Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Ekim '09

 
Kategori
Güncel
 

Kan rengi bir acı sızıyor geceye...

Kan rengi bir acı sızıyor geceye...
 

SARARIP DÖKÜLMEDEN ÖNCE KIZARAN YAPRAKLAR Kİ ONLAR


8 EKİM 78

"kan rengi
bir acı
sızıyor
geceye

.

kan rengi
bir akşam
sokaklarda “ ( 1 )

TİP – Türkiye İşçi Partisi’ nin il temsilcileri toplantısı yapılır o gün Ankara’ da.

Genel Başkan Behice BORAN, Genel Sekreter Nihat SARGIN , diğer merkez yöneticileri ve TİP il örgütlerinden gelen temsilciler toplanır. Dünya ve ülke sorunlarına dair görüşmelerini yaparlar .

Dönemin koşullarının da zorlaması ile başka kentlerden gelen katılımcılar gece kalacaklarsa şayet, ev sahibi kentte yaşayan partililer tarafından konuk edilmektedir. Bu kez de Ankaralı arkadaşlar dışarıdan gelen arkadaşlara evlerini açarlar.

Faruk Ersan ve Salih Gevenci de Bursa’ dan gelen arkadaşları Latif Can ve Efraim Ezgin’ i konuk ederler. Serdar Alten de hemen karşıda yakın bir evde ailesi ile oturmaktadır. Hürcan Gürses ’ in ailesi Ankara’ dadır. Ama arkadaşları ile birlikte olmak için Hürcan da eve gelmiştir. Osman Nuri Uzunlar da Hacettepe’ den arkadaşlarıdır.

***

7 TİP’ li genç o gece hunharca öldürüldüler.

TARİHE BAHÇELİEVLER KATLİAMI OLARAK GEÇEN KATLİAM YAPILDI….

http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=207019

***

8 Ekim 1978 tarihinde, Ankara’nın Bahçelievler semtinde, TİP üyesi, bilinçlerinden ve partilerinden başka silahı olmayan 7 genç öğrenci, kaldıkları eve baskın yapan Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) yanlısı Ülkü Ocakları örgütünden bir grup tarafından öldürüldü.

Bu katliamda hayatlarını kaybeden Lâtif Can, Efraim Ezgin, Hürcan Gürses, evde kurşunlanarak, Osman Nuri Uzunlar telle boğularak öldürüldüler. Salih Gevenci ile Faruk Ersan’ın iple bağlanmış cesetleri ise Eskişehir yolunda, başlarından kurşunlanmış olarak bulundu.

Serdar Alten, ağır bir şekilde yaralanmış olmasına karşın, 8 gün daha yaşadı. Bir bölümünü koma halinde geçirdiği bu süre içinde; katliamı yapanların kullandığı aracın tipi, markası, plâka numarası ile, katillerin eşkâllerini, kullandıkları silâhlarla ilgili bilgileri vererek, olayın aydınlanmasını sağlayacak ipuçlarını bildirdi.

***

MUSTAFA ATALAY ANLATIYOR:

Farukla Salih çok misafirperver, sevecen, samimi insanlardı. TİP Genel Merkezi’nde mali büroda görevli olduğumdan çok sık Ankara’ya giderdim. Gittiğimde de çoğunlukla onlarda kalırdım. Olaydan en son bir ay önce yine oradaydım. Aslında, olay gecesi de orada kalacaktım, ancak akşam bir yemeğe davet edilmiştim, çok geç bittiği için arkadaşlar bırakmamıştı.

Bir oda, bir mutfak ve uzun bir holden oluşuyordu, evleri. Misafir geldiğinde, koridora açılır kapanır somyalarını açar, orada kendileri yatar, odalarını misafire verirlerdi. Mutfakta televizyonları bulunurdu. Salih yazları Çorum’da çalışır, kışın orada biriktirdikleriyle geçinirdi. Fakir bir ailenin çocuğuydu, Faruk da öyleydi.

Bizde toplantı olduğunda, otele filan arkadaş bırakılmaz, tanıdıkların evlerinde kalınırdı.

O gün de TİP’ in il temsilcileri toplantısına Latif ve Efraim Bursa’dan gelmişlerdi. Latif Yenişehir, Efraim Bursa Merkez temsilcisiydi. Latif’le Osman Nuri, Faruk ve Salih’in Hacettepe’den de okul arkadaşıydı. Serdar, Faruk ve Salih’in karşısındaki apartmanda anne-babası ve kardeşiyle oturuyordu. Aynı zamanda Genç Öncü kurucusu ve Ankara şube yöneticisiydi. Hürcan’ın ailesi Ankara’da otururdu, ancak Faruk ve Salih’le samimi oldukları için onların evine çok sık gelirdi.

Ben olayı öğlene doğru il binasına gidince öğrendim. Kapıyı il başkanı arkadaşımız açınca rengi değişti. Hürcan biraz saç yapısı olarak bana benzer, bir de başından vurulduğu için teşhis edilmesi zor olmuş, onu ben zannetmişler.
.
O dönem MHP Genel Merkezi Bahçelievler’de bina yaptırmış, kendilerinden olmayanları semtten püskürtmek istiyorlardı.

Salih ve Faruk hem Hacettepe’de çok önde olan arkadaşlarımızdandı, hem de faşistlerin ağırlıklı olduğu Devlet İstatistik Enstitüsü’nde çalışıyorlar ve Bahçelievler’de oturuyorlardı.

Bu yüzden gözlerine battı herhalde. Evi bastıklarında Faruk ve Salih iştelermiş. Daha geç saatte çıkmalarına rağmen, o gün enstitüde çalıştıkları bilgisayar arızalanınca işten erken ayrılmışlar. Bu bile hâlâ şüpheli, çünkü o dönemde enstitü faşistlerin yığınak yapıldığı bir yer, arızayı biri bilinçli mi yaptı, bilinmiyor... Faruk ve Salih’i eve girerken almışlar. Abdullah Çatlı’nın talimatıyla arabaya bindirip, Eskişehir yolu kenarında öldürmüşler. Osman Nuri’ yi boğmuş, diğer arkadaşlarımızı da tabancayla vurmuşlar. “ ( 2 )

***

AVUKAT ERŞEN ŞANSAL ANLATIYOR :

“ Ankara’nın Bahçelievler semtindeki ev çok ünlendi. Bu ev, iki öğrencinin ( Salih ve Faruk) kaldıkları, öğrenci bütçesine uygun, zaman zaman -tıpkı 8 Ekim 1978’teki gibi- arkadaşlarının da gelip kaldığı bir ev. Kapısındaki kocaman anahtar deliğinden, içerisi gözetlenebiliyor. Bu ev, Bahçelievler katliamında yitirdiğimiz gençlere mezar oldu. Katliamın çözülmesine giden önemli bir adım bu evle ilgili bir bilgiden kaynaklanarak atıldı.

Katliamdan bir iki gün önce, pazardan dönen bir kadın, filelerini duvarın üstüne koyup dinlenirken, iki gencin konuşmalarına tanık olmuştu. Bu gençlerden birisi, diğerine “Tamam reis, 5 – 6 - 2” diyormuş. Reis denen, “Bir yanlışlık olmasın, git bir daha bak!” deyince, tekrar bakıp gelen genç, ötekine, “Tamam reis, 5 – 6 - 2” diye tekrarlamış. Bu şifreli konuşma, yaşlı kadının dikkatini çekmiş. Bahçelievler semtindeki katliamın bir bomba gibi patlamasının ardından, o civardaki bir evde kabul günü yapan kadınlara tanık olduğu bu şifreli konuşmayı anlatmış, kadınlar da “5, 6, 2” şifresinin; evin numarası olan 56 / 2 ile ilgisi olduğunu düşünmüşler.

Buradan hareketle bir fotoğraf teşhisinden yola çıkılıp Bahçelievler Katliamı’nın katilleri yakalandı. O gün keşif yapan gençlerden, reis denilen Ercüment Gedikli, ağırlaştırılmış ömür boyu hapse çarptırıldı. Diğer genç Duran Demirkıran ise olayda gözcülük yapmaktan cezalandırıldı. Ben bu evi hiç görmedim. Daha sonra bu evin bir müze gibi korunup saklanması düşüncesi konuşuldu, ama gerçekleşmedi.
.
9 Ekim Pazartesi sabahı yazıhanemdeydim, 09.30 sıralarında telefonum çaldı. TİP Ankara İl Başkanı Osman Sakalsız, acele partiye gelmemi istiyordu. Ne olduğunu sordum, beş arkadaşımızın katledildiğini söyledi. İl başkanlığına gittim. Olay radyolar ve televizyonlar aracılığı ile duyurulmuştu. Sokaktaki insanlar bir ürperti içindeydi, yüzlerini bir dehşet duygusu sarmıştı. Zaten, zorunlu olarak sokağa çıkmış olanlar dışında pek kimseler de yoktu. Aslında bu olayla amaçlanan da buydu. Parti binasına geldiğimde iki arkadaşımızın daha ( Salih ve Faruk) cesetlerinin, Eskişehir yolunda bulunduğu haberi geldi.
.
Bahçelievler’deki evde öldürülen gençler, ( Hürcan, Efraim, Lâtif ) yatağın üstüne oturtulup kurşuna dizilmişlerdi, gene onlarla birlikte kurşuna dizilen Serdar ise, 8 gün daha yaşadı. Komada olmadığı ender saatlerde olayın çözülmesinde çok yararlı olacak bilgiler verdi. Osman Nuri ütü kordonu ile boğularak öldürülmüştü. Eskişehir yolunda bulunan cesetlerin elleri arkalarından bağlanmıştı, ağızlarında tıkaçlar, beyinlerine sıkılmış kurşunlarla, görünüm tam bir vahşetti.

.
Bahçelievler Katliamı’nın üzerinden 31 yıl geçti.. Bu süre zarfında uzun yıllar dava, yargının gündeminde kaldı. Bu süreçte, olayın failleri, yani katiller ve yardımcıları, olayın nasıl tertip edildiği ve nasıl gerçekleştirildiği açıklığa kavuştu. Bu, yargı açısından net bir olaydır. Davada sanıkların cezalandırılmaları ile ilgili bir oturum yapılıp karar verildiği gün, haber televizyonlarda duyurulduğunda, akşam evdeki telefonumu birçok kişi aradı. Tanımadığım birçok insan, hakkın yerini bulmasından dolayı memnunluklarını belirtiyorlardı. Aralarında bir kadın, kendisinin oğlunun da bir olayda öldürülmüş olduğunu, fakat olayın “faili meçhul” kaldığını söyledi. “Oğlumun katilini mahkeme önünde görmeyi çok isterdim, olmadı. Ama şimdi Bahçelievler’in katilleri mahkûm edildi ya, benim oğlumun katilleri cezalandırılmış gibi hissettim” diyordu.

.

Ancak Bahçelievler Katliamı’nın yargı dışındaki yanları, oldukça düşündürücü ve bir o kadar da üzücüdür.

Katliam, olaydan sonra onlarca yıl, yargının ve siyasetin gündeminde kaldı.

TBMM’de ve Başbakanlık Teftiş Kurulu’nda bu konuyu araştırmak için iki ayrı komisyon oluşturuldu, ama hazırladıkları raporların en önemli kısımları, ilgililerce mahkemeye gönderilmedi.

Mahkeme, bu ilgililer hakkında gerekli yasal işlemlerin yapılması için suç duyurusunda bulundu.

Olay, iki bakanın bakanlıktan düşmesine neden oldu.

Çatlı, hayatta kaldığı sürede, etkili çevrelerce yargının önüne çıkarılmaktan uzak tutuldu, gözaltına alındı, kaçırıldı...

Halen cezasını çekmekte olan Kırcı, iki kez “ yanlışlık ” la tahliye edildi!

Hatta yurtdışına çıkmayı bile başardı.

Susurluk kazası sonrasında dönemin başbakanı Tansu Çiller, Abdullah Çatlı’ nın cenaze töreni yapılırken, “ Devlet için kurşunu yiyen kadar, kurşunu sıkan ellerin de kutsal” olduğunu söylüyordu. Gerek Çatlı’ nın, gerekse Haluk Kırcı’nın önemli devlet görevleri yapan kişilerle ilişkileri, beraber çekilmiş resimleri, yakınlıkları anlatıldı. Ancak bu çabalar, güneşi balçıkla sıvamaya yetmedi. “( 2 )


*******

SALİH GEVENCİ ( 1952 – 1978 ) , FARUK ERSAN ( 1954 – 1978 )

HÜRCAN GÜRSES ( 1952 – 1978 ) , EFRAİM EZGİN ( 1955 – 1978 )

SERDAR ALTEN ( 1955 – 1978 ), Latif Can ( 1958 – 1978 )

OSMAN NURİ UZUNLAR ( 1958 – 1978)

deldiler

kalbimi

yedi yerinden

üşür gözlerim

üşür gözlerim

üşür gözlerim “ ( 1 )

Devam edecek .

..
( 1 ) Serdar Koç ( 1 ) ( Çığlık, Eylül 2006, Kum Yayınları)

( 2 ) Esra Açıkgöz - Cumhuriyet Dergi

http://www.turnusol.biz/public/roportaj.aspx?id=1367&roportaj=Bah%E7elievler%20Katliam%FD:%20%935-6-2%20tamam%20reis%94...%20Sonu%E7, %20yedi%20gen%E7%20%F6l%FC

 
Toplam blog
: 61
: 3400
Kayıt tarihi
: 25.12.08
 
 

İnşaat mühendisiyim. İTÜ mezunuyum.   ..