Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Şubat '10

 
Kategori
Anılar
 

Kaneviçe yastık

Kaneviçe yastık
 

Kaneviçe, göz nurudur...


*GÜL-N... 

Doğduğunda, herkesi araştıran gözlerle süzen ikizinin yanında; buruş buruş derisi, ikizinden daha küçük ve zayıf bedeni, başında – muhtemelen, göz çukuruna denk gelen yerde- iki küçük çizgisi ile, onu görenlerin aklına gelip de dillendiremedikleri tek şey: “Yaşar mı bu Yavru?” sorusuydu, şüphesiz… 

Küçücük bir kuş yavrusu ya da civciv gibiydi. Bir iki ay içinde hızla büyüdü. Doğuşundaki ilk sessizliğine ve küçüklüğüne inat; günden güne büyümesine paralel, yaygarasının şiddeti ve süresi de artıyordu. Başındaki o küçücük çizgiler yavaş yavaş dolgunlaşıp çevreye merakla bakan, iki küçük boncuğa dönüştüler… 

Bu, hiç susmayan küçük yaramazı nasıl susturacaklarını bilememişlerdi; bütüün o bilmiş büyükleri… Bir gün, o kadar çok ağladı ki, annesi her ne yaptıysa kar etmedi; küçük cadıyı susturamadı… Gitti, iki aylık Gül-N’yi salonun kanepesine bıraktı, çaresiz… (Şeyy, bıraktı zannederim…) Kanepeye bırakıldığı anda, küçük yaygaracının sesi kesildi. Arkasını dönüp de gitmek (ya da kaçmak…) üzere olan annesi, önce ortalığı aniden saran sessizliğe inanamadı. Sonra, geri döndü; bebeğine baktı… Aaa, hakikaten susuyordu, şu cadı… Allah, Allah! Neler oluyordu ki? Bir an duraladı anne; arkasından bebeğini kucağına aldı. Annesinin kucağına gelen Gül yaygarayı yeniden kopardı… Anne, kanepeye bıraktı; Gül sustu!.. Kucağına aldı; yaygara… Kanepeye koydu; suskunluk!? 

Anne ve bebeği yorulmuştu artık… Yorulan kollar, bebeği kanepeye son kez bıraktı; bebeği yatarken o etrafa baktı. Mutlaka, bir şey ilgisini çekmişti, Gülü-Nün… Henüz beş on gündür; çizgiden boncuğa dönüşen küçük gözleri takip etti, bir süre… Küçük gözlerin ilgisini çeken bir şey, bir şey, bir şey… 

Tamam; sonunda, yakaladı anne… Yaygaracı küçük kuş, kanepede, tam da başının hizasına gelen kaneviçe yastığa bakıyordu, gözlerini yastıktan hiç ayırmadan… Ve yastığı bilmiş bir eda ile detaylı detaylı inceliyordu… O ağlayan bebekten hiç eser yoktu ortalıkta… Böylece, bir şifre daha çözülenler listesindeydi, işte… 

Eveet! Nihayet, çare bulunmuştu; küçük cadı, ne zaman sebepsiz ağlayıp da ortalığı birbirine katmaya kalkışsa, bu sihirli kaneviçe yastığın yanına yatırılıyordu… 

Gül-N’im? Detaylarla hiç üşenmeden ilgilenen; her duygusunu o küçücük gözleriyle derinden yansıtabilen; araştırmacı, meraklı bir cadı olacağın daha iki aylıkken, dünyaya sinyallerini vermişti… 

Bir gün, kaneviçe yastığını sana veririm; hiç merak etme! Fakat lütfen o an; o gözlerinle, bana öyle derin derin bakma… 

Şunu ilave etmek zorundayım ki Güllerim; beni şaşırttınız… Komando olur, diye düşündüğüm daha detaylı evle ilgilenir oldu; yerinden kalkamaz diye tahmin ettiğim dağlarda börtü böcek avına çıktı… 

” İnsan, yedisinde ne ise; yetmişinde de, o imiş” sözü, yoksa tümden yanlış mı? Kim bilir, belki de doğrudur: Bir kuş yavrusu gibi doğan Gül-N’im; şimdi, yavru kuşlara hayran! 

Gül-N’im; seni de, çok ama çok seviyorum; benim meraklı Yavrum… 

**Artık sıra, ikinizin ortak bir anısında galiba, Güllerim! Ya da sırayı Melik kapar… Bakalım, günler neler getirir?.. 

Yegah Elif Mirzade 

 
Toplam blog
: 191
: 769
Kayıt tarihi
: 21.07.09
 
 

“Yazı yazmak” bir Yürek Yolculuğudur. Okumak ve yazmak bana Edebiyat alanının kapılarını açtı… Ed..