Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Nisan '08

 
Kategori
Felsefe
 

Kant'ın kenti- 1

Kant'ın kenti- 1
 

Kant Müzesi-Kaliningrad


Felsefe…! Gözümüzden gönlümüzden, gündelik dilimizden uzak… Konuşulmayan, düşünülmeyen, zaten pek de bilinmeyen bir düşünme disiplini… Özellikle öyle olmasına da özen gösteriliyor sanki…!

‘Oysa, ‘İnsanın varoluşa dair benliğinde daima varolmuş olan soruların sorulabilmesi disiplini…’ desem! Bu da benim yazıma başlangıç cümlem olsa!
Yazıyı yazabilmek için göz attığım kaynaklarda ’felsefe’nin, üzerinde anlaşılmış tek bir tarifi olmadığını gördüğümden, böyle bir cümleyi de kurmakta özgür olduğumu farzetsem!

Alıntılar yapsam!
Mesela :
-Neden felsefe kimilerine başağrısı verir, kimilerinin kafasını karıştırır, kimilerine de yıkıcı ve tehlikeli görünür? (1)
sorusuna yer versem! Aynı kaynaktan bir de şu cümleyi alsam:
‘’Tales gibi Yunanlıları benzersiz yapan şey, bilimle büyüyü birbirinden ayırmaya çalışmaları ve Tanrı’yı düşünmek zorunda olmadan dünyayı düşünmeye cesaret etmeleriydi.’’
Felsefeden özellikle uzak tutulmaya çalışıldığımıza bir izahat olur muydu?

Geniş anlamıyla ‘’Felsefe’’, aslında insan varoluşundan beri olmalı zaten… Ama günümüzde Felsefe Tarihi, eski Yunan Uygarlığından başlatılarak öğretiliyor. Bu güdük bir tarih bence… Eski Mısır Uygarlığını, Sümerleri felsefe silsilesine almamak hiç de doğru değil, ama ‘’Batı Uygarlığı’’ felsefesini Yunandan başlatmayı uygun buluyorsa diyecek bir şey kalmıyor. Günümüz dünyasını da hegemonyasıyla kapladığına göre, demek ki o silsile başarılıymış da…. Bu silsilenin ortalarında yer alan, en önemli, en etkin olmuş ve tanınmış filozoflarından birisi, İmmanuel Kant; Benim, doğup, yaşadığı, eserlerini verdiği ve öldüğü kentte bir süreliğine yaşadığım için ilgimi çeken kişi! O’nun yüzünden bu araştırmayı yapıp, özetleyip, aktarmaya çalışıyorum.

Göz attığım kaynaklar, Felsefe Tarihini, Tales (eski Yunan) ile başlatıp, Sartre’a kadar getiriyorlar. Bu kronolojik sıralamanın ortalarında yer alan Kant, Akıl Çağı’nın en parlak isimlerinden birisi.

Kadınların, süje ya da obje olarak ( Sartre’a gelene kadar) esamisinin bile okunmadığı bu düzlemde ( ‘’Kadın’’ yaratılma işlevinin çok içerisinde olduğundan belki, erkekler gibi bu konuya kafa yormamış olabilir. Erkekler doğum ve dünyaya gelişin gizemlerine bir mana vermeye çalışırken, kadın zaten o sürecin ta içerisinde yer alıyor ve vakti kalmıyor. Çetin Altan, erkeklerin temel olarak, bu özelliği yüzünden kadınları çekemediklerini yazmıştı, bir keresinde… mealen böyle hatırlıyorum) bahsi geçenlerin en belli başlılarını bu yazıda anacağız, ki Kant’ın bulunduğu kesite bir mana verebilelim. Bu da hızlı ve kısa bir felsefe tarihi gözden geçirisi olacak. İlgilenenlere çok kalın anahatlarıyla bir de yol açmak olabilir ancak.
Neyse!
Sonuçta felsefenin geldiği yer, bugün bilimle çakışıyor ve günümüz dünyasında aranan sorulara cevaplar, yine inanç yoluyla verilmeye çalışılıyor. ’’Kuantum fiziği’’ ya da ‘’Kelebek etkisi’’ gibi bir takım afili mevhumlar gündemimize girmeye başlamışsa da, bizim gibi sıradan fanilerin bu konulara duhul edip, ahkam kesmemiz pek mümkün görünmüyor artık!
Biz az çok ahkam kesebileceğimiz zamanlara dönelim!

Karanlık Çağlardan sonra Rönesansı, Akıl ve Aydınlanma Çağını, sanatçılarıyla, bilimadamlarıyla, filozoflarıyla yaşamış ve günümüzde geldikleri uygarlık düzeyiyle dünyanın geri kalanını arkasından sürükleyen Batı Uygarlığı’nın düşünsel anlamda geçirdiği evrimi az çok incelemek ve öğrenmekte fayda var. Bugünlerde siyasetçilerimizin dilinde bir Sokrates’ dir gidiyor. Sokrates’in ‘savunması’, ‘idamı’ pek popüler…! Oysa, mesela kaçımız Sokrates’in ne dediğini biliyoruz?, yani felsefesini… Ya da aslında meşhur ‘’Savunmasını’’ da Platon’un kitaplaştırdığını…? Ayrıca Platon da pek popüler oldu: ‘’-benim oyum, dağdaki çobanın oyu!’’ meselesi…

Bu iki büyük isim, kimilerince felsefenin başlangıcı kabul edilen MÖ 6. yy. da yaşamış Tales, Pitagor ve Herakleitos’un ardıllarıdır.

*Felsefe kelimesi Yunancada ‘’bilgelik sevgisi’’ anlamına geliyormuş. Pitagor, Herakleitos, Empedokles ve Sofistlerden sonra bizde isimleri çok iyi bilinen Sokrates, Platon ve Aristo üçlüsü, günümüzde varlıkları etken bir şekilde devam eden bir takım kavramları ortaya atmış:
-Diyalektik, İdealar, Mantık, Metafizik, Etik, Biyoloji, Politika… bu kavramlardan bazıları.

*Roma Uygarlığı’na gelindiğinde, felsefede, Yunan’daki kadar ışıltılı isimler ortaya çıkmamışsa da Zenon, Epikür, Seneca gibileri de tarihe geçen düşünceler geliştirmişler.

*Zamanında küçük bir hareket olarak başlayan Hıristiyanlık, felsefe tarihinde de bir kırılma noktası yaratmış anlaşılan… Hıristiyanlığın oluşmasına bir çok filozofun da katkısı olmuş. Temelde Platoncu olan İskenderiyeli Philon gibi… Platon’un İdealarının Hıristiyanlık orijinindeki katkısı açık olmalı… Bu arada felsefe disiplini giderek metafizik hale gelmiş.

*Hıristiyanlığın yükselişi, Roma İmparatorluğu çöküşünün ilerlediği zaman diliminde Avrupa’da ‘’Karanlık Çağ’’ da gelişmeye başlıyor. MS 7. yy. da Avrupa, barbarlık çağını yaşarken, Arap Yarımadası, İslam Kültürü yükselişine mekan oluyor. Müslümanlar, dinlerini yayma amacını, yeni bir dinsel hoşgörü rüzgarıyla gerçekleştiriyorlar.

*11. yy. da teolojik temelli Skolastisizm ortaya çıkıyor. Ortaçağın felsefesi Rönesans’a kadar Skolastik din adamları tarafından geliştirilip ortaya konuyor. Bu keşişlerin en etkilisi ve bilineni Aziz Thomas Aquinas oluyor.

*Arkadan politika felsefesi ile Machiavelli, hümanist eleştirisiyle More ve Erasmus;
bilimsel ve keşif çalışmalarıyla Kopernik, Kolomb, Magellan; ve tabii plastik sanatların Da Vinci’siyle Rönesans geliyor. Rönesans kendisiyle birlikte Martin Luther ve Reform’u getiriyor.

*17. yy. daki bilimsel ilerlemeler ‘’Modern Dünya’’ ve ‘’Modern Felsefe’’ yi başlatmış. Kopernik Dünya’nın Güneş’in çevresinde döndüğünü ortaya koyarken klasik kuşkuculuk Montaigne ile yeniden canlılık kazanıyor. Galile teleskop kullanarak Kopernik’in kuramını doğruluyor. Newton evrensel şemasıyla Einstein’a gelene kadar değişmeyen fizik kurallarını belirliyor.

*Modern Felsefenin babası olarak nitelendirilen Descartes, 17. yy. da ‘’Düşünüyorum, öyleyse varım!’’ diyor ve bunu felsefenin aradığı ilk ilkesi ilan ediyor. Spinoza O’nun fikirlerinden büyük ölçüde etkilenenlerden oluyor.

*18. yy. da yaşamış olan Hume, Britanyalı Ampiristlerin en ünlüsü ve etkilisiyken Kant’ın da referanslarından biri oluyor. ‘’Aydınlanma Çağı’’ olarak anılan dönem gelmiştir. Günümüz yaşam biçimlerinde pek çok söylemde adı geçen kişiler aydınlatır dönemlerini:
Voltaire, Montesquieu, Diderot ve Jean-Jacques Rousseau…
Fransız Devrimi önderlerinin kutsal kitabı sayılan ‘’Toplumsal Sözleşme’’, Rousseau’nun devrimin kanlı olaylarının müsebbibi gibi gösterilmesine de yol açmış….

*Senteziyle Immanuel Kant, bu dönemeçte felsefeye yeni bir yön ve tarz getiriyor. Akıl Çağı başlatıcısı oluyor. Hume’un Ampirizmi ile Descartes’ın Rasyonalizminin sistematik sentezini yapıyor.

*Kant’ın ardından Hegel, Tez-Antitez-Sentez sistematiğiyle Mutlak Fikir’e ulaşmayı açıklamaya çalışıyor. Schopenhauer, Kierkegaard’la devam eden 19. yy. filozoflar silsilesi Marks’a varıyor. 20. yy. a Nietzsche ile bağlanan filozoflar kuşağı, o dönemi, yine felsefeyi çok etkileyecek bilimsel gelişmelerle yaşıyor. Freud ve Darwin’i anmak burada yeterli çağrışımı yapacaktır sanırım.

*Eski Yunan’dan başlatılan felsefenin, 20. yy. da vardığı son basamak, Jean Paul Sartre ve ‘’Varoluşçuluk’’ oldu.
Sartre’ın uzun yıllar birlikte olduğu, Varoluşculuğun önemli isimlerinden Simone de Beauvoir’ın ‘’İkinci Cins’’ isimli kitabını anarak bu silsileyi anlatmayı kesiyorum. Sokrates’den Sarte’a kadar felsefede ’kadın sorunu’ diye bir şeyden neredeyse bahsedilmemişti. Yani felsefe bu durumda, Platon’un mağarasındaki insanlar kadar kördü! (1)

Kant ve felsefesi 2. yazıda...

 
Toplam blog
: 93
: 1712
Kayıt tarihi
: 12.12.06
 
 

Ununu elemiş, eleğini henüz asmamış bir ''Mimar''ım. Hep özel sektörde çalıştım. Yoğun çalışma yılla..