Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Şubat '18

 
Kategori
TV Programları
 

Kalbimdeki Deniz’in Bittiği Yer…

Kalbimdeki Deniz’in Bittiği Yer…
 

Günümüz dünyası tam anlamıyla tüketim mekanizmasına dönüşmüş halde. Aşırı çalışma temposu ve sırtlara binen ağır sorumlulukların kişileri tüketmesi bir yana, insanların çevrelerindeki tüm güzellikleri kendi elleriyle yarattıkları anlamsızlıklar sayesinde yok edip kaliteli yaşamda tıkanmışlıklara sebep oldukları ortada. Yani iyiyi kötüye, olumluyu olumsuza çevirmede üstümüze yok!

Nitekim gündelik alışkanlıklarımız arasında önemli yer tutan televizyon dünyası da bu sıkıntıyı fazlasıyla hissettiren örneklerle dolu. Ekranda yer bulan yapımların konu tükenmişliği, çok verimli işlerin bir anda çökmesine sebep olabiliyor. Özellikle gereğinden fazla uzatılan veya kısır bir öykü çerçevesinde yola çıkartılan yapımlar bu tabloyu sergilemekte. Tabii bir de senaristi-yönetmeni değiştirilen işlerin yaşadığı dönüşüm var. Nasıl ki ‘Kalbimdeki Deniz’ de içeriğindeki gelişmelerle ‘Kalbimdeki Denizin bittiği yer’ dedirtmeye başladı bize.

KALBİMDEKİ DENİZ NİYE BU HALE DÜŞTÜ?

Yüksek tondan tartışmaların, silahları konuşturan sahnelerin ve aşk üçgenlerinin hüküm sürdüğü ekranlarımızda sakin ve seviyeli bir aile işi olarak çıkmıştı ‘Kalbimdeki Deniz’. Hiç kuşkusuz sürüyle mantığa aykırı detayları olmuştu… Ki, yeri geldikçe eleştirmiştik biz de bunları. Lakin izlenmesi kolay yapım olma özelliğini pek etkilememişti bu aksaklıklar. Dolayısıyla ilk sezonu da hiç fena olmayan reyting sonuçlarıyla tamamlayıp ikinci sezonda devam vizesini almıştı rahatlıkla.

Ancak halim selim içeriğiyle gücünü yaratan ‘Kalbimdeki Deniz’in ikinci sezonu hiç de beklendiği gibi bir tabloyla göstermedi yüzünü. Aşkı ve kadını yücelterek yola çıkan işin özü buhar olup gitti sanki. İçeriği uzatmak ve uzun süreyi doldurmak için ağırın ağırı haline getirilen temponun yanı sıra yeni konular yaratmak için karakterlerle de alabildiğine oynandı. Senaryoya ve yönetime dokunan değişim değneği, entrika ve ihanet pompalıyordu adeta.

Ne hikmetse hiç tedavi görmediği halde taş gibi ortalıkta dolaşan Hülya’nın mide kanseri garabeti ve damdan düşer gibi ortaya çıkıp sonlanan hamileliğiyle ara nağme okunması… Mirat’a Yosef sürprizi yetmemiş gibi kalp hastalığı ajitasyonu yaratılması… Mustafa’yı çok sevdiğini sandığımız Ece’nin bir anda nişanı atıp sırf hemen ölecek diye dizinin odak noktası haline getirilen ve Yusuflaşan Yosef’le nikâh masasına oturtulması… Güzel mesajlar yüklü Mustafa’nın ailesiyle eğitim aşkının silme ortadan kaldırılıp acizleştirilmesi ve suçlu konumuna sokularak kendi kafasına sıkıp ‘Aranan kalp bulundu’ özverisi sergilemesi… Mirat’ın arabanın frenine basıp durmak yerine kendisine defalarca toslayarak öldürme niyetini açık eden kamyonun altına altına doğru sürüp, nihayetinde uçurumdan cumburlop yuvarlanması… Deniz’in ağlaklığının hiç bitmeyerek her geçen bölüm artıp yürekleri daraltması… Her tarafa yetişme becerisi sergileyerek değme dedektiflere-ajanlara taş çıkartıp kafayı Mirat’a takan Hülya’nın, yuva yıkması çok normalmiş gibi bir kıvama büründürülen Şebnem’in ve Artun’un onca kötülüğünün yanlarına kalması… Raşel’in Deniz’e yaptıklarına rağmen rahatlıkla Mirat’ın yanında olabilmesi… Alihan’ın tüm kötülüğün ateşini yakanlardan biri olduğu halde pirüpak edasıyla boy göstermesi… İçerikteki entrikacılığın dozunu artırmak için ortaya çıkartılan Raşel’in gücünü zayıf bulup ithal eski koca yaratılarak İzak’la işi kotarma derdine düşürülmesi… Tedaviye ihtiyaç duyar duruma gelen Ece’nin kafa tutma dozunun gereğinden fazla yükseltilerek iyice iticileştirilmesi… Deniz’in iyiliğinin, saflığın ötesine geçerek sıkıcılaşması… Olumsuzlukların çözüme ulaşmadan havada kalması… Ve daha neler neler çıkartıldı izleyicinin karşısına. İzleyici de ufak ufak kaçar oldu bu süreçte.

Elbette ki her yapımda olduğu gibi ‘Kalbimdeki Deniz’in de kendisine ayrılan süreyi doldurabilmek için bazı yersizlikler yapmaya hakkı olacaktı. Gel gör ki, içeriğin ana fikrine ters gelişmelerle bunun icra edilmesi, kötülüklerin kendini tekrarlar hale getirilmesi ve Deniz’le çocuklarının acılar yumağına dönüşmesi ‘Kalbimdeki Deniz’i tam anlamıyla sığlaştırdı! Hele bir de Mustafa’nın anlamsızca ölümü, Yosef’in kalp naklinden hemen sonra turp gibi ayaklanması ve benzeri detaylar eklenince bu sığlığa tüy dikildi açıkçası. İşi bu raddeye getirmede emeği geçenlere bravo.

‘KALBİMDEKİ DENİZ’ SON DEMLERİNDE

Şimdi gelinen noktada dizinin içerik hali böyleyken yeni yapım ‘Adı: Zehra’ya yer açmak için Pazartesi akışına aktarılma handikabı da girdi devreye. Bu demektir ki, ‘Kalbimdeki Deniz’ son demlerini yaşamakta. Zira Pazartesi’nin dişli dizileri karşısında tutunması oldukça zor. Özellikle tepki çeker hale gelen mevcut performansıyla bu zorluk daha da katlanmakta. Yeni oyuncuların ekstra bir fayda sağlayacağını düşünmek de gerçekçi olmayacaktır.

Ayrıca malumunuz… Televizyon dünyasında bir dizinin günü-saati değiştirildi mi gidiciliğin kapısı açılmıştır kesinlikle. Gerçi yukarıda en kestirmeden özetlediğimiz yersizliklere bakıldığında ‘Kalbimdeki Deniz’in kendi kendini tüketip elleriyle finale giden yolun taşlarını döşediği açık seçik görülebilir. Yani yersiz bir çelmelenmeye kurban gitmemekte! Artık bu saatten sonra ne yapsa nafile.

SON SÖZ: Baştaki yapısından eser kalmayan ve karaya çarpan ‘Kalbimdeki Deniz’in noktalanma halinde izleyicide eksiklik duygusu veya üzüntü yaratmayacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. Burada önemli olan, onca zaman kötülüğün ve hüznün hâkimiyetinde ilerleyen senaryonun adam gibi bir adalet ve mutluluk tablosu çizerek işin sonunu getirmesi... Senaryoyu ve içerik yönetimini bu hale sokanlar en azından bunu borçlu FOX izleyicisine!

Anibal GÜLEROĞLU

guleranibal@yahoo.com

www.twitter.com/guleranibal

 

 
Toplam blog
: 1210
: 1542
Kayıt tarihi
: 10.04.10
 
 

İstanbul'da başlayan yaşamım, eski İstanbullu ailemden edindiğim kültürle gelişti. Birinciliklerl..