Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Haziran '09

 
Kategori
Bilim
 

KANADA TELEKOM DOSYASI VE TÜRKİYE İÇİN İNOVASYON MANİFESTOSU

KANADA TELEKOM DOSYASI VE TÜRKİYE İÇİN İNOVASYON MANİFESTOSU
 

Öncelikle çok özür diliyorum. Bütün okurlarımdan, Milliyet blog camiasından, soru soranlardan. Doktora tezim, sınavlarım ve savunmamdan dolayı çok uzun bir süre Milliyet Blog'da yazamadım, mesajlarıma dönemedim. Çok özür diliyorum.

Her şey bir Internet sitesinde “Canada’s Future Telecom Leaders” isimli bir yarışmanın ilanını görmemle başladı. "Canada's Telecommunications Hall of Fame" isimli kurum (http://www.telecomhall.ca) "Kanada gelecek 10 yılda telekomunikasyon alanında nasıl dünyada lider olabilir?" konulu bir proje yarışması başlatmıştı. Projenin konusu çok ilgimi çekti ve ben de katılmaya karar verdim; son başvuru tarihinin gece yarısında projemi gönderdim. Gönderdiğim proje Kanada çapında ödüle layık görülünce de ödül töreni ve sektör gezileri için başkent Ottawa’ya gittim. Telekom Oskarları ödül töreninde güzel ülkemi, Türkiye'mi temsil etmekten mutluluk duydum. Üç gün boyunca Kanada telekomunikasyon sektörünün önde gelen 400 yöneticisiyle yemek yedik, Kanada'nın teknoloji konusunda lider şirketlerini, inovasyon ekosistemlerini, hükümet kurumlarını, ARGE merkezlerini, bakanlıklarını gezdik. Kanada telekom sektöründe nasıl dünya liderliğini yakalamaya çalışıyor, yerinde gördük. Blackberry'leri bulan ve üreten RIM'in kurucuları ve kaşiflerinden tutun da; Wesley Clower'ın en parlak üniversite öğrencilerine geleceğin telekom şirketlerini kurdurmasına; sanal sınıf ve multimedya eğitimdeki son teknolojilerden psikoakustik alanındaki yeniliklere; network güvenliğinden 3D sanal ortamlara ve yeni nesil telekonferans sistemlerine kadar pek çok şeyi yerinde görme, gezme, soru sorma, öğrenme, eğitim alma imkanımız oldu. Çok heyecan verici pek çok gözlemim oldu. Şimdi bu gezi sırasında aldığım notlar ve edindiğim gözlemleri okuyacaksınız.

Blackberry fırtınasının mimarı Lazaridis

Kanada Telekom Oskarları ödül töreninin parlayan yıldızı hiç şüphesiz iş dünyasının gözdesi Blackberry cihazlarının üreticisi RIM’in (Research in Motion) kurucusu ve CEO’su Mike Lazaridis idi. Blackberry biliyorsunuz son beş yıldır onlarca tasarım, marka, kullanım dallarında onlarca mobil teknoloji ödülünü topladı. Küresel kablosuz ve telekom camiasının çok yakından takip ettiği ve bildiği Lazaridis, RIM’i 1984’te daha öğrenciyken kurmuş ve buralara getirmiş. Bilimsel ufkunu ve inovasyon vizyonunu paylaştığı yarım saatlik konuşmasıyla herkesi büyüleyen Lazaridis için Kanada telekom camiasının en vizyoner, yenilikçi ve lider isimlerinden biri diyebiliriz. Böylesine sıradışı bir yetenek olmasında bilim ve yenilik tutkusu önemli rol oynuyor olmalı, zira Lazaridis 250 milyon dolar bağış yaparak ve bularak Kanada’daki Waterloo Üniversitesi’inde dünyanın bu alandaki en iddialı kurumlarından Kuantum Bilgisayar Enstitüsü’nü ve Perimeter Teorik Fizik Enstitüsü’nü kurdu. Mike Lazaridis TIME 100, dünyanın en etkili insanları listesinde de yer alıyor. Mike’ı tanıyanlar onu kah bir Cumartesi akşamı Kuantum Fizikçilerle buluşup Tim Hortons’ta kahve içiyor, kah hararetle Maxwell’in fizik kuramlarından bahsediyor görebilirler.

Lazaridis ile uzaktan ve kısaca da olsa tanışma fırsatımız oldu. Nedense tıpkı Steve Jobs gibi Mike Lazaridis’e de çok kanım kanım ısındı. Meğer toprak çekiyormuş, Mike İstanbul’da doğmuş ve Rum asıllı ailesiyle altı yaşındayken Kanada’ya göç etmişler. Steve Jobs demişken, RIM Blackberry ile Apple Iphone arasındaki rekabetin son dönemde giderek arttığını da kaydedelim. Türkiye’de durum nedir tam olarak bilemiyorum, ama Kuzey Amerika’da Iphone gençler ve tüketiciler klasmanında rakipsiz bir numara olmasına rağmen iş dünyasında fazla rağbet görmüyor. Kanada’da işadamlarının ve işkadınlarının elinden düşmeyen tek bir cihaz var, o da Iphone değil Blackberry. Blackberry’nin e-mail göndermeyi ve yazmayı kolaylaştırıcı arayüzü zannediyorum iş uygulamaları için yöneticilere daha cazip ve daha profesyonel geliyor. Bu hızlı rekabette gördüğüm kadarıyla Microsoft’un Windows Mobile sistemi, Palm, ve HTC Touch geriden geliyor. Bu arada büyük birader Google da Anroid işletim sistemiyle bu piyasada “ben de varım” demiş oldu; ki hiç şaşırmadık.

Wesley Clover’ın Akıllı Yatırım ve Girişim Stratejileri

Üç günlük temaslarımızın yarım günü Kanada’nın en ünlü işadamı ve yatırımcılarından Sir Terence Matthews’ın kurduğu Wesley Clover telekom ve yatırım şirketler grubunda geçti. Kanada, Avustralya ve İngiltere’de faaliyet gösteren Wesley Clover’ın asıl işi gelecek vadeden işler kurmak ve geliştirmek. Wesley Clover bünyesinde yaklaşık 30 kişiyle ve çok farklı firmalarla bir araya geldik ve birebir toplantılar yaptık. Gezip gördüğüm şirketler, projeler, atılımlar beni çok etkiledi. Terence Matthews telekom alanında öncü bir lider; çok tecrübeli ve zeki bir girişimci.

Yeni Nesil İnovasyon Ekosistemleri

Müthiş bir inovasyon ve girişimcilik modeli kurmuşlar: Kanada üniversitelerinden en zeki, girişimci, meraklı ve cesur gençleri seçiyorlar. Yeni mezun veya halen okuyan gençler iş planlarını sunup potansiyel vadeden alanlarda kendi şirketlerini kuruyor ve kurdukları şirketin ortağı oluyorlar. Aynı zamanda yıllık yaklaşık 30 bin dolar da maaş alıyorlar. Normal şartlarda kurulan yeni şirketlerin yüzde sekseni batarken Wesley Clower’ın yenilikçi modelinde yüzde doksan başarı sağlanmış. Bunun sebepleri var: Birincisi, gençlere farklı düzeylerde ve farklı tecrübelere sahip yöneticiler ve girişimciler sürekli yol göstericilik yapıyorlar. Ancak, sorumluluğun tamamı halen girişimci gençlerin üzerinde. Gençlerle tanıştık; hepsi parlak, okumuş, ne istediğini bilen ve hedefe yüzde yüz odaklanmış çocuklar. Çiçeği burnunda şirketleri için günde 12-15 saat çalışıyorlar. Onlara yardım etmek için iş bilen yöneticiler de iş kuran bir girişimcinin yapması gereken 700 kalemlik bir liste çıkarmışlar. Ne de olsa tecrübe konuşuyor ve yılların tecrübesine sahip koçlar gençlerin olası hatalarını telafi edebiliyorlar. İkincisi, yeni kurulan şirketler Wesley Clover gibi küresel bir gücün desteğini ve altyapısını kullanıyorlar. Tüm dünyada networkleri olan bir şirketin satış ve pazarlama kanallarına erişebiliyorlar. Yeni kurulan şirketlerin insan kaynakları ve muhasebe gibi süreçleri merkezi yoldan kolayca hallediliyor. Üçüncüsü, üniversite-endüstri işbirliği modeliyle işleyen hızlı ve etkin bir inovasyon ekosistemi kurulmuş. Yöneticiler üniversiteleri gezerek olağanüstü yetenekleri şirkete çekiyor ve onlara cazip imkanlar sunuyorlar. Gençler sevdikleri alanda asıl işleri olan ARGEye ve teknoloji üretimine odaklanabiliyorlar. Wesley Clover’da ve benzeri inkübatörlerde, inovasyon ekosistemlerinin her birinde onlarca şirket doğuyor, yüzlerce ürün geliştiriliyor. Bu sistemlerin yer aldığı yerleşke başkent Ottawa’nın teknoloji üssü Kanata. Kanata, dünya çapında telekom teknolojilerinin üretildiği dev bir platform. Bu platformdaki en ilginç ve yeni ARGE merkezlerinden biri de interaktif, açık, işbirliğine dayalı iletişim ve yenilik teknolojilerinin üretildiği Bell İleri Çözüm ve Yenilik Merkezi.

Sınırsız, kesintisiz, esnek, ucuz, küresel, mobil iletişim

Kanata’daki inovasyon merkezlerinden birisi de 90 ülkede ve 100’den fazla lokasyonda iş hayatını kolaylaştırmak için esnek, yenilikçi, fonksiyonel ve entregre teknolojik iletişim çözümleri sunan Mitel. Kurumsal ses, video, ve veri iletişimi alanında anahtar teslim çözümler sunan Mitel, dünyada 1500’den fazla partner ile çalışıyor. Mitel’in “world headquarters” denen merkezinde geliştirdiği telefon ve iletişim sistemlerini gördük ve inceledik. Sözkonusu ürünler kablolama gibi iletişim altyapı giderlerini azaltırken aynı zamanda şirketlerin özellikle şubeler arası telefon giderlerini düşürüyor. Ayrıca, çalışanların ev, tatil, otomobil nerede olurlarsa olsunlar işteymiş gibi her yer ve her an erişilebilmelerini ve şirket kaynaklarına erişimlerini, esnekliklerini ve mobilitelerini arttırıyor. Mitel, Internet üzerinden ses, veri ve görüntü iletişimi alanında teknoloji lideri ve Kuzey Amerika’da en çok satan marka. IP (Internet Protocol) telefon çözümlerine odaklanarak mekan bağımsız (mobil, ev, ofis), ucuz, hızlı ve kesintisiz iletişim olanakları sağlamada da dünya lideri ve bir çok ödüle sahip.

Yeni nesil telekonferans sistemleri

Gezimizde ARGE projelerinden biri de yeni nesil telekonferans sistemleriydi. Sistemleri iki ayrı odaya giderek sanal bir toplantıyla bizzat denedik. Telekonferans sistemleri biliyorsunuz ses ve görüntü kalitesinde uzun süre sınıfta kalmıştı. Denediğimiz cihazlarda ses ve görüntü kalitesi aynı odadaymışsınız hissini verecek kadar kaliteliydi. Yine, telekonferans sistemlerinin normal şartlarda kurulması ve aktif hale gelmesi yarım saatten fazla alırken, buradaki sistem tek bir düğme ile aktif hale geliyordu. En önemlisi ise fiyat ve maliyet: Görüştüğümüz takımın hedefi normalde 300 bin dolarlık pahalı telekonferans sistemlerinin maliyetini 30 bin dolara kadar düşürebilmek. Çok iddialı hedefler, ancak epey yol aldıklarını da söyleyebilirim. Yakın zamanda telekonferans sistemlerinin çok daha kaliteli ve ucuz hale geleceğini söyleyebiliriz. Toplantılar, seminerler, şirket içi eğitimler artık telekonferansa taşınacak. Bu da seyahatlerin azalması ve zamandan ve maliyetten ciddi anlamda tasarruf edilmesi anlamına geliyor.

Kanada’nın uydu merkezi Telesat’a seyahat

Turumuzun en heyecanlı kısımlarından biri de Kanada’nın en büyük uydu merkezi ve dünyanın en modern uydu operatörlerinden Telesat’a yaptığımız ziyaretti. 1969’da kurulan Telesat, 1972’de Anik A1 adlı dünyanın ilk ticari uydusunu fırlattı. Telesat, yaklaşık 27 uydusuyla Kuzey ve Güney Amerika’da telekomünikasyon ve yayın hizmetleri veriyor. Telesat’ın yönetim kadrosu bize özel sunumlar yaptı, sorularımızı yanıtladı ve uydu kontrol merkezlerini gezdirdi. Kontrol merkezlerindeki onlarca bilgisayarda bütün uydulardan sürekli bilgi akışı sağlanıyor. Uydu kontrol sistemlerinin yüzde 99’u tamamen otomatize edilmiş. Normal veri aralıklarının dışına çıkıldığında önce sarı alarmlar devreye giriyor. Eğer tehlike sınırına girilirse kırmızı alarmlar devreye giriyor. 24 saat boyunca kontrol merkezlerinin her birinde en az üç çalışan bulunuyor. Alarm ve tehlike durumlarında görevlilerin soğukkanlılığını koruyabilmeleri ve görevlerini yüzde yüz dikkatle yapabilmeleri için yanlarına kimse girmiyor, çalışanların takip edebilmesi için ayrı bir merkez kurulmuş.

Anik: Küçük Kardeş

Telesat’ın “Anik” ve “Nimiq” adlarıyla iki uydu filosu bulunuyor. “Anik” Kızılderililerin dilinde “küçük kardeş” anlamına geliyor. Anik ismi Telesat’ın Kanadalılar’ın zorlu coğrafi şartları ve hava koşullarını aşıp birbirleriyle iletişime geçmesi için adanmışlığını sembolize ediyor. “Nimiq” ise Kızılderili dilinde objeleri birbirine çeken ve bağlayan güç ve enerjiyi ifade ediyor. Uyduların her biri yaklaşık 250 milyon dolar demek; dolayısıyla en ufak bir insan hatasını kaldırmıyor. Bir uydu yakıtı yettiği ölçüde yaklaşık 20 yıl faaliyet gösterebiliyor. Uydunun ömrü bittiğinde kalan yakıtla dünyadan uzaklaştırılıyor ve yakıt bitinceye kadar uzayın derinliklerine gönderiliyor. Uydu fırlatılması sırasında Telesat her zaman başarı yakalamış, ama uydu tarihinde, örneğin 1999’da milyar dolarlık maliyeti olan hatalar dahi yapıldığını öğreniyoruz.

Telesat’taki turumuzda uzaya Rusların gönderdiği ilk Sputnik 1 füzesinin yol açtığı 1950’lerde yaşanan Amerika ve Rusya arasındaki soğuk savaş sürecini de yeniden hafızalarımızda tazeliyoruz.

Telesat yöneticilerine “sizin Telesat’ta yaşadığınız en büyük risk neydi?” diye sordum. 1994 yılında 20 Ocak’ta Anik E1 ve E2 uydularının sistemi eketromanyetik güneş ışınlarının oluşturduğu akıntı yüzünden birer birer çökmüş. Uyduları kurtarmak ve sabitlemek için acilen GLACS adı verilen sofistike bir sistem kurulmuş ve uyduların ikisi de kurtarma operasyonu sonucu işler hale gelmişler. Böylece büyük risk büyük bir firma zaferine dönüşmüş.

Kanada İletişim Araştırma Merkezi’ne Seyahat

Kanada 50 yıldır iletişim, yayıncılık, uydu ve kablosuz teknolojilerinde lider olmasını biraz da fedaral hükümetine bağlı çalışan CRC’ye borçlu. CRC (Communications Research Centre of Canada) yayıncılıkla ilgili Kuzey Amerika’da ARGE yapan en büyük ve tek merkez. CRC’nin yüzlerce yayını, teknik raporu, patent ve lisansları var; milyonlarca dolarlık lisans ve icat geliri de cabası. Fransa, Hindistan, İsrail, Kore, Japonya, Meksika, İsveç, Tayvan, Amerika, ve Çin’le stratejik ortaklar kurmuşlar. CRC Başkanı Dr. Veena Rawat Kanada İleri Teknolojiler Birliği’nden (CATA) 2008 Sara Kirke Kadın Girişimcilik Ödülü gibi pek çok ödül aldı. Hükümete bağlı olan ve milli savunma ve ordu ile bağlantılı çalışan bu merkeze sadece Kanada vatandaşları ve göçmenleri kimlik tesbitiyle girebiliyor ve merkez ileri düzeyde güvenlik önlemleriyle korunuyor. Dev bir araştırma ve geliştirme kampüsü’ne girdik; içinde onlarca bina var.

21. yüzyılın İletişim Teknolojileri

CRC’de uydu sistemleri, ileri TV ve yayıncılık teknolojileri, optoelektronik ve fotonik teknolojiler, 3D TV, HD yayıncılık, fiberoptik teknolojiler, uzay iletişim teknolojileri, tele-sağlık, tele-eğitim, tele-adalet sistemleri, psikoakustik, multimedya öğrenme merkezleri, sanal sınıflar, mobil yayıncılık, network ve Internet güvenliği gibi 21. yüzyılın iletişim teknolojileri ile ilgili dev araştırma projeleri yönetiliyor. Bunlardan bazılarını yerinde görme ve proje liderleriyle mülakat yapma imkanımız oldu. Örneğin Amsterdam’daki IBC 2008 sergisinde ilk kez sunulan <ı>openmokast adlı açık platform bazlı ilk mobil multimedya yayıncılık cihazını gördük.

CRC’deki en önemli atılımlardan biri Internet ve yayıncılığın kesişmesiyle ortaya çıkan yeni teknolojiler. Bu alanda çığır açan gelişmelerden bazıları analogdan dijitale geçiş, internet bazlı telefonlar (Vo-IP), data ile videonun, Internet ile TV’nin tek cihazda buluşması, ve hızlı ve yüksek kapasiteli dijital medyanın çoklu lokasyonda yayın yapması. Aslında iletişim teknolojilerinde dört ayrı ağın sentezini görüyoruz: a) Telefon ağındaki ses, b) kablo ağındaki televizyon, c) bilgisayar ağındaki data, ve d) cep ağı ve mobil ses. Bu dört platform ve network evrilerek ve birleşerek yeni sentezler ve buluşlar üretmeye gebe. Ses, video, data ve mobil ses bir araya gelince yeni formatlar, yeni teknolojiler, yeni medya, ve yeni nesil cihazlar ortaya çıkıyor.

Gezi Sonrası Düşünceler

Üç günlük gezimiz ve temaslarımız sonucu o kadar çok şey düşündüm ki hepsini yazıya dökmek çok zor. Görüştüğümüz herkes bize projelerini ve vizyonunu büyük heyecanla anlattı. Süremiz olsaydı belki saatlerce bahsedeceklerdi. Kanada telekom alanında ve geleceğin teknolojilerinde nasıl oldu da 21. yüzyılı yakaladı? Bunun cevabı basit değil ama gözlemlerim sonucu yakaladığım ipuçlarından bazılarını paylaşmak istiyorum. Bu cevap aynı zamanda Türkiye’nin telekomunikasyon alanında ve yüksek teknoloji sektörlerinde model alıp uygulayabileceği bir modele işaret ediyor. Türkiyemiz 2030’lu yıllarda telekom gibi inovasyon gerektiren yüksek teknoloji alanlarında küresel liderliği yakalayabilir. Kanada örneği bence bize bu konuda ilham verebilir. Ama uzun soluklu bir maraton bu. Yılmadan gece gündüz koşmak gereken bir maraton. Umuyorum aşağıdaki gözlem ve tesbitler Türkiye’mizin küresel ligde yerini alabilmesi ve teknolojik inovasyonda kuantum sıçrama yapabilmesine bir nebze katkıda bulunur.

21. yüzyılı yakalamada bilim ve inovasyon etkili olacak

21. yüzyılda işletmeler, kurumlar ve liderler yeni ufuklara yelken açmaya hazırlanıyor: Sosyal sorumluluk, küresel farkındalık, sosyal yenilik, toplumsal girişimcilik, kreatif düşünce, ekolojik bilinç, kültürler arası duyarlılık, iş ahlakı, kuantum yetenekler, stratejik düşünce, sistem bilimleri, sivil toplum, kozmopolit esneklik, çok kültürlülük, çoğulculuk, insan hakları, ve evrensel demokrasi değer kazanıyor. 21. yüzyılın kurumlarında markalaşma, tasarım, insana yatırım, yaşam boyu eğitim, sürekli öğrenme, farklılıklara saygı, demokrasi, yenilik üretme, bilim, araştırma, küresel işbirlikleri önem kazanıyor. Yenilikler başdöndürücü bir hızla ilerliyor. <ı>Biyonano gibi yepyeni ve disiplinler ötesi araştırma alanları ortaya çıkıyor. Daha web 2.0’a alışmamışken, web 3.0, web 4.0 ve web 5.0 kavramları ortaya çıkıyor.

21. yüzyılı oturduğumuz yerden seyrederek ve kısır tartışmalarla yakalayamayız. Bizler toplumsal bir okuma, bilim, eğitim, araştırma, teknoloji ve yenilik seferberliği başlatmadıkça Türkiye dünya dengeleri içinde hak ettiği lider konumu yakalayamaz. Biz Türkçemizi yeryüzünün her köşesinde konuşulan tanınır bir dünya dili ve bilim dili haline getirmedikçe mahalle liglerinde kalmaya mahkumuz. Biz bilim ve teknolojide yeni atılımlar yapmadıkça, patentler kazanmadıkça, ARGEye yatırım yapmadıkça, sosyal bilimlerde yeni modellerimizi ortaya koymadıkça, eğitim sistemimizi düzeltmedikçe, üniversitelerimizde kalıcı reform yapmadıkça, kafalarımızı değiştirmedikçe, ayrımcılığa ve kayırmaya son vermedikçe, kendimize güvenmedikçe, uzun vadeli vizyon ortaya koymadıkça, kısır siyaset ağında debelendikçe, yapay gündemlerle zaman kaybettikçe, birbirimizle uğraştıkça yıllar geçip gidecek ve ülke olarak arpa boyu bile yol alamayacağız. Milletçe silkelenmemiz ve yenilenmemiz gerekiyor.

Türkiye’nin 21. yüzyılı yakalaması bilim ve teknolojiye, inovasyona yatırım yapmaktan geçiyor. Bunun için ise bilim- icat- yenilik- tasarım- teknoloji- üretim- pazarlama- satış -finans zincirinin kurulması gerekiyor. Bunun için de en ideal model, makro planda üniversite - iş dünyası - hükümet altın üçgeninin entegre olarak beraber çalışması. Mikro planda ise disiplinler arası takım çalışması, planlama, vizyon, ödül sistemi ve çok çalışma ile başarıya ulaşmak gerekiyor. Türkiye’nin önünü açacak sihirli formül, araştırma ve geliştirmeye yeterince pay ayırarak; iş dünyası, üniversiteler, ve devlet işbirliğiyle Amerika, Japonya, Almanya, Kanada, Hollanda ve Güney Kore gibi çok boyutlu bir teknoloji üretim modelini gerçekleştirmek. Özellikle Genetik, Biyoteknoloji, Mikroelektronik, Malzeme Bilimi, Yazılım alanlarında teknolojik atılım projeleri üretilmeli. ARGE (Araştırma ve Geliştirme) süreçlerinin KOBİ’lerde, sektörlerde, şirketlerde, devlette, sağlık ve eğitim sistemlerinde uygulanması için buna maddi kaynak, bütçe ve personel zamanı ayrılmalı. Biyoteknoloji, genetik, Internet, malzeme bilimi, telekom gibi kritik teknolojilerde atağa geçilmeli. Risk sermayesi ve melek sermayesi teşvik edilmeli; teknoparkların ve think tank kuruluşlarının sayısı ve kalitesi arttırılmalı.

İnovasyonu yeşertmek için uygun ortamlar oluşturmak

Yeni ve yaratıcı projeleri ben birer ağaç gibi görüyorum: Onlar kreatif fikir tohumlarının esnek ve özgür topraklarda ekilmesi, yeşermesi, teşvik edilmesi, paylaşılması ile büyürler. Bu süreç sabır, esneklik, disiplin, kaynak, liderlik, vizyon, emek gerektirir. Ilık hoşgörü rüzgarları esmeli, havada sevgi olmalı illa. Toprak, sanat ve kültürle yoğrulmalı. Özgürlük suyu damla damla akmalı, gökyüzünden hüzün yağmurları yağmalı. Güneş umut gibi parıl parıl parlamalı. Gökkuşağının tüm renklerine yer verilmeli, farklılıklar zenginlik kaynağı olarak görülmeli.

Inovasyonun yeşermesi gereken en önemli koşullardan biri inovasyona uygun ortam oluşturmak. Bunun için de ülke olarak dünya çapında kaynaklar kullanmamız ve altyapı kurmamız şart. Şirketlerimiz cirolarının en az yüzde beşini ARGE faaliyetlerine ayırmalılar ve bu finansmanın stratejik gerekliliğini kavramalılar. ARGE performansımızı arttırmak ve Türkiye’yi dünyada teknoloji lideri yapabilmek için küresel çapta rekabet edebilecek teknoloji ve inovasyon bölgelerini, teknoparkları kurmalıyız. Türkiye’mizi küresel platformda teknoloji alanında Kuzey Yıldızı haline getirmek ve en parlak yetenekleri çekmek için onlara her tür imkanı ve desteği sunmalıyız. Hem sermaye hem de yetenek için İstanbul gibi şehirlerimiz küresel bir cazibe merkezi olmalı. Bunun için de 21. yüzyılın kreatif şehir modelini kullanmalıyız. Devlet ve belediye kurumları üniversitelerle işbirliği içinde şehirlerimizi daha yenilikçi hale getirmek için projeler geliştirmeli. Şehirlerimiz ne kadar yenilikçi, atılımcı, dinamik, sanat sever, kültürel, yaratıcı, özgün olursa, o kadar küresel cazibe merkezi haline gelebilir. Bunun için de gündemimizde kreatif şehirler, yenilikçi kentler, kozmopolit esneklik, sanat ve kültür platformları, teknoparklar, teknoşehirler olmalı. Dünyanın en iyi yeteneklerini ve kreatif beyinlerini Türkiye’ye cezbetmeli ve beyin göçünü tersine çevirmeliyiz. Bunun için 21. yüzyılda dünyayı şekillendiren en önemli teknoloji alanlarında dünyanın en iyi uzman ve araştırmacılarını Türkiye’ye davet etmeliyiz. Bunun için de üniversitelerimiz onlara her tür maddi imkanı ve kurumsal desteği sağlamalı. Dünyadaki Türk bilim adamlarının yılın birkaç ayını kendi ülkelerinde geçirmelerini sağlamak beyin göçünü tersine çevirmek için etkili bir yöntem olabilir. Kreatif yetenekleri ülkemize çekmenin yolu, onlara uygun ve inovasyona elverişli üniversiteler, bilimsel platformlar, akademik zirveler oluşturmaktan geçiyor.

İnovasyonun artması için farklı görüşlerin birarada barış içinde yeşerdiği, demokrasinin koşulsuz uygulandığı, bireysel özgürlüklerin tam yeşerdiği bir üniversite ortamı gerekiyor. İnsanların dinlerinden, ırklarından, renklerinden, görüşlerinden, sosyoekonomik durumlarından, ideolojilerinden, kıyafetlerinden dolayı sorgulanmadığı, yargılanmadığı, ayrıma tutulmadığı bir üniversite ortamı. Bilimin ideolojiden önce geldiği ve bilim ve araştırma aşkının bayraklaştığı bir üniversite ortamı. Sürekli öğrenmenin teşvik edildiği, kritik ve yaratıcı düşünmenin önünün açıldığı, yaşam boyu eğitimin vurgulandığı ve hayata geçirildiği bir üniversite ortamı. Mezuniyet sonrası profesyonel bilgi ve becerileri güncelleştirme eğitimi veren, bölgenin ekonomik kalkınması için gerekli hizmeti sunan ve iş dünyasıyla işbirliğini gerçekleştirmiş üniversiteler, Türkiye’nin 21. yüzyıldaki inovasyon atılımını gerçekleştirecek. Yeni yüzyılın inovasyon projelerinde, ağ tabanlı iletişime dayalı sanal platformlar ve gerçek hissi veren üç boyutlu telekonferans ortamları önem kazanacak. Etkileşimli online kurslar, hipermetin biçiminde yazılmış ders kitapları, bilgisayar tabanlı konferans, uzaktan eğitim, ve tele danışmanlık yaygınlaşacak. Geleceğin inovasyon ekosisteminde, multimedia dokümanlarını hazırlama, siberuzaydaki bilgileri keşfetme ve yön bulma becerilerini ve Internet servislerini öğrenmek ve kullanmak kaçınılmaz hale gelecek.

İnovasyonun artması için ayrıca ülkemizde uluslararası bilim zirveleri düzenlenmeli, kongrelerin sayısı ve kalitesi arttırılmalı. Türk akademisyenler dünya çapında araştırma ortaya koymalı ve dünyanın her yerinde sunmalı. Zirve ve kongreler inovasyon üretilen ve beyin fırtınası yapılan cazibe merkezleri haline gelmeli. Hem bir yılın yorgunluğunu atmak için, hem en son araştırma ve projeleri öğrenmek ve paylaşmak için, hem bilgiyi beraber üretmek için, hem yeni hedefler koymak ve tazelenmek için, hem meslektaşlarla ilişki geliştirmek ve ortak projeler yapmak için, hem de derinlemesine okumak, düşünmek, ve araştırmak için bütün üniversite camiası ve iş dünyası kongre ve konferanslarda buluşmalı. Bu zirveler ARGE kampı, inkübatör, yenilik üretim merkezi, yenilenme ve tazelenme mekanı işlevleri görmeli.

Bilim ve inovasyon tutkusu, milli heyecanımız olmalı

Fikir çilesi. Bilim sevgisi. Okuma aşkı. Inovasyon tutkusu. İcat yeteneği. Keşif heyecanı. Atılım cesareti. Dinamizm ruhu. Teknoloji merakı. İlerleme isteği. Yenilenme ihtiyacı. Kolektif zeka. Yenilik ufku. Ne isim verirsek verelim, bu konu toplumumuz ve Türkiye’miz için 21. yüzyılda en önemli konulardan biri. Toplum olarak cep telefonu edinme konusundaki hassasiyetimizin yarısı teknoloji ve inovasyon üretme alanında olsaydı, bugün ülkemiz teknoloji ve inovasyon yarışında küresel ligde A takımında yer alırdı. Futbol konusundaki milli hassasiyetimizin yarısını bilim, teknoloji, eğitim konularında gösterebilseydik, Atatürk’ün gösterdiği 21. yüzyılı yakalama hedefini gerçekleştirmiş olacaktık. Bilim atılımı ve bilim heyecanı. Bu konu o kadar önemli ki ileride bu konunun kitabını yazmak istiyorum. Kitabın içinde sıradışı düşünme, vizyon, okuma, araştırma, proje üretme, yazma, iletişim kurma, girişimcilik, keşfetme, merak etme, yenilik üretme gibi 21. yüzyılın yetenekleri yer alacak. Asıl soru şu: Gelecek nesle, çocuklarımıza bu konularda sevgiyi, hassasiyeti ve idealizmi nasıl kazandırabiliriz? Onları 21. yüzyıla nasıl hazırlayabiliriz?

Bir örnek vereceğim. Üniversiteler şehri Boston’dayız. Harvard, Stanford, Boston, Babson gibi dünya çapında bilim merkezlerinin yer aldığı bu şehrin sahilinde gece saat 22.30 suları. Sahilin en güzel yerinde dev bir bilim ve teknoloji merkezi yer alıyor. Birden güle oynaya gelen bir kalabalıkla irkiliyoruz. Anne ve babalar ilkokul yaşlarındaki çocuklarını almış, ellerinden tutmuş bilim merkezine getiriyorlar. Yaklaşık 30-40 aile var. Çocuklar pijamalarını giymişler, yanlarında yer yatakları ve yastıkları; şen şakrak şakalaşarak bilim merkezine yol alıyorlar. “Boston Şehri Çocukları İçin Eğlenceli Bilim Akşamları ve Bilim Oyunları” program serisinin bir bölümü bu. Öğretmenleri programı açıklıyor, herkesin yüzünde bir heyecan ve tebessüm. Çocuklar Cuma geceleri bilim merkezinde kalıyorlar, bilim soluyorlar, severek ve keşfederek öğreniyorlar, ve ertesi gün de orayı gezmeye ve öğrenme yolculuklarına devam ediyorlar. İşte yeni nesil bilimle böylesine içli dışlı yetişiyor. Bu çocukların içindeki bilim aşkını, öğrenme sevgisini ve heyecanını düşünün. Çocukluktan itibaren bilime dair böylesine tatlı deneyimleri ve hatıraları bilinçaltına kazınmış olan bir nesil; nasıl olur da bilime, öğrenmeye, yeniliğe kayıtsız kalabilir? Size soruyorum: Kaç ailemiz çocuklarını bizzat alıp bilim merkezlerini beraberce geziyor, keşfediyor, öğreniyor? Kaçımız çocuklarımızla beraber evlerimizde TV izlemek yerine beraberce kitap okuyor? Kaç hanemizin içinde bilim solunuyor? Kaç evin bacasından bilim sevgisi tütüyor? Kaç evimizde bilim, okumak, öğrenmek en az ekmek kadar kutsal ve değerli?

Bir ülke düşünün ki, kalbi bilim sevgisiyle ve inovasyon tutkusuyla atıyor. Bütün toplum gözlerini dikmiş, dikkatini yoğunlaştırmış, kalbini açmış, umudunu yeşertmiş. Hayal edin ki gözlerde, gönüllerde, kalplerde, zihinlerde bir rönesans yaşanıyor. Ülkenin bir numaralı gündemi bu: Fikir çilesi, bilim sevgisi, okuma aşkı, inovasyon tutkusu, icat yeteneği, keşif heyecanı, atılım cesareti, dinamizm ruhu, teknoloji merakı, ilerleme isteği, yenilenme ihtiyacı, kolektif zeka, yenilik ufku! Ülkede teknoloji rüzgarları esiyor, hava ve su gibi bilim solunuyor. Bütün bunlar hayal değil. Dünyada bilime böylesine değer veren pek çok ülke var ve bu ülkeler geldikleri konumu buna borçlular. İşte Japonya, Almanya, İsveç, ABD, Kanada, İngiltere, Singapur, Avustralya, Hollanda ve daha niceleri. Bu ülkelerden sadece birinden örnek vereceğim: Güney Kore’de akşam TV haber bültenleri 45 dakika sürüyor. Bu sürenin yarısından çoğunda Güney Kore’nin bilim ve teknoloji hamleleri, yeni buluşları, ürün ve patentleri; ARGE projeleri, üniversiteleri, yenilikçi fikir önderleri, şirket liderleri, inovasyon haberleri yer alıyor. Yani ülke inovasyonla nefes alıyor. İnovasyon ile yatıp kalkıyor. Onların birinci gündemi ne Ergenekon, ne başörtüsü, ne siyasi çekişmeler. Onların ana gündemi bilim, teknoloji ve inovasyon. Ülke olarak buna kilitlenmişler. Üniversitelerin, şirketlerin, hatta hükümet kurumlarının varlık sebebi bu. Yemeden içmeden kesip ARGEye, teknolojiye, bilime, eğitime para ayıran bir ülke düşünün. Düşünün ki anne ve babalar çocuklarına önce bilimi, merakı, keşfetmeyi ve araştırmayı sevdiriyorlar.

Bütün bunların ışığında gelin 2023 Türkiyesini, yani Cumhuriyetimizin 100. yılını hayal edelim beraberce. Türkiyemizin 2023 bilim, inovasyon ve teknoloji politikaları, eğitim - öğretim anlayışı ve vizyonu nasıl değişmeli? Eğer Türkiyemiz 2023'te Ortadoğu'da adil ve kalıcı bir barış için çaba gösteren; demokratik, hukuk sistemine dayalı, sağlık, eğitim ve kültür alanlarında atılımcı, sürdürülebilir gelişmeyi sağlamış, gelir dağılımı dengeli, üreten, ürettiğinin karşılığını alan; bilim, teknoloji ve inovasyonda rekabetçi bir Türkiye olacaksa, bütün bu başarı ve atılımlar bir toplumsal seferberlikle başlayacak. Ülkemizi 21. yüzyıla taşıyacak vasıfta ve kalitede; iletişim, organizasyon ve işbirliği yeteneklerine sahip, yaratıcı, girişimci, özgüveni yüksek, katılımcı, cesur, idealist bir nesil yetiştireceğiz. Şirketlerimiz ARGE ve inovasyon ile dünya çapında başarılar elde edecekler. Üniversitelerimiz dünyanın en iyi araştırmacılarını Türkiye’ye çekecek ve geleceğin en iyi bilim adamlarını, girişimcilerini, liderlerini yetiştirecekler. Hükümetimiz Singapur modelinde olduğu gibi bilim, teknoloji ve inovasyon üretilmesini sağlamak için bütün kaynaklarını seferber edecek ve üniversiteler ile iş dünyasını buluşturacak. Yediden yetmişe aklımızda ve kalbimizde bilim ve inovasyon tutkusu olacak. Bu günler uzak değil, hayal de değil. Bu idealleri genç nesiller olarak bizler gerçekleştireceğiz. Ve işte o zaman 21. yüzyılın Türk rönesansı gerçekleşecek.

 
Toplam blog
: 279
: 2488
Kayıt tarihi
: 09.09.06
 
 

Dr. Fahri Karakaş, Londra’da University of East Anglia’da görev yapmaktadır (Norwich Business Sch..