Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Kasım '10

 
Kategori
Aile
 

Kalenin bedenleri!

Kalenin bedenleri!
 

ÇOÇUK ÖLÜYÜ GÜLDÜRÜR!


Sabahın yedisi, evde bir koşuşturma. Dört kişi, aynı mekanlarda hazırlanma telaşı içinde… Kediler, onlar biraz daha kuru mama alabilmek kaygısında. Miyav, miyaaav. Bizim evin sabah halleri pek bir hoş doğrusu. Bende, paylaşmak istedim sizinle.

Mutfaktan eşimin sesi yükseliyor. “Arda, Gülay mutfağa. Kimse beni duymuyor mu? Neden hala masada değilsiniz?” Ben son bir gayret çorabımı ayağıma geçirmeye çalışsam da başarılı olamıyorum. Belim fena ağrıyor. Eğilmek, hele çorap giymek deve ve hendek gibi gözüküyor. “Ardaaaaaa” Feryadıma büyük oğlum koşup geliyor. “Yine mi belin tutuldu, gitmiyorsun şu doktora…” Elimle ağzıma bir fermuar kapatır işaretiyle durumu kurtarmaya ve eşimin duymamasını sağlamaya çalışıyorum. Arda, söylenmeye devam ediyor. “Biz olsak, yaka paça doktora götürürsün, kendine gelince hep böyle yapıyorsun.” “Tamam, kuzum gideceğim söz. İşlerim bitsin.” Diyorum. Kafasını iki tarafa sallayıp umutsuzca yüzüme bakıyor. “Anneannem ne der bilirsin, işi bitenler Karacaahmet’te. İş bitmesin de sen doktora git.” Diyip, çoraplarımı giydiriyor. Teşekkür edip öpüyorum. “İyi ki varsın, canım benim.” Hakan, mutfaktan söyleniyor. “Bu kedileri de başıma bela ettiniz. Sizin tabaklarınızı mı korumaya çalışayım, yemek mi yiyeyim?” Sinir katsayısının yükseldiğini, sesinin tonundan anlamamak için eşek olmak da yetmez. Ben, onu yatıştırmak için “Tamam, hayatım geldik.”derken. Aynı anda Arda’da “Geliyoruuuuz.” Diye bağırıyor. Hadi buyur. “Bu evde herkes ayrı telden çalıyor. Bir daha kahvaltı masasında kimseyi beklemeyeceğim. Servis gitsin, vapur kaçsın, Arda’yı okula almasınlar…” Arda ve ben masanın başında bitiyoruz. Tekir Kedi, tüm iştahıyla benim jambonlu yumurtanın başına tünemiş yalanıyor. “Pısst” yok kararlı gitmiyor. Zor söküyorum masadan. Kahvaltıyı kazasız belasız atlatıyoruz. Arda, tam masadan kalkacakken, Hakan, “Tabak” diyor. “Tabak bulaşık makinesine. Tekir ve Pamuk akşama kadar içindeki kırıntılarla kendilerine ziyafet çekerler.” Arda, biraz terslense de tabağını durulayıp yerleştiriyor. Arkasından Hakan’da kalkıyor. Ali ile birbirimize bakıyoruz. Ali, “Doydum, daha yersem kusacağım.” Diyor usulca. Göz kırpıyorum Ali’ye. Babasının duyacağı bir ses tonunda konuşuyorum. “Bitirdin mi oğlum?” Ali’nin yüzünde güller açıyor. Kendini kaptırıp bağırıyor. “Eveeet” “Hadi koş tuvaletini yap.” Diyor ve kalanları toplayıp bende mutfaktan çıkıyorum. Banyonun kapısından manzara çok komik. Ali, klozette oturuyor. Hakan, tıraş oluyor. Ben de naçizane, makyaj yapmak için duvarda duran hareketli aynayı kendime doğru çekiyorum. Herkes kendi işini bir an önce bitirip banyodan çıkmak derdinde. Arda geliyor. Babasının ve benim üzerimden uzanıp, izin istemeye gerek görmeden fırçasını alıyor. Macunu üzerine sıkıyor. Hakan’ın gözleri yerinden uğradı uğrayacak. “Eşek sıpası, izin istesene.” Diyor. Arda, kulağında takılı kulaklık yüzünden babasını duymuyor. Hakan, buna fena tilt oluyor. Yapışıp kulağından çıkartıyor kulaklığı ve bağırmaya başlıyor. “Sabahın köründe, hepimiz yetişmek için çabalıyoruz. Sen keyfinin peşindesin.” Arda, alıp fırçasını koridora çıkıyor. Neyse, cevap vermiyor da uzamıyor tartışma. Ali, hala klozetin üstünde ve yaptığıyla kavga ediyor. “Çık, çık hadi. Bak, yine servisi kaçırırsam görürsün.” Hakan, dolaptan tıraş kremini almak için kapağı açınca, ayna ve ben öpüşüyoruz. Ben, bağırmaya başlıyorum. “Dikkat etsene, gözümü çıkartacaktın.” Hakan, bir sinirle banyonun kapısını çarpıp gidiyor. Ali, babasının kapıyı çarpmasıyla irkiliyor. Yüzüme bakıyor. Ben elimi “Bir şey yok.” Demek ister gibi sallıyorum. Ali, başlıyor 29 Ekim’de çalacağı ritim türküsünü mırıldanmaya “Kalenin bedenleri, yar yar yar yandım. Koy verin gidenleri. Şinanay yavrum şinanay nay…” İnsanda ne sinir kalıyor, nede stres. Çocuklar, hayata ayrı bir pencere açıyor aniden. İyi ki varlar. Hepsi sağlıklı ve mutlu kalsınlar…

 
Toplam blog
: 247
: 709
Kayıt tarihi
: 11.03.09
 
 

Buradayım işte. Yaşamın tam içinde. Her anın benim olduğunu bilerek. Yaşamın sadece "Şimdi" olduğun..