Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Mayıs '12

 
Kategori
Deneme
 

Kanyon yürüyüşü ve doğal güzellikler

Kanyon yürüyüşü ve doğal güzellikler
 

Dağlara, kırlara yaptığım her bir seyahatte sayısız güzelliklerle karşılaşıyorum. Onlar, öylesine muhteşemler ki, o güzelliklerle karşılaşabilmek; bazen dağların, kırların gizemlerine hayret-engiz bir şekilde işlenmiş olağanüstü bir tevafukla mümkün olabiliyor ve biz o tevafuka dalıp gidiyoruz. Çünkü, biliyoruz ki, tevafuklar da bizlere  beyanlar üstü beyanlardan… Bazen, İlahi kudretin yaratma sanatına kendimizi kaptırarak, o sanatın eşsizliği karşısında hayranlıkla sarhoş oluyor, nefesimizi alamaz, adımlarımızı atamaz bir vaziyette oracığa yığılıp kalıveriyoruz.

Kirletilmemiş ormanlarımızın derinliklerinde ki ıssızlıklar; bizleri yalnızlaştırmıyor. Aksine, tabii seslerle serili nice enfes serimleri getiriyor gözlerimizin önüne. Elhamdülillah. Buralarda Rabbimiz’in,  yüce zatını kalbimizde daha bir arınmış olarak hissedebiliyor olabilmek için derişimlenme (konsantrasyon) fırsatı bulmanın mutluluğunu yaşıyoruz.

El değmemiş, kirletilmemiş ormanlar, kırlar, bayırlar, taşlar, kayalar, otlar, çalılar, koruluklar, ağaçlar, kuşlar, böcekler, çiçekler o kadar güzeller ki… Onlardan her bir kişi kendi bakışının  ve  kendi görüşünün penceresinden bir ya da binlerce mana bulabilir. Kimi yüz, kimi üçyüz, kimi beşyüz!… Her bir resmin haykırışında ki ortak ve gerçek mana ise, tek bir Yaratıcının Kudret-i İlahi’si ilan ediliyor.

Hani bazen kimi uyku anı içinde, dünyevî  hayata bahşedilen nimet kitabının sadece bir yaprağını dahi okuyamayacak haldeyken, bazen ise biraz uyanabilmişlik hali ile o kitabın tamamını hatmedebiliyor gibi olabiliyorsun ya!...  Aslında, nerdeeee o kitabın tamamını hatmedebilmek!... Oysa, onun sadece bir veya birkaç yaprağını okumaya belki ancak erişebilmiş olabiliyorsun. Bir nimeti dar bir pencereden bu kadar bile uyanmış olarak idrak edebiliyor olmak bile, o nimeti bizlere muhteşem lezzetler ve muhteşem güzellikler boyutunda göstertiyordur.

İnsan ki, ruh dünyasının böylesi özel, böylesi müstesna anları içinde, belkide hani sadece bir hurma veya sadece bir zeytin ile doymak gibi bir şeyin nasıl bir şey olduğunu keşfedebiliyor, hissedebiliyordur herhalde! Çünkü o zeytin ve o bir tanecik hurma; “ gerçek farkındalık ve gerçek uyanıklık” boyutunda, onlarca, yüzlerce meyvelere dönüşüyor ve o zenginliğin  tadını verebiliyordur.

Geçen 19 mayıs günü kapıkaya kanyonundan geçmek ve o bölgedeki ormanın içlerine doğru yürüyüş yapmak nasip oldu. Tabii güzellikler içinde adeta kaybolduk gittik.. Stresi, çam dalına astık. Gamı dalgınlıkla yosun tutmuş kayaların hemen yanında kaybettik. Kederi ise, kağıttan yaptığımız kayıklar gibi akan sulara bırakıverdik. Onun o ıralana ıralana akıp gidişine, bir çocuğun oyuncaklarına dalmasında ki gibi, ardı sıra bakakalırken bir de farkettik ki bizi oracıklarda  bir şeyler yaka paça yakalayıvermiş, almış götürmüş!... 

                                                                    * * * * *

Kıymetli okurlar, bu bölümde kapıkaya kanyonu ve civar ormanlık alanlara yapılan yürüyüşe ilişkin betimlemeler yapılıp, hikayeler anlatılırken, oralara ait fotoğraflardan  bir kısmını, bu blog yazımızla birlikte inceleyebilmeniz için, ilgili  fotoğraf galerisinde F01- F36 seri aralığında numaralandırılmış olarak sunuyoruz .  Umarım beğenirsiniz.

Yürüyüşe başlama noktası (F01).

F01- Bu köprü ve çevresindeki muhteşem güzellikler; insana sadece şimdiki zaman perspektifi  sunmuyor. Hayal kurma melekelerimizi tetikleyerek, bitaraftan adeta geçmişe ve geleceğe ait  belgeler, bilgiler sunarken, öbür taraftan da onlara ait görüntüleri gözlerimizin önüne getiriyor.  

Büyükbabamın büyükbabası dönemi!…Bakın!.. Bakın!... Süslü  doru ata bindirilmiş halde götürülen geline bakın... Beyaz atın üstünde ise gelinin bindiği ağzı gemli  atın ipini tutmuş olarak giden damadı ve  diğer tarafta ise onları takip eden kadınlı erkekli, tamamı atlı, sanki cenk için yola çıkmış süvari alaylarını andıran, gelin alayını görüyor musunuz? Bakın!…Ya şu önde giden şahbaz endamlı genç kızın kılıcının eğrisini… Hemen arkasında  onu takip eden delikanlının üst dudak ucunu keşfettikten sora oradan yukarısına doğru yönelen bıyıklarının kıvrımına benzemiyor mu?

F02,, 03- Ve, dere tepe giderken siz muhteşem doğal manzaraların içinde yorulmayı unutursunuz da, ne var ki atınız(!) yorulur! Garibim o manzaralardan pek anlamaz. O yorgunluk anlarında ya bir tutam ota uzanası gelir, ya da kana kana içeceği sulara… Görüldüğü gibi, beyaz atımız kendi nafakası için boynunu aşağı düşürürken, biz de şu karşı çimenlikte sabah kahvaltımızı yapalım mı?

Kurbağalara yiyebilecekleri kırıntılar vermeyi de severim... Bakarsın onları da soframızdan nasiplendiririz. Onlar da kendilerine uzatılan ikrama “hayır” demezler. Bir iki saliselik sürelerde, ikrama uzanan o uzun dilleri sanki bir hayalet samurayın hedefine yaptığı ani hamle  gibi sahneye çıkıverip geri gizli mekanlarına çekiliverirler hani…

Sübhanallah!... Ya dostlar, şimdi fark ettim, sanki yakınlarda bir yerde göklerin boyasını alarak buralara esivermiş  olan bir rüzgar mı var?!  İyi bakarmısınız Allah aşkına!... O,  buralardan su mu içiyor,  yoksa tam aksine bizim bu akarsularımıza takviye olsun diye ağzında su mu getirmiş?!..  Siz de fark ettiniz mi?  Sanki göklerin uçsuz bucaksız yollarında yaptığı yolculuktan dört nala gelmiş gibi. Baksanıza,   rüzgar gibi koşarken yüzüne mavi göklerin rengi, bulutların  benekleri mi takılmış! Fakat gözlerini neden kapamış ki? Onları bizden mi gizliyor acaba?  Öyle de olmuş olsa, yaratılıştan anlına kondurulmuş olan o siyah gülünü ise gizleyebilmesine imkan yok!

Durun!... Durun!... Bizim ki fark etmesin. Yoksa bakarsın ne olduğunu bilmez bilmez, ortalığı alıverir bir kişneme… Kanyonun yukarılarında ki gür ağaçlara konmuş  güzel kuşlar,  kişneme seslerinden  ürküp uçuşmasınlar!

F04-  "Su" bazen bırakır kendini, şelale olur.

F05- Doğal bir kırılma...

F06- Mor, yeşil, eflatun… Ne muhteşem uyum değil mi?… Şimdiiii!... Düşünelim bakalım. Bu harikulade güzel ve uyumlu renkleri, bu güzel çiçek mi (adını bilmiyorum) düşünmüş? Düşünmüşse neden bu renk manzumesini düşünmüş?!.. Eğer çiçek gerçekten düşünerek renklerini, şeklini, boyunu, bosunu, iklimini, coğrafyasını düşünerek kendisinin dünyaya gelmesine muktedir bir varlık olsaydı, o zaman da Allah Teâlâ’nın bu  çiçeği  bu cüzi muktedirlikle niye yarattığını düşünüyor olmalıydık. Şaşmadan, şaşırmadan!… Hakikaten, bir başka yerde biz bu tefekkür koridorundan ilerlemeyi deneyelim. Bakalım ne enteresanlıklar ortaya çıkacak.

F07- Bu çürümüş  kuru ağacı o açılan yerlerden içime çeke çeke kokladığımı söylemek için verdim. İnanılmaz güzellikte ve özel bir tabiat kokusu. O açılan yerler biraz nemli ve çürük. Kurumuş ağaç gövdesinin daha çok çürüyen iç kısımlarında, onun  özel kokusunun oluşmasına biraz da bu nem sebep oluyor. Ağaç cinslerine göre de farklı farklı olacaktır tabii ki.

F08- Orman içinde böylesine ölüsü ile bile ormanı süsleyen ağaçlardan da bulunrması lazım. Bu gibi yapısı ve görünümü olmayan ormanlar, bana  hiç doğal gelmiyorlar.

F09- Bunun ne olduğunu tam anlamış değilim. Onu yedi, sekiz metre kadar geçtikten sonra aklıma takıldı ve geri dönüp incelemeye çalıştım. Sanki yoğunlaştırılmış tükürüğe benziyor ve içinden belli belirsiz köpürmeye devam ediyor gibi. Fakat, tükürük  değil tabii ki.

F10- Bazen hiç bir söze gerek yoktur, belki insan kendi anlatımı ile hakkını veremez tarifin... Her bir varlık sessizce anlatır anlatacağını!..  

F11- Menengiç meyvaları olgunlaşmaya devam ediyor.

F12- Hambeles yapraklarının ölüsü ve dirisi bir arada!… Kuruyan yapraklar bakır katkılı altın sarısına dönüşmüş.

F13- “Hey yolcu!.. Viraja dikkat !…” diyor gibi!

F14- Tek kanatlı, beyaz kuş! Uçamazsın böylesine. Kanadı bırak, hedefe bak. Kanatların hedef değil. Lakin, ulaşabildiğin hedefler, kanatların olur.

F15- Çam sakızı, çamın armağanı!...  Allah (c.c.) hiçbir şeyi lüzumsuz yaratmamış. Çam sakızının görmüş olduğunuz damlasından bi tane alın ve yutun. Mide rahatsızlıklarına, özellikle gastrite iyi gelir. Yaratılışlarında ki hikmetlerden biri de bu olsa gerekir.

F16-Aman Allah!... Her birinde üç kalp ve havaya kaldırdıkları bir altın kupa!... Yanından ayrılırken dönüp dönüp bakmaktan kendimi alamıyorum!

F17- Sakın, zehirini akıtan bir yılana dönüşme! 

F18- Bazen hiç bir söze gerek yoktur, her bir varlık  sessizce anlatır anlatacağını, saygı ile dinlemeyi başarabilmek lazım.

F19-Köklerimiz mazilerde, kayalara işlenir  / Gür bir çınar olur sabrımız. / Gelen geçen gölgelenir / düşlenir.

F20-Yukarı doğru gitmeyi düşünüyorum. Her taraf mucizelerle dolu!...

F21- Geri dönüş yolunda pencere manzarası.

F22- Bakmaya devam edersen, insana adeta kendisinden başkasını göstertmez yapan ve hayal dünyasının derinliklerinde  parıltıları ile devleşerek akıp giderken, sanki gümüş volkanlarından akıp gelen lavların  hilal oluşuna tanıklık etmek için orada beklermiş gibi görülen şirin çakıllık!... Az ileride, sağda!…

Ya o gümüş hilalin hemen arkasında, asil orduların duruşu gibi bir duruşla yer almış olmakla birlikte  insanda, kütüphaneler dolusu güzelliklerin anlatıldığı kitapların sahibiymiş gibi bir his veren zümrüt gerdanlığa ne demeli?!

F23- O oraya yakışmış!... Kıyıya yüzerek çıkamaz da, kulakları nereye gitmiş bunun!  Ee şimdi bunlar tabii ki hayali tasvir de, madem o acayip şekille yaratılmış olan o kaya orada duruyor, biz de ona bakarak hayal kuracaksak,  AllahTeâlâ’nın yaratma sanatının gönüllerde uyandırdığı inkişaflara bir örnek olması için, biz de gönlümüzü o bâb da açmaya çalışalım bakalım!...

Şimdi bu kaya, hayalimizde yüzerek kıyıya çıkmaya çalışan bir maymun olsun!... Eğer burada bu kaya değil de hakikaten canlı bir maymun olsaydı, onu o canlı hali ile kıyıya yüzmek isterken sadece biz görmüş olurduk. Misal, yüzmeyi başaramayacak ve boğularak ölecek diye düşünebilecek, böylece hem ölüm aklımıza gelirken, hem de yaşamak için mücadele etmemiz gerektiğini düşünecektik. Fakat bu coğrafya da maymun bulunmaz. Sonra bulunsa dahi bu sahneyi sadece biz görmüş olurduk. Oysa şimdi orada, ırmağın içinde ki şekilli bir kaya, sürekli orada duruyor ve buralardan her bir gelip, geçene türlü türlü hayvanat, türlü türlü hayal olmaya devam ediyor. Gönüllerin neye açık olduğuna bağlı olarak, akıl, ruh ve diğer azalarımız böylece paylarına düşeni alıyor. Kimi nefisten yana, kimi Hakk’tan yana!

F24-Söze gerek yok.

F25- Ve zirveler zirvelere olur basamak. Öncülük, önderlikler dağlar gibi yaşamak!

F26- Adeta yekpare bir kaya olduğu izlenimi veren ve muhkem devletler gibi bir duruşla duran şu karşıda ki dağa bakın… Çayırı, çimeni ve çiçekleriyle süslenmiş ve sanki oraya özenle yerleştirilmiş korulukları ve o güzelim ağaçları ile dopdolu olan bahçeyi; havadar kalması için tesettürünü fesinin üzerinden örtünmüş olan ve artık ancak o eskilerin fotoğraflarında rastlayabildiğimiz yörük hanımlarının boyunlarına hafif gizleyerek takındığı gerdanlıklar gibi, korunaklı ve biraz da gizlenmiş olarak,  kucağında nasıl da  güp-güzel tutuyor.

Orada bir köşkünüzün olmasını ister miydiniz?

Sorunun cevabını ben veriyorken şöyle demek istiyorum…: O isteyeceğimiz olan şey; Rabbimiz’in hoşnutluğundan bir şeyse, işte o bize dünya gözünün tanıyabildiği bir köşk değil, varılacak köşklerin en güzeli olan  cennet olur. Allah Teâlâ, bizleri haramdan uzak, helalı kazanır kılsın. .İnşaAllah.

Sonra, şu küçük ikazı da yapalım..: O doğal olarak  korunaklanmış ve bu zamana kadar olası mütecavizliklerden saklanmış olan  bahçenin (26. fotoğraf) ve orasının alt taraflarını yansıtan F27.fotoğraf,  AllahTeâlâ’nın  vahyini hatırlatıyor olması hasebiyle,  bizim veya sizden birinin orada köşk sahibi olmasıyla, oranın  bu “hatırlatma!..” vasfından uzaklaşmasına  sebep olmak, tüm bir milletin ortak malını, bir şahısın  gayrımeşru yöntemlerle gasbetmesinden daha kötü bir durum gibi olur.

Çünkü, köşk değil, insan eliyle yapılabilecek küçücük bir kulübe dahi, orada böylesine bir katle sebep olur. Oysa, bu gelip geçici dünyada bir insana dahi Allah’ı (c.c.) andıracak ve onun istikamet bulmasına sebep olabilecek bir gayret ve niyeti gösterseniz, imanlı olarak ahrete göçtüğünüzde, sadece o niyet ve gayretiniz bile sizi cennet ehli yapar. Doğrusunu Allah bilir.

Kur’an-ı Kerim’de AllahTeâlâ şöyle buyuruyor:

İbrâhîm Süresi:23- İmân edip sâlih ameller işleyenler ise, Rablerinin izniyle, içinde ebedî  kalıcılar olarak, altlarından ırmaklar akan Cennetlere konulmuşlardır. Onların orada birbirlerine sağlık temennîleri: “selâm” (sizin üzerinize olsun)!” (duâsı) dır.

Cennetle ilgili Kur’an ayetlerinin hepsinin meâllerini buraya yazmayacağız. Fakat meâlde ki “…altlarından ırmaklar akan…” ifadesi bir çok ayette geçtiği için biz; F27. fotoğrafdaki manzaraya şahit olduğumuzda, kalbimize Kur’an ayetlerinde geçen bu ifadeler doğmuştu. Ondan ki, biz de şimdi bu yazımızda, sözü geçen manzaralarla ilgili bilgileri böylece vermek istedik.

-Meâl için kaynak: Hayrât Neşriyat İlmî Araştırma Merkezi Meâl Heyeti Yayın Nu:33., 2004,Kur’ân-ı Kerîm Ve Muhtasar Meâli, Hayrât Neşriyat Matbaa Tesisleri, İstanbul

F28 ve F29-  Yakın çevre çiçeklerinden.

F30- Bu zakkum bitkisi ve çiçeklerinin arkada görülen güzel manzaranın önünde böylesine güzel, alımlı ve masum göründüğüne bakmayın. O aslında bir tür zehir maddesi içeren bir bitki. Sonra, Kur’an-ı Kerim’de bildirildiğine göre o, cehennem ehlinin yiyeceklerinden olacak! Dünyada ki bir kısım varlıklar da aynı bu zakkum gibi gözümüze yakışıklı ve cazibeli görünebilir. Aman dikkat! Onlar hem bu dünya, hem de öbür dünya için zehire dönüşmesin. Aynı şeylerin bir de bal olanlarının (helal) mevcut olduğunu unutmayalım.

Vâkıa: 51, 52-Sonra  muhakkak ki siz,  ey dalâlet içinde olanlar, yalanlayıcılar! (Siz) şüphesiz bir ağaçtan, zakkumdan yiyecek olan kimselersiniz!

Vâkıa: 53, 54-Üstelik ondan karınları (nızı)  dolduracaksınız! Onun üzerine de  o kaynar sudan içecek kimselersiniz!

Vâkıa: 55-Hem de  bir türlü suya kanmayan bir hastalığa yakalanmış develerin içişi gibi içecek olanlarsınız.

-Kaynak: Hayrât Neşriyat İlmî Araştırma Merkezi Meâl Heyeti Yayın Nu:33., 2004,Kur’ân-ı Kerîm Ve Muhtasar Meâli, Hayrât Neşriyat Matbaa Tesisleri, İstanbul

F31- İki metrelik kurbağa plajı!

F32- Harikulade güzellikte bir çiçek. Onu ilk defa görüyorum.

F33- Sübhanallah!... Siyah ve beyazın kullanıldığı  muhteşem güzellikteki bu İlahi sanat şaheserini  de ilk defa görüyorum. 

F34- Görüyor musunuz? Ortasında ki sarı damlası ile beyazın uyumunu. Evet, sarının bir çok tonları vardır. Diğer tonlar arasında kaç tanesi sarının bu tonu kadar bu beyaz çiçeğe ve çevreye uyumlu olabilirdi ki?  Bu!… Bu bize göre Yaratan Rabbimizin(c.c.) hem varlığının hem de yüce  sanatının (tecelliyatlar içinden bir örnek olarak) bir delilidir.  Bakın, ortada ki sarı damla bayağı bir üçgene benziyor ve o üçgenin köşeleri beyaz yaprakların dış çevre çember çizgilerinin kesiştiği noktayı gösteriyor. Bunu en azından simetriklik ifadesi olarak ele aldığımızda dahi, eğer bu güzel çiçek sırf doğanın peydahladığı bir şey olsa (hâşâ), bu simetri dahi mevcut olmazdı. Çünkü, o zaman insanı da yaratanın doğa olduğunu varsaymamız gerekecek ve o zaman ona ait  ruhsal, akılsal ve ahlaki farklılıkları asla bir bilimsel çözüm ve izah zeminine oturtamayacaktık!

F35- Ee, bazen çiçeklerin de dikeni olmaz değil!...

F36- Bu dört köşe tünelin karşı tarafı da aydınlık. Tünel, yekpare bir  kayadan parçalar kesilip çıkarılarak yapılmış. Tünelden güzel bir giriş -çıkış yaptım.

Aynı uçakların zaman zaman hava boşluğuna girmesi halinde, ilerlemesinde sarsıntı geçirdiği gibi, bizler için de her bir şekil veya mana itibarı ile tünellere girmelerimiz söz konusu olabilir. Önemli olan, tüneller; muhtemel ki karanlık da olsalar, tehlikelerle dolu da olsalar, tünellere girip- geçerken ki her bir manadaki cüsselerimizden eksilmeler olmamasıdır! Hattâ, tünelleri geçerken edindiğimiz tecrübeleri, gelecek nesillere en güzel bir şekilde aktarabilmeyi başararak, böylece cüsselerimizi gelecek zamanlara kadar büyütebilmeliyiz!

Sevgiye kalın. Esen kalın

Duran Açıkgöz / 28.05.2012

 

 

 

 
Toplam blog
: 43
: 216
Kayıt tarihi
: 20.12.11
 
 

Hayata ilişkin keşfedebildiğim iyi, güzel ve faydalı olabilecek  bir şeyler varsa, onları  değerlen..