Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Mayıs '18

 
Kategori
Güncel
 

Kanser İlleti

Kanser İlleti
 

O GÜNLERDE GÜNEŞ HEP GRİ OLARAK DOĞDU.

O günlerde güneş hep gri olarak doğdu. Zemheri de ıssız bir yolda fırtınaya tutulmuştum. Tipi tüm karını etrafımda savuruyordu. Bacaklarımda derman kalmamış gözlerim görmüyordu.  Karın içinde düştüğüm yerde kalkamıyordum

O günlerde rüyalarımda dev deniz dalgaları üzerime geliyor, yutuyor beni kayalıklara savuruyordu. Kayalıklarda yara bere içerisinde ayağa kalmaya çalışıyorken dalgalar tekrar vuruyor beni kayalıklara tekrar tekrar seriyordu. Bütün gece boğulmamak için mücadele veriyordum.

Tüm bunlar ve benzeri rüyalar her günün gecesinde yaşadığım korkunç karabasan rüyalardı. Geceleri üzerimdeki çamaşırlarım sırılsıklam olur her gece bir iki kere eşim çamaşırlarımı değiştirirdi.

Bu karabasan rüyalar ilaç aldığım gece başlar bütün hafta, ondan sonraki haftanın ortasına kadar her gece devam ederdi. Geceler olsun istemezdim. Sabahın gelmesini iple çekerdim. Sabah olduğunda da her tarafım acıyor olurdu. Savaşarak sabaha çıkmış olmanın acısını yorgunluğunu ta iliklerimde hissederdim.

Nasıl yorgun savaşçı olmazsınız? Adına kemoterapi diyorlardı. Randevulu olarak Gazi Tıp Fakültesi Hastanesine her varışınızda onlarca ilaç alan hastaların aralarında size bir yer açıp damarınıza 6,5 saat ilaç akıtıyorlardı. Mevsim Kış ... Hastanede sabah erken saatlerinde ilaca giriyor, akşam karanlığında evinize dönüyorsunuz. Bu işlemi, 21 gün arayla 8 defa yapmışlardı. Yetmedi, haftada 5 gün olmak üzere 35 defa radyoterapiye sokmuşlardı.

İlaçlar, kemoterapi, radyoterapi beni çok yormuştu. Hem de çok… çok… çok… Kaşlarım dümdüz olmuş başımda hiç saç kalmamıştı. Yüzlerim, ellerim bostan tarlasını güz soğuğu vurmuş gibi solgun, gözlerim fersizdi. İlaçlar vücut kaslarımı da eritmiş, bacaklarım tutmuyor, ayaklarım yürümüyordu.

Yaratana şükürler olsun. Yaptığım mücadeleyi şimdilik lehime çevirdim. Güneş şimdi bir başka doğuyor. Aydınlık yüzüne yüzümü dönüyorum. Yüzümü, kanımı, yüreğimi ısıtıyor.

Hiç sigara kullanmadım. Rakının, şarabın tadını bilmem. Kahvehane, oyun bilmem. Gereksiz yerlerde bulunmayı, gereksizliği sevmem. Peki, bu illet neden yakama yapıştı. Ben çevresel faktörlerden daha çok da tükettiğimiz yiyeceklerden içeceklerden kaynaklanmış olduğunu düşünüyorum.

Benim Ülkemde denetim gösterişten öteye geçmez. İnsanlarımızın kanser olmalarına zemin hazırlayan, zehirli yiyecek yedirenlere hiçbir yaptırım, caydırıcı ağır cezalar yok. Ya da hiç yok denecek kadar az. Bu Ülkede 5 yıldızlı oteller bile insanlara zehirleşmiş yağ yediriyorlar. Kızartmalarda, yemeklerde kızgın ateş üzerinde günlerce kalmış, kanser yapan kanserleşmiş yağ kullanıyorlar. İnternet'te “Aydın ve incir, incirdeki zehir aflatoksin” başlıklı yazımda anlattığım gibi bu Ülkenin her bir ferdi yediklerinden, içtiklerinden dolayı büyük risk altında…

Kırsalda yaşarken kapalı ekonomi döngüsü içinde daha sağlıklı besleniyorduk. Belki az tavuk eti görüyorduk ancak tavuklarımızın eti hormonlu, antibiyotikli etlerden değildi. Sütümüz el ayası gibi kaymak tutar, tereyağımız burcu burcu kekik, çayır, çimen kokardı. Analarımız kaynattıkları kışlık salçaların bozulmaması için içine kaya tuzu korlar, tarhanalarını takır takır ses verinceye kadar güneşte kuruturlardı. Kara Değirmende öğütülen tandırda saç üstünde pişen tam buğday kışlık yufka ekmeğin kokusu bir, iki kilometre uzaklarda hissedilirdi. Kırsalın kaynayan derelerinin berrak suyunda doya doya su içerdik. Her bir şeyimiz, her şeyimiz daha doğaldı. Daha insancıldı.

Kırsaldan büyük metropollere inmemizle birlikte bunların hiç birisini yapamaz olduk. Yiyecek içecek yönünden gözleri hiçbir şey görmeyen vicdansızların, insafsızların, acımasızların eline düştük. Raflarda satılan raf ömrünü uzatan kimyasal katkılı yiyecekler, içeceklerden vazgeçelim vicdansızlar yediğimiz ekmeğe bile dokuz değil on dokuz katkı maddesi katıyorlar.

Zalimler, daha daha iyi görünmesi, daha iyi bir fiyattan satmak için zeytini bile kumaş boyası ile boyayıyorlar. Zeytinin etli kısmını geçtik çekirdeği bile simsiyah oluyor. Soframızda zeytin yerine zehir yiyoruz. Bizleri daha kolay zehirliyorlar. Alfatoksinli, hormonlu, raf ömrünü uzatmak için kimyasal katkılı, boyalı, kısaca zehirli yiyeceklerden bu kanser illeti daha kolay yakamıza yapışıyor.

Mişeller, Rafeller hiç istinasız çok azı bile kanser yapan, zehirli olarak ayıklanan yani yüzde yüzü zehir olan, doğrudan toprağa gömülerek imha edilmesi gereken tonlarca ürünleri (incirleri) üç beş kuruş kazanç uğruna iç piyasaya veriyorlar. İnsanlarımızı zehirliyorlar. Zehirsiz olanları ihraç ediyorlar.

Anlı şanlı marka olan insafsız firmalarımız zehirli (alfatoksinli) toz biberleri piyasaya vermekten hiç kaygı duymuyorlar. Almanlar az miktarı bile doğrudan karaciğer kanseri yapan alfatoksinli toz biber satıyorsun diye bizim Türk’e o yılların parasıyla 240.000 mark ceza kesiyor. Türk cezanın büyüklüğünü görünce feleği şaşıyor, iş yerini kapatıp tası tarağı toplayıp soluğu Türkiye’ de alıyor.

Eloğlu kendi insanını vicdansızların insafına bırakmıyor, kamu otoritesi olarak caydırıcı cezalar ile hiç bir şeyden habersiz olan insanını koruyor, korumaya çalışıyor…

Ya bizde… Ülke denetimsiz, Ülkemizin masum insanları kaderci… Kendini vicdansızların zehirlediğini bilmez. Kanser illeti Allah'tan geldi bilir. Kaderine boyun eğer. Acısına katlanmaya çalışır. Tedbir almayı, aldırmayı tevekkülü düşünmez. Ey devlet, ey beni yönetenler neredesiniz, neden tedbir almıyorsunuz demez, hak hukuk mücadelesi yapmaz.

Bu nedenlerle kanser illeti grip gibi oldu. Her aileye uğruyor, O aileyi tarifsiz acılar, ıstıraplar içinde bırakıyor. Bin bir emekle yetiştirdiğimiz çoğu insanımızı bilgi deneyim olarak bu Ülkeye en faydalı olacakları bir yaşta kanser denilen illetten kaybediyoruz.

Şükürler olsun. Çok zorda olsa ayağa kalktım. Şimdilik ayaktayım… Yarın mı? Yarın Allah Kerim. Açıkladığım çığlıklarımdan da anlaşıldığı gibi benim ülkemin her bir vatandaşı yedikleri içtikleri bakımından düne göre bu gün daha çok risk altındadırlar. Her an Kanser illetine yakalarını kaptırabilirler. Ben daha da çok risk altıdayım. Damdan düştüm ve kalktım. İkici defa düşersem kalkamayabilirim.

Dilerim Allah'tan hastalık beni bir daha azgın pençesine almaz.

Bilgisayarımı elime aldım. Eskişehir’ e gidiyorum. Oradan da Konya’ ya geçeceğim. Ülkemin okulları, öğretmenleri, kurumları yetişmemde çok katkıları oldu. Kendilerine her zaman her yerde teşekkür etmeyi bir borç bilirim.

Bende çalıştığım Kurumu, Kurumumun hizmet verdiği Ülkemin insanlarına bilgim ve tecrübem dahilinde diğer meslektaşlarım gibi bu can bu tende durduğu sürece katkı vermeye devam edeceğim.

Bu amaçla, saha çalışmalarında bulunmak üzere yeniden yollara düştüm. Allah hepimizin yardımcısı olsun

Güneş, bizlere, Ülkemizin semalarında her zaman ve her yerde hep o aydınlık olan yüzünü göstersin, hepimizin yüreğini tümden ısıtsın dileklerimle…

Sağlıklar içinde hoşça kalın.

Mehmet TURAN

Batıkent / ANKARA, 25 05. 2015

KANSERLE MÜCADELE ETTİĞİM O GÜNLERDE YAZDIĞIM ŞİİR:

KANSERMİŞ HASTALIK DOSTLAR BİLEMEDİM

Kalın ihale dosyalarına daldım
Gece sabahlara kadar uyumadım
Sırtımdaki ağrıya hiç aldırmadım
Kansermiş hastalık dostlar bilemedim

Çalışılan son yer Antalya’da kaldım
Midemde bulantı Ankara’ya döndüm
Yediğimi çıkarttım çok kilo verdim
Kansermiş hastalık dostlar bilemedim

Yaşım elli beş doktor yüzü görmedim
Hiç sigara içmedim içki almadım
Çok hastalıklara boynumu eğmedim
Kansermiş hastalık dostlar bilemedim

On günde yaprak gibi sarardım soldum
Yüz kilodan seksen kiloya indim
Tutmuyor bacaklarım dermansız kaldım
Kansermiş hastalık dostlar bilemedim

Oğlum aldı beni Gazi’ye gidiyor
Hastane binası üstüme geliyor
Hocam beşinci katta yatak buluyor
Kansermiş hastalık dostlar bilemedim

Hemşire beyaz mama ile geliyor
Şişti kol damarlarım mama gitmiyor
Genel durumu dosyama not ediyor
Kansermiş hastalık dostlar bilemedim

Şafakta her gün hemşire kan alıyor
Sabahtan hocalar bir şeyler soruyor
Öğrenciler umutsuz bana bakıyor
Kansermiş hastalık dostlar bilemedim

Doktor hortum attı mideye iniyor
Parçalar alıp bir şişeye koyuyor
Patolojiden sonuç kötü geliyor
Kansermiş hastalık dostlar bilemedim

Kemoterapi yan blokta veriliyor
Solgun hastalar sıralanmış duruyor
Damarlara saatlerce ilaç akıyor
Kansermiş hastalık dostlar bilemedim

Eczaneden dolu poşetler geliyor
Hemşire ilaçları harman ediyor
Hortumda ilaç altı saatte gidiyor
Kansermiş hastalık dostlar bilemedim

Yorgun vücut geç saatte eve düşüyor
Geceler günlerce uykusuz geçiyor
Yenmiyor hiçbir şey taş duvar kokuyor
Kansermiş hastalık dostlar bilemedim

Yirmi bir gün arayla sekiz kür aldım
Her ilaç alışta zor günler yaşadım
Saçım döküldü bir yıl tıraş olmadım
Kansermiş hastalık dostlar bilemedim

Hafta beş gün radyoterapiye girdim
İlaç aldığım günleri arar oldum
Bacaklar yürümüyor yığıldım kaldım
Kansermiş hastalık dostlar bilemedim

Eşim çocuklar ne çok ıstırap çekti
İçlerinde her gün fırtınalar koptu
Ekmek ile aşlarına zehir aktı
Kansermiş hastalık dostlar bilemedim

Mehmet’im gel beni dinle çok şey yazma
İlleti anlatıp eşi dostu üzme
Emir yücedendir moralini bozma
Kansermiş hastalık dostlar bilemedim

Mehmet TURAN
Söğütözü - ANKARA, 29.11.2013

Zor bir hastalık, uzun süren bir tedavi… İniltili, ıstıraplı, depresyonlu günler… Uykusuz geçen, bitmeyen kâbus dolu karabasan geceler… Yorgun vücut, kasların eridiği dermansız bacaklar, kalkmayan kollar… Şükürler olsun şimdilik ayaktayım

 

EY ÜLKEMİZİN SAĞDUYU SAHİBİ İNSANLARI... 

Ülkemizin sağduyu sahibi insanları, dostlar, bu Ülkenin bir vatandaşı olarak sizlere sesleniyorum. Kafamızı lütfen kuma gömmeyelim. Bu gün, Ülkemizin kanser salgını sorunu var. İyi bilin ki kanser salgını sorunun  Ülkemizin, bizlerin  hepimizin kaçınılmaz ciddi ölçüde bir gerçeğidir.

Kanser salgını sorunumuzun  hiç süpesiz birinci ve öncelikli nedeni “yiyip içtiklerimiz” dir.  Kötü, hileli, bozuk ve genetiği ile oynanmış, hormonlu besinlerdir. Yiyecek ürünlerin raf ömrünü uzatmak için içine katılanlardır.  Zirai mahsullerin  üretiminde (özellikle maydanoz  ve i diğer yeşilliklrin üretiminde)  kulanıllanılan ot öldürücü ilaçlardır. Meyve ve sebzelerin üretiminde ve korunmasında kulanulan ilaç ve diğer kimyasal kalıntılardır.

Kanser salgının nedeni; kemik tozundan peynir yapanlardır. Sütsüz dondurmaları çocuklarımıza satanlardır. Sebzenin, meyvenin, etin, tavuğun, yoğurdun doğal yapısını bozanlardır. Dönere iç organ, hayvan tırnağı katanlardır. Vucuda giren ve çok azı bile doğrudan Karaciğer, Mide, Kolon Kanseri yapan Alfatoksinli inciri, biberi, yer fistığı v.s. gibi baharat ve kuru gıdaları bilerek satanlardır. Saatlerce yüksek ateşte duran yağlardan kızartılan patates, cips ve  benzeri ürünleri insanlarımıza yidirenlerdir. kanserleşmiş bu yağları en yemeklerde kullananlardır.

İşte paradan başka gözleri hiç bir şeyi görmeyen bu vicdansızların yaptıkları ile ilgili Ülkemizde  doğru dürüst bir kontrol ve yaptırım yok.

Şüphe yok ki kanser salgınının ikinci nedeni de  başta siğara olmak üzere  alkol ve benzeri kötü  alışkanlıklarımızdır.  Ne yazık ki  Ülke olarak daha çok anlamlşı politikalar geliştirip,    kanser tetikleyicisi ve kanser nedeni olan bu kötü alışkanlıklardan gençlerimizi ve insanımızı koruyamadık.

Ey Ülkemizin sağduyu sahibi insanları...

İyi biliniz ki kötü alışkanlıklarla birlikte özelikle de  bu gün Ülkemizin “ Gıda Güvenliği Meselesi” bir “Kanser Meselesi” hâline dönüşmüştür.

Bu ülkenin ilgilileri, yetkilileri sağ duyu sahibi vatandaşları  lütfen hiç bir kimse kafasını kuma gömmesin. Bu gün  Ülkemizin Kanser İlleti salgını sorunu vardır. Her vatandaşımız her aile ferdi böylesi bir risk altındadır. Hiç bir kimsenin kansere karşı koruyucu zırhı yoktur. Salgınlaşan illeti,  her birimizin her  an  kapısını çalabilr... 

Mehmet TURAN 

Söğütözü / ANKARA - 02.05.2018

 

 
Toplam blog
: 47
: 2386
Kayıt tarihi
: 28.10.08
 
 

Mucur / Kırşehir doğumluyum. Uzun süre Maliye Bakanlığı'nda çalıştım. Kabul etmek gerekir ki, Mal..