Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Eylül '11

 
Kategori
Sağlık
 

Kanserli düşünceler

Kanserli düşünceler
 

Hasta olmak kadar kötü bir şey yoktur. Hasta olup doktora gitmek ise daha kötü gelir insana. Çünkü hastane gerçeği, bütün hastalıkları sana hatırlatır ve insana “Ne kadar hasta varmış” hissi uyandırır. İnsanlar hastaneye giderken farklı duygular içerisindedir. Çünkü sadece kendilerini “hasta” zannederler. Aslında sadece hastaneye gelenlerin “hasta” olmadığını, orada sürekli duranların da “hasta” olabileceğini düşünemiyorlar. Üzüm üzüme baka baka kararır, zihniyetinden bahsetmiyorum. Ben, kafadaki rahatsızlığın kalbe verdiği baskı sunucu oluşan vahametten bahsediyorum.

Kapıdaki güvenlik görevlisinden hemşireye, hasta bakıcısından doktoruna varıncaya kadar bir bulaşıcı hastalıktan bahsediyorum. İşini yapmak ile işin içine etmek arasındaki farktan bihaber adeta işin cılkını çıkartan bir tutumdan bahsediyorum.

Bir banka kasasını koruyan güvenlik elamanı gibi davranan hastane güvenlikçisinin o malum doktorları “hastalardan” koruma tavrı inanın eğitimsizlikle alakalı değil bence. Ya da, ortopedi servisindeki temizlikçinin çarşaf dağıtırken ki tutumunu (Aslında görevi temiz çarşaf dağıtmak değil, o temiz çarşafı yatağa geçirmektir.) gören bir yetkilinin ses çıkarmaması, eli, ayağı veya her ikisinin alçıda olduğu bir hastadan çarşaf değiştirmesini beklemenin hayvani davranışa dahi sığmayacağı bir hareket kimse tarafından görülmek istenmiyor. Bunun eğitimsizlikle alakalı olmadığını çünkü anne karnındaki bir bebeğin bu bilgilere sahip olma olasılığının yüksek olduğu bu modern çağın modern devlet hastanesindeki 40’lı yaşlarındaki kadına sadece “eğitimsiz” demek bana çok ters geliyor.

Sen okumuşsun ama adam olamamışsın, tarzı doktorları görünce o beyaz önlüğe “AODR” yazmak geliyor içimden ama tutuyorum kendimi!
(AODR: Adam Olamayan Doktor)

KANSER

Dedem 1976 yılında boğaz kanserine yakalandı. Londra’da tedavi gördü ve atlattı. 2001 yılında ise lenf kanserinden öldü. Bu iki kanser arasındaki coğrafik farka değinmek istiyorum. Genelde nemli ve yağışlı bir ortam ile yazları sıcak ve kurak, kışları soğuk ve beyaz örtülü farktan bahsetmiyorum tabii ki. Birinin hastası kanserli, diğerinin kafası kanserli… Birinin kurtulma ihtimali değişebilir, diğerinin ise kurtulma şansı yoktur. Birinin bir amacı vardır, diğerinin ise sadece amacı “para” dır. Biri, hemen tedaviye başlamazsak 6 ay içinde kanser tüm hücrelerine yayılabilir, düzenli bir tedaviden sonra bu illetten kurtulma şansın yüksek, der. Diğeri ise, 6 ay ömrün kaldı, hiçbir tedaviye gerek yok, der. Biri sürekli empati kurar, diğeri empatinin anlamını bilmez.

Londra’daki doktor dedemi memleketine uğurlarken şöyle demiş: “10 yıl sonra Ankara’daki doktorun bütün tetkiklerini bana yollasın. 20 yıldan sonra başka bir organına atabilir bu tümör…”  Sizce dedemin Ankara’daki doktoru ne tür bir hal almıştır?

a) 10 yıl uzun bir zaman, doktorun umurunda bile olmamıştır.
b) 10 yıl sonra başka hastaneye geçmiştir.
c) 10 yıl sonra yurt dışında göreve başlamıştır.
d) Emekli olmuştur
e) Hepsi

KANSERLİ AİLE

Kanser tanısı konduktan sonraki eğitim hiç yok gibi Türkiye’de. Kanserli hastanın ailesi nasıl bir tutum alır, nelere dikkat etmeli, kanserli yakınına ne gibi konuşmalar yapmalı gibi önemsiz gibi duran ama hayati durumlar olarak nitelenen bu durumları aileler maalesef çoğu zaman bilmemekte. Hatta bazen hasta, kanserli olduğunu öğrendikten sonra çocuğu, babası ya da annesi veya eşi öğrenir. Kanserli bunu nasıl anlatacağını düşünür. Normali bunun tam tersidir. Önce yakınlarına söylenir sonra hastaya söylenir. Yakınlarına nasıl davranılması gerektiğini anlattıktan sonra hastaya konuşma yapılır. Bir gün hepimiz öleceğiz ama bu beyni kanserli olan doktorlardan bu haberi almak bana çok zor gelirdi herhalde…

twitter.com/mahirtemur

 

 


 

 
Toplam blog
: 110
: 521
Kayıt tarihi
: 21.12.09
 
 

1979 Malatya doğumluyum... Evreni kendi gözlüğümden (0,50-0,75) görmeye çalışan bir yazarım... Dü..