Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Temmuz '12

 
Kategori
Anılar
 

Kaldır başını Kadın Anam eğdirenler utansın -4

Kaldır başını Kadın Anam eğdirenler utansın -4
 

'' Attıkları iftira yetmezmiş gibi son günlerde '' Arap kırması, Kürt kızı '' gibi laflarla durup dururken  kaynatmaya başladılar kavganın kazanını. Evet Arap asıllı Türkmen, Kürt asıllı Türk kızıydım. Atalarımın milliyetinden gocunduğum yoktu ki... Bir gece Mülayim 'imime anlatmıştım anamın Suriye'li Türkmen, babamın Kürt olduğunu demek ki gizli gizli dinlemişler kusurumu bulup yüzüme çarpmak için. Benim darılıp gücenmediğimi gördükçe kuduruyorlardı öfkeden. Kayınvalidemin başına gelenleri öğrendikten sonra ona acıyıp daha anlayışlı olmaya karar verdim. Kayınpederimle birlikte yatağından zorla kaldırıp daha önce yün yorgan serip yumuşattığım sedirin üzerine yatırdık. Yatak terden, çişten ekşi ekşi kokuyordu  kendi yatağımı getirip yere serdim. Temiz çarşafların üzerine büyükçe muşambayı  geçirdim. Kayınvalidemi soyup önceden ısıttığım suyla bütün vücudunu sildim. Sırtı, kaba etleri yer yer açılmış, lime lime dökülmüştü. Yaralarının üzerini hafif dokunuşlarla temizleyip melhem sürdüm. Temiz urbalar giydirip yatağına zorla yatırdık. İlk kez alıcı gözüyle bakmıştı yüzüme ''Allah razı olsun senden  kızlarımdan hayırlı çıktın  '' diyerek dua etti kabaran soluğunu zorla yatıştırmaya çalışırken usulca. Yanına günde iki üç kez uğrar olmuştum, gönülsüzce yaptıkları bu işi de benin üzerime yıkıverdi o iki uğursuz. Onlara göre hayat yaşadıkları günden ibaretti yiyip, içip asabi gülüşlerle insanları süzüp, eksiklerini yüzlerine vurmaktı bütün yaptıkları iş ama diken dikendi sözleri...
 
Bir gün yapmacık bir sırıtışla yanıma geldi ikiside ; Beni ayarsız kefelerde tarttıklarını, pişman olduklarını, dost olamasakta düşman olmak istemediklerini söyleyip güya af dilediler. Ne kadar saftım, belki de inanmak istedim laflarına nereden bilecektim ki ürkek gönülle inandığım af dileklerinin atacakları uygunsuz davranışa benim adımı kullanarak payanda yapacaklarını... Meğerse tütün kırmak için bizim nahiyeden kadın, kız işçi götüreceklermiş uzak olmayan diğer nahiyeye ait tarlalara. Sabah er gidilip akşam olmadan dönülecekmiş. Kayınpeder müsade vermemiş ikisinin birden gündeliğe gitmesine beni kandırmaları o yüzdenmiş. Sabahın kör karanlığıydı evden çıktığımızda Sadiye'yle, traktörün arkası genç kız, genç  kadınlarla doluydu. Akşama kadar güneşin alnında kırdık tütünleri güle oynaya. Pek hoşuma gitmişti çoğu akranım olan gençlerle birlikte olup üç kuruş para kazanmak. Bazı günler Hadiye bazı günler Sadiye ile gider olduk. Fısıltıları , anlamlı anlamlı gülüşmeleri ben gelince susuyordu ama hiç üzerinde durmuyordum işten güçten. Çok yoruluyordum ta yatıncaya kadar ama yinede mutluydum.

Bir akşam üstü kayınvalideme çorba götürmek için odasına girdim yanlızdı . Dudakları birbirine yapışmış, yüzü kehribar sarısı gibiydi, nefesi titrekti. Birden benzi sonbahar yaprakları gibi gazellenip uçuverdi, henüz kıymetlilerinin mürüvvetini bile göremeden... Sinirleri tüketen, çökerten bir andı o an, duyulmadı feryatlar '' Garibim öldü kurtuldu çekisinden '' diye düşünüldü kim bilir ...

Sen nasıl kaldın böyle elsiz, kolsuz  diye ne zamandır sormayı ertelediğim soruyu bir gece çekinerek sordum Mülayim' ime . ''Sorma dedi  Cihan güneşim bu da ayrı bir hazin hikayedir. Keşke askerdeyken bazı arkadaşlarım gibi gazi, şehit olsaydım  daha şerefli, onurlu en azından üç kuruşluk maaşım, ünvanım olurdu ''. Öyle deme Mülaim' im ben senle nasıl karşılaşacaktım o zaman  ? diye safça sordum. Güzel yüzüne yakışan hüzünlü bir gülümsemeyle ''öyle ya '' dedi usulca...

''Askerden gelince nahiyeye yakın bir köyün kıranında yeni açılan taş ocağında işe başladım. Her gün tonlarca taş çıkartılır, arka arkaya ip gibi sıralanan damperli kamyonlarla vilayete taşınırdı. Ocak sahibi biraz uyanık olduğum için beni formen olarak görevlendirdi. Henüz sigortam bile başlamadan yanlış bir hesaplama sonucu vakitsiz patlayan bir dinamitin verdiği tahribatla iki bacağım dizden, sağ kolum dirsekten aşağı kesildi. Dımdızlak ortada kakmıştım ne sigorta ne güvence . Aldığım tazminatta eridi gitti bu arada. Allaha emanettim artık , henüz 25 yaşındaydım, sakattım özürlüydüm engelliydim adına ne koyarsan koy  ''. ''Olsun Mülayim'im ben elde olurum sana kol da sen üzülme yeter ki . ''Yoo üzülmüyorum kader deyip geçiyorum, yazım karaymış ne diyelim... Aslında bu kader değil de ben öyle avutuyorum kendimi böylesi daha kolay geliyor bana durumumu kabullenmem için ''

Yeni bir iftiranın fitilini ateşlediler bir gün iş dönüşü güya ben herkese şikayet ediyormuşum bulunduğum ortamı, mutlu değilmişim yarım erkeğin karısı olmaktan, kaçıp gidecekmişim biraz para biriktirince, onun için gidiyormuşum gündeliğe. Tarla sahibinin oğluna, işmar etmişim, civildeşmişim, yamacına yamacına sokulmuşum... Gündeliğe bir daha gitmem yasaklanmıştı kayınpederim tarafından. Gene günahımı almışlardı ektikleri nifak tohumlarını yeşertmekte pek mahir olan görümcelerim. Mahrem bir elin, gözün rüzgarı bile bana kavuşmamışken. Tövbeler olsun ne kimseye anlatmış ne de kimseyle yakınlaşmıştım. Kocamla aramda cinsellik yoktu, anamdan doğduğum gibiydim ama ne gam... Şefkat, merhamet , anlayış vardı aramızda görümcelerim gıptayla şahit oluyor bundan dolayıda her türlü fesatlığı, fitneyi yapmaya kendilerinde hak olarak görüyorlardı...

Bir hafta sonra ikiside buhar gibi kayboldular ortadan ; aramalar, sormalar sonucunda bana attıkları iftirada benim yaptığımı söyleyip suları bulandıranlar yaptıkları hiçbir genç kıza, genç kadına yakışmayacak fiiller de bulunup o varmayı çok istedikleri kocaya kaçmışlardı. Çaresizliğini katre katre içerek, kalktığı yere usulca yığılıp kaldı dev gibi iri cüsseli adam.  Kayınpederim hiç affetmedi ikisini de, ne adlarını andı ne de  eşiyle, çocuklarıyla evine yapacakları ziyaret için gönderedikleri haberlere itibar etti uzun yıllar...

O gün akşama kadar rüzgar tembel tembel esmiş, aniden bulutlara gebe gökyüzünde velveleli şimşeklar çakmaya başlamıştı. Gecenin kör karanlığı damların üzerine çöreklenmişken gökyüzü delinmişti sanki. Tüm gece boyunca ortalık havai fişek atılmış gibi aydınlanıp, uykuları bölerek insanın yüreğine korku salan gökgürültüsü gittikçe şahlanmıştı. Güneşin ışınları yeryüzünü arzulu pırıltılarla okşamaya fırsat bulamadan altımızdaki yer zembereği kırılmışçasına kaymaya , fırıldak gibi dönmeye başlamıştı. Gözlerimize bir perde indi sanki ıslak, milli ve yatağından taşıp aşağılara doğru aktıkça öfkelenip önüne geleni  yerinden oynatıp , sürükleyen... Birbirimizin ne son nefesini duyduk, ne de son arzusunu öylece yuvarlandık gittikçe karanlıklaşan, derinleşen dipsiz kuyuların balçık kokan rutubetli loşluğuna ''...


Devam edecek...                           

                             

 
Toplam blog
: 64
: 325
Kayıt tarihi
: 25.11.11
 
 

Öğretmenin, öğrenmenin yaşı yoktur felsefesine inanan öğretmenim. Yıllarca okuyarak belleğimde ol..