, Odysseia Destanında, Sirenlerin bu kayalıklarda yaşadıklarını ve yaptıkları büyülü müziklerle gemicilerin yollarını şaşırtarak, kayalıklara çarpmalarına neden olduklarını anlatır.

Şimdilerde bir emekli cenneti olsa da; içinden deniz geçen bu şehrin geceleri, ruhu her daim genç olanlar için , deniz kıyısına karşılıklı serpiştirilmiş balıkçı meyhaneleri, canlı müzik dinleyebileceğiniz , dansedebileceğiniz açık hava barları, doyumsuz gün batımı ve hatta cesaretiniz , yeterince de enerjiniz varsa , tepenizde yarasalar, denizin içinde ördekleri ile gün doğumunu izlemeye doyamıyacağınız büyülü bir Ege şehri.

Hatta isterseniz gecenin en keyifli saatlerinde , ay rakı burcunu çoktan aşmışken yani... birbirinden güzel roman kadınları masanızı güllerle donatıp, falınıza dahi bakabilir ve geleceğe dair umutlarla doldurabilir içinizi.

Hele o roman kadınların bir tanesi var ki…

Ben böyle güzel, böyle asil, böyle sevgi ve bir o kadar da hüzün yüklü gözlü çingene görmedim. Her gece Giritli meyhanesinde masamızın misafiri oldu. Birbirimize hikayelerimizi anlatıp kah güldük ağız dolusu, kah hüznün dibine vurup , birlikte ağlaştık.

Kocası kaçırıp, kuma getirmiş onu bir başka şehirden. Ailesi reddetmiş, konuşmamış. Çok ağlamış aylar boyu. Ama artık o da çok seviyormuş kocasını. Hem hükümet nikahını da ona vermiş adam ! Öyle akıllı, öyle güzel ve gencecik yaşına rağmen öylesine hayatla yüklü ki…

Söz verdi bana; hem beş ay sonra doğacak kızına Neşe ismini verecek, hem de onu iyi eğitebilmek için okuma yazma öğrenecek. Ben de söz verdim ona, seneye minik adaşımı sevmeye gideceğim Foça'ya !

Bozkırlardan selam olsun adı bende saklı , hüzünlü Çingene Güzeli' ne…

Eski ve Yeni Foça arasındaki sahil yolu kıyı boyunca, geniş ve nefis kumsallar ve türkuazın tüm koylarındaki denizi rüzgarlara kapalı muhteşem koylarla dolu… Özellikle Pollen koyu, peeling etkili kumu, çimlerin üzerindeki rengarenk minderleri, mis kokulu mimozaları arasında en sert rüzgarlarda dahi yüzmeye doyamıyacağınız bir koy…Peeling etkili kum deyince, üç kadın bir güzelleştik bir güzelleştik ki , sormayın !

Tatil dediğin kısa olmalı. En fazla üç-beş gün…

Tadı damağında kalmalı.

Ait hissetmemelisin kendini oraya.

Rehavet sarmamalı.

Hep elinden kaçacak gibi.

Benim , dememelisin bir an bile .

Kum saatinden ağır ağır süzülürken zaman…

Foça’da gün batımı, gün doğumu arası Egenin lacivert sularında oynaşan yakamozlar...

Taş evler , daracık sokaklar, 1883 tarihli demir kapılar ve sıkı sıkıya kapalı ahşap panjurların ardındaki, loş odalarda dolaşan, artık karşı kıyılarda çoktan yitip gitmişlerin anılarında nedense çakılıp kalmış olmalı zaman…

Giritli, Selanikli, İyonyalı kadınlar ve Efeler gibi uzun etekli elbiselerle salınmalı tahta iskelelerde kısacık bir an…Ve poyraza bırakıp kendini, saçları ve etekleri Ege'ye savurtmalı...

Cigarayı karşı sahile sarıp, acıları yakmalı.

Ağları denize serip, anıları doldurmalı.

Bir elde defne,

Bir elde sevda,

Kadehleri karşı yakaya vurmalı.

Efeler kalkıp oynamalı şerefe

İlle de sevgiyi atıp denize, dostlarım, yoldaşlarım tutmalı…

Ayrılık ölümden beter olmalı

Bir elimde defne

Bir elimde sevdan

Kalbim hep Foça'da kalmalı...

Ve son selamı

Bana bir merhaba gönder ,diyen

Ege'yi bu kadar güzel ve dokunaklı anlatan , gönül insanı İzmirli Sezen' e savurup...


Müziğin ritmine bırakarak kendini, Efeler gibi oynamalı...




"Cigaramı sardım karşı sahile
Yaktım ucunda acıları
Ağları attım anılar doldu
Ağlar hasretimin kıyıları

Yareme tuz diye
Yakamoz bastım
Tek şahidim aydı
Aman aman
Bir elimde defne
Bir elimde sevdan
Kalbim Ege'de kaldı

Kadehimi vurdum
Karşı yakaya
Efeler kalktı şerefe
Sevgimi attım dostlarım tuttu
Bir ağıt yaktım kadere

Aman efendim
Ayrılık ölümden beter
Canım efendim
Yeter bu hasretlik yeter
Aman efendim
Bana bir merhaba gönder
Canım efendim
Canım efendim "




Ve nihayet küçücük bir selam da kendime ; nice yıllara neşe...

 
Toplam blog
: 171
: 2319
Kayıt tarihi
: 15.02.07
 
 

Düşünen, üreten, kendine, insana, çağına sorumlu, tavırlı, taraflı , çağdaş ve yüzü aydınlığa dön..