Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Aralık '15

 
Kategori
Sosyoloji
 

Kanton ya da komün

Kanton ya da komün
 

Eski köklere dayanan bir tatlı düşünce komün fikri. Marx esas alındığında insanlığın ilk evresinin toplumsal dokusu… Doğrusu kim ne derse desin, insanın sayıca az, buna karşın yiyecek ve içeceğin nerdeyse sınırsız kaldığı o süreçte başka tür üretim ve tüketim ilişkisi düşünmek bence de pek mantıklı görünmüyor.

Ardından insanlığı günümüze kadar karanlığa boğan köleci, ayrıştırıcı, kana ve ölüme susamış sosyo-ekonomik yapılar!.. İnsanın kendince bir takım kutsallar üreterek bu kutsallar üzerinden iktidarlar devşirmesi… Bu iktidarları tanımak istemeyenlere karşı toplu katliamlara varan acımasız uygulamalar. Toplama kampları, toplu mezarlar, iç savaşlar, aldığını geri vermeyen zindanlar…  İşin en tuhaf yanı kendi kutsal düşünce veya inançları uğruna iktidarlara başkaldıranların kendi kutsallarını kurmak ya da korumak için benzer uygulamaları kendilerine muhalif kalanlara uygulamaktan alsa kaçınmamaları!..

Peki, bu kan ve zulüm denizinde yüzen insanlık için hiç umut yok mu? Kimilerince var elbette… Onun içindir ki yeryüzünün pek çok yerinde kan gövdeyi götürüyor… Daha ışıklı, daha insancıl bir dünya arayışı uğruna insanlar ölüyor ve öldürüyor!.. Önce Fransız İhtilali, ardından Paris Komünü bu arayışların Avrupa’daki en önemli ayağını oluşturan birer başkaldırı… Biri sonuçlarıyla tüm dünyayı etkileyen bir ihtilal, diğeri çok daha eşitlikçi yaklaşımlar sergilemeye çalışan kısa ve şanssız birer Fransız yeni toplumsal düzenler arama süreci. İkinci denemenin oldukça şanssız olduğunu söylemek mümkün. Belki de acemilik. Ne de olsa yeryüzünde benzer niyetli insanların toplumu yönetme konusunda önemsenecek tarihsel bir birikimlerinin olmadığı açık.

Günümüzde insan kafasını kameralar karşısında kesip yayınlayarak yarattığı vahşet ve kendinden olmayanı aşağı sınıf insan görerek, insanı yeniden köleleştirme sürecine sokan uygulamalarıyla Irak-Suriye’deki İslami arayışların dar çevrelerde yeni sosyo-ekonomik düzen olarak ilgi gördüğü açık. Bu nedenle dünyanın farklı milliyetlerine ait insanlar kendi adlarına ciddi bir heyecan duymaktalar. Şekere üşüşen sinekler gibi bu bölgede toplaşmaları bu duygularını yeterince dışa vuruyor. Onlar “İslami Devlet” heyecanıyla kendinden geçmiş bir vaziyette bölgede toplaşırken bir kırım da gerçekleşiveriyor aslında!..

“İslami Devlet” arayışlarının bazı kesimlerce içten içe desteklendiği (Bu destek biraz da Kürt ve PKK karşıtlığıyla ilişkili.) Türkiye’de İŞİD kaynaklı olumsuz gelişmelerin İslamcılar tarafından açıkça savunulmaktan kaçınıldığı ortada. Kimilerince bu yanlışlarla ilgili durum “savaş hali” denerek geçiştirilmeye çalışıldığı görülüyor. Sıkışılan kimi ortamlarda da salt “gerçek İslam bu değil” demekle konu savsaklanıyor doğrusu. İŞİD’in yarattığı olumsuzluğun karşısında savunabilecekleri ve “gerçek İslam” dedikleri yaklaşımın ne olduğuyla ilgili ortaya konan bir şey yok!.. Kim ne derse desin, dinin bir ideoloji gibi yaşamın bütün alanlarını yönetmeye aday olduğunu somut olarak ilan ettiği bu durumda yanı başımızdaki “İslami Devlet” arayışlarının ciddi bir sorgulamaya tabi tutulması son derece zorunlu. Üstelik bu durum din devletine pek sıcak bakmayanlar kadar İslamcılar açısından da öncelik taşıyor. “İslami Devlet” tezi sahiplerinin bir yeryüzü cenneti pratiği ya da önermesiyle ile insanlığın karşısına çıkmadıkları ortada!..

Komün ya da mutlu insanlık arayışlarının bir diğer boyutu Kürtlerle ilgili.  Yüzyıllık bağımsızlık arayışlarındaki en tutarlı Kürt tavrının Suriye’de sergilendiği görülüyor. Sosyalist düşünce alt yapısına sahip PYD, kanton stratejisiyle kısmen diğer millet ve inanç gruplarını da yanına alarak kent yönetimlerini oluşturmayı başardı. Bir devlete sahip olmanın ateşiyle yoğrulmuş Kürt sol düşüncesi, İŞİD karşısında herkesi şaşırtan bir direnç göstermekle kalmadı, Irak üzerinden kardeş örgütü olan PKK ile Ezidilere karşı İŞİD’in geliştirdiği soykırım savaşını durdurdu. Onları mutlak bir yok oluşun pençesinden kurtardı. Son olarak Barzani güçleri ve diğer müttefiklerin katılımıyla Ezidilerin kutsal topraklarının büyük bölümü ve merkezleri olan Şengal, İŞİD’den temizlendi. Türkiye’de pek yansımasa da PYD ve Kürtler İŞİD’i durduran ve gerileten bir güç olarak dünya kamuoyunda olumlu bir imaj kazandı.

PYD’nin, sahip olduğu sol düşünce nedeniyle Türkiye’deki diğer sol gruplardan destek aldığı biliniyor. Zaman zaman bu gruplardan çatışmalarda yaşamını kaybedenlerin cenazeleri bu durumu net olarak açıklamakta... Bu arada Türkiye yönetimi içte Kürt sorunuyla boğuşurken Suriye’deki PYD ilerleyişinin kötü örnek oluşturacağı ve Kürt taleplerini karşılanması mümkün olmayan bir noktaya taşıyacağı kaygısına kapıldı. Kendi açısından haksız da sayılmazdı doğrusu!..

Savaş, PYD açısından birinci derecede düşman olarak algılanan ve fiili olarak savaşılan İŞİD’in aleyhine gelişmeye devam ediyor. Farkında olarak ya da olmayarak cepheyi sürekli genişleten İŞİD’in bir toprak parçasına egemen olarak varlığını sürdürmesi artık pek mümkün görünmüyor… Burada temel sorun İŞİD’in savaş dışı kalmasından sonra PYD’nin devlet yönetme deneyimlerinden yoksun olarak kanton yönetimlerini ne oranda birleşik demokratik yönetimlere dönüştürebileceği… Tabi daha da önemlisi iddia ettiği gibi; dil, din, ırk, cinsiyet… ayrımı yapmayan bir yönetimi insanlığa sunup sunamayacağı.  Teorik olarak yeterli birikim olduğu varsayılsa bile pratikte bir deneyim eksikliği olduğu çok açık. Bu da amaç iyi olsa bile hareketi yanlış uygulamalara sürükleme riski taşıyor doğal olarak. Daha şimdiden bazı etnik grupların mızmızlanmaya başladıklarıyla ilgili haberlerin basına yansıması alarm zilleri olarak algılanmalı.

Deneyim yetersizliği ve İŞİD’le savaşı organize eden güçlerin de bir Ortadoğu projeleri olduğu gerçeği PYD açısından işleri zorlaştırmakta. İyilik olsun diye uluslararası güçlerin bu savaşta yer aldıklarını söyleyecek kadar saf kimse kalmadı… Dolayısıyla bu savaş sonrasında PYD çatısı altında yer alanların işini güçleştirmekte. Katı bir ideolojik bağlılığın işleri zora sokacağı açık… Yine de bu yeni arayışta bölge güçleri(!) ve etkili uluslararası güçlerin PYD’in kendi ideolojisini uygulama şansı yakalamasına sıcak bakıp bakmamaları uygulamanın sonucunu doğrudan etkileyeceğini söylemek mümkün

 
Toplam blog
: 23
: 113
Kayıt tarihi
: 14.08.15
 
 

1959 yılında Siverek'te doğdum. yüksek öğrenimimi Konya'da tamamladım. 1982 yılından beri ülkenin..