Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Mart '19

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Kaleminin Gücü Adına

Ben hiç günlük tutmadım, tutamam diyen var mı acaba?
 
Küçücük yaşta günlük tutmaya başlamıştım ben. 
Ya yazmaktan bıkacaktım ya da parmağım yara olana kadar yazacaktım. Günlük tutmaya başlamamdan sonra kendi uydurduğum ‘kompozisyonculuk ‘ oyunuyla başladı yazma aşkım.
Sağ orta parmağım ve işaret parmağımın yamukluğunu rengarenk kalemlerime borçluyum ben.
 
O kadar çok yazdım ki çoğu zaman konuşmayı unuttuğumu fark ettim. Fena da olmadı hani.
Bu mu konuşmayı unutmuş halin diyecekler, beni yakından tanıyanlar şimdi. 
Yazmasaydım ne olurdu hele bir siz düşünün. 
 
Ben günlük yazmaya başladığımda hayatımı daha iyi kontrol ettiğimi düşündüm hep.
Sancılarım, kaygılarım, mutluluklarım, yaşadıklarım, yaşattıklarım, gözümden yaş gelene kadar attığım kahkahalarım, incittiklerim, incindiklerim bana dair ne varsa, saati saatine olamasa da, anımsadığım kadarıyla hep ajandalarıma karaladım. O gün beni mutlu eden, ertesi gün değişen neymiş mesela? Duygu değişimlerimle tanışıp, dönüp dönüp yazdıklarımı okuyarak, kendimi iyiliğimle ve kötülüğümle daha yakından tanıdım. Ve benim, gerçekte ben olan halimle yüzleşip, kendimle barıştım. 
 
Sabah mutsuz uyandığın bir gün, kendini mutsuz hissettiren sebeplerle başlayabilirsin mesela yazmaya. Gördüğün bir rüyadan dolayı mı yoksa okulda, işinde seni bekleyen yorucu bir gün geçireceğin düşüncesiyle mi? Ertesi gün neşeli kalktığında, o satırları açıp okuduğunda belki kaçırdığın, kendin hakkında bir farkındalığın olabilir.
 
Kendimizi güvende hissetmediğimiz ortamlarda sesli konuşamayabiliyoruz. Ama o kafamızın içindeki mırıltılar var ya, kötü de olsalar hani hiç susmayanlar, işte onlar bizim en değerli gerçeğimiz. İyileştiremiyorsak bile düşüncelerimizi, yaralarımızı, en azından az da olsa dindirebiliyoruz kesik acılarımızı. Düzenli olarak günlük yazdığında, benliğine ait olan, sağlıklı düşüncelerinle ve hislerinle bağlantı kurup, güçlenmene yardımcı olursun. 
Bedeninin ve zihninin iş birliği içinde çalışmasına izin verirsin.
 
Sana bir sır vereyim mi? Yazmak konuşmaktan çok daha kolaydır, belki dışarı vuramadığın konuşma şeklindir. Söze dökemediklerini, yazıya döktüğünde içindeki cevheri görüyorsun... Belki senin hikayen, başkalarının  hayalidir ve sen henüz  bunun farkında değilsindir.
 
-‘’İyi yazamam, yazma yeteneğim yok’ diyorsun belki… Hayır.
Okumayı ve yazmayı öğrendiysen eğer, konuşurken kullandığın kelime sayın az da olsa,
yazarken  iki katına çıkacak buna emin olabilirsin. Yazdıkça yazacaksın. 
 
Yazmak için ‘’yazar’’ olmana gerek yok. İnan bana  kelimelerinin sınırlı olması hiç önemli değil, önemli olan sensin. Senin, sana dökebildiklerin. Her yazarın en az bir okura ihtiyacı vardır. Yazdıklarını herkesle paylaşmak zorunda değilsin. Tek okurun sen olabilirsin.
 
Bunu anlatmadan yazımı sonlandıramayacağım.14-15 yaşımdayken tüm ajandalarımı saklardım. Öyle bir saklardım ki, eve gelince nereye saklamıştım acaba diye aranıp dururdum. Benim canım annem kendi eliyle koymuş gibi onları bulup bulup okurmuş. Kendi kendime yazdığımı düşünürken meğer ilk okurum annemmiş. 
 
Son olarak bunu okuyan SEN bence çok şanslısın, kimseye okutmak istemiyorsan, çok başarılı önlemler alabilirsin. Devir teknoloji devri. Koy şifreyi, dök içini. 
 
 
Toplam blog
: 25
: 143
Kayıt tarihi
: 07.03.19
 
 

Sosyolog, Aile, İlişki, Evlilik Danışmanı, Oyun Terapisti ve Eğitmen ..