Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Temmuz '09

 
Kategori
Edebiyat
 

Kandil

(Zaman geçiyor; beklemeye ne hâcet?)
"HUZURLU KAFESİMLE" DÖNE DÖNE ÖZGÜRCEEEE UU-ÇUU-YOO-RUMMMM"!!!!
Yalnızca, "aşkın felsefesini" yapmak, bizi "merkezden" uzaklaştırır. Felsefenin yanında aşkın, "soyut cebiri" ve "analitik geometrisi" de vardır. Hepsi, "bir merkezde" dir.
Bir mevlevînin, "bir ayağı sabit", "kalbini odaklayarak" dönüşü ile galaksideki yıldızların "güneş" etrafındaki dönüşü aynıdır. İkisi de; hem "BİR"e doğrudur, hem de "biri" oluşturan "BİR"in içindedir. Üstelik bire tâbi olanların her biri, "kendi özgürlüğü" ve "kendi biricikliği" içinde, somut "bir sayısı"dır....
Madde mânâda, mânâ maddede hem erir("yok" olur), hem çoğalır("var" olur)...
Biri diğerinden açıkça ya da örtülü kaçtı mı, veya biri diğerini açıkça ya da gizli öteledi mi; kaçanın yerini kalan;gönderilenin yerini kendiliği doldurur, tüm YARIMLIĞIYLA.....Yok olduğumuz ölçüde "VAR"ızdır; var olduğumuz ölçüde "YOK"uzdur. Ya da ötekinin varlığına tahammül için kendimizden geçmeli; varlığımızı sürdürmek için "O"nu kendimizde eritmeliyiz. Üstelik; diğer yarımız olanın da bu döngüsüne izin vermeli, "yürekli" rıza göstermeliyiz...
Madde ile mânâ (bu aşkta da böyle...) birbiri içinden özgürce " O AN" da geçebilmeli;doğru "an" geldiğinde birbirine değebilmeli. Ama ne birbirlerine şiddetli çarparak biri diğerini yok etmeli ne de birbirlerinden "irade ile" ayrı veya "irade dışı" habersiz en uzak köşelere fırlamalı/fırlatılmalılar.Bir mevlevî dönüşüdür;kâinatın ve insanın" hareketleri(=Kuşun değil! Belki de kuşun da...Evet, evet! Mutlaka kuşun da, "Tay"ın olduğu gibi...):
Bazen, madde merkezdedir, onun eteklerinde mânâ ipeği dolanır. Bazense, mânâ merkezdedir, madde onun koruyucu meleği olur. Madde ve mânâ birbirinin, sürekli tamamlayıcısıdır. Madde, mânâ ve merkezi beraber düşünürsek onlar ateş(nefes), alev ve ışık gibidir. Madde ile mânâ, zaman zaman "nöbet değiştirmeli", "buluşmalı", "kendi iradeleriyle bir başına kalmalı".....Ve bu hareketler belli bir âhenk ile hep dönmeli ki;ateş, yeniden alevlensin; ısı ve ışık saçsın...Aydınlık ve nefes, hiç kesilmesin..Öyle âhenkli ve usulca dönmeli ki madde ile mânâ; birbirini söndürmesin, birbirini ve daha önemlisi "BİR"i (merkezi, yüreği) kavurmasın...
Zaman zaman, ikisi merkezde ("bir"de, "yürekte", "O"nda) birleşsin ki; ATEŞ çoğalsın, ateşten daha da fazla, ateşin aydınlığı ve ısısı çoğalsın.ASIL OLAN; ikisini de "BİR-LİKTE" var edebilmek için, her birinin "YOK"luğu göze alması; başka bir deyişle, her birinin "VAR"lığını koruması için "BİR"de yok oluşa seve seve atlamasıdır.VE TABİİ, HER İKİSİNİN DE CESARETLE, AZİMLE, "BİR"E, "GÜNEŞ"E, "BİRBİRLERNE" GÖZLERİNİN DAİMA DÖNÜK OLMASI GEREKİR.
Madde ile mânânın "BİR" olduğu merkez, kalptir.Kalp; yani "YÜREK"...Onun için yürek;AŞK, SEVGİ, CESARET, RİSK ALABİLMEK, ŞEFKAT, YORULMAK, ISITMAK, SARMALAMAK, İLİŞMEMEK, ÇEVRELEMEK, UÇMAK/UÇURMAK, PAYLAŞABİLMEK, DOKUNMAK, ARAMAK, SORMAK, BİLMEK VE BULMAK'TIR. (BAZEN HEPSİNİ BİR ARADA, BAZEN BİRİNİ DİĞERLERİNDEN "BİR PARÇA FAZLA"....hissetmektir.)İŞTE O YÜZDEN, VE İŞTE "O"NUN İÇİN, HEP AYNI RİTİMLE DÖNE DÖNE ATAR YÜREK....
Mevlevî'nin (bu, "kandil misâli derviş"; kendimiz ya da dünyadaki "tek aynamız" olsa farkı var mı?) bir ayağını (maddesini ya da mânâsını) koparırsanız;kendiniz veya "O"nun adına, "yüreğinize" ve "onun yüreğine" sormadan, "o"nu bir kutuya tıkarsanız, SINIRSIZ VE BİLİNMEYEN GÖKYÜZÜNE SALARSANIZ; tek ayaklı kalan derviş, DÜŞECEKTİR. Artık derviş, ileri geri yalpalar;kolu kanadı kırılır ve "merkezi" kalmaz dervişin....
Merkezi olmayan, acı duyar; acı dağıtır.En acısı da aslında, "acı duyduğu" ya da "acı dağıttığı" "öz"ün merkezi, ACININ ANLAMI kalmamıştır.Her iki ayağı da olmalı dervişin;her iki ayak "BİR"e hizmet etmeli..Ama aynı zamanda da, her iki ayağın HAREKETLERİ birbirinden "bağımsız", "yürekli bir kararda" olmalı, "kendi özgür iradeleriyle"....
Dönen dervişin her yanı edeptir;en edepli yeri ise gözüdür.(DERVİŞ, SIRTINI DÖNMEZ, AMA DİK DİK DE BAKMAZ...)Yüreğin binlerce güzel yüzünden biri olan sevgi; göze bakmak, göze hitap edebilmektir."Hani bilirsin;gözler kalbin aynasıdır, derler ya!"
"Gözleri kapatırsanız", gözleri göremezsiniz... Boynunuzu biraz sağa eğerseniz, kalbinizi, "YÜREĞİNİZİ" görürsünüz...Bu duruşu yakaladığınızda "kalan da, göçen de, uçan da, uçuran da" olsanız, "hep yeniden karşılayan da adım atan da;hep yeniden anlatan da susan da".....BOYNUNUZ ASLA BÜKÜLMEYECEK, YÜREĞİNİZ VE IŞIĞINIZ HEP BÜYÜYECEKTİR.....
HER ŞEY MEVLEVÎ DÖNÜŞÜNDE VE HER ŞEY ŞEMS'TE..

Mevlevî dönüşü düz yolda giderken sırtını dönerek, geri adım atmak ve tutarsızlık sergilemek değildir.(Onun kadar, ayağını kararlılıkla ve güçlülükle yere basan yoktur).
HEDEFİ; Daima ileriye, hep aynı kararda, aynı ahenkte; "iç huzurunun", "hayatın ve kalbin ritminin", "o"nun, sevginin SIRRINI bularak, hissederek (ışığı, ateşi, alevi, maviyi, nefesi, tüm renkleri; "an" gelince birleşen ellerle, "an" gelince birleşen gönüllerle tutup) DAİRE ÇİZEREK DÖNMEKTİR.
Ve dönüş, daima "sıla"ya, "YÜREĞİMİZE" doğrudur.
Acı ve mutluluk iç içe ve tüm deva ATEŞ'te;bütün acısı ve bütün mutluluğuyla....

Yan yana gelince "susalım", "susayalım" istersen, HUZUR ADLI EFENNDİMMM!..

 
Toplam blog
: 191
: 769
Kayıt tarihi
: 21.07.09
 
 

“Yazı yazmak” bir Yürek Yolculuğudur. Okumak ve yazmak bana Edebiyat alanının kapılarını açtı… Ed..