Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Mart '13

 
Kategori
Siyaset
 

Kaostan barış doğar mı?

Kaostan barış doğar mı?
 

 

Milliyet Blog’da şu an yayınlanan yazıların okunma oranlarını bilmiyorum çünkü oldukça uzun bir zamandır Milliyet Blog’u takip etmiyorum. En son yazımı dokuz ay önce yazmışım. Düzenli aralıklarla, haftada iki ya da üç gün yazı yazma disiplinini ise yaklaşık iki yıl önce terk etmişim.
 
Ancak daha önce yayınlamış olduğum bir yazım düzenli olarak okunmaya devam ediyor. “Kemal Sunal’ın Alevi olduğunu bilsek bundan ne gibi bir zararımız olurdu?” başlıklı yazımın son bir aydaki okunma sayısı 1.700 düzeyinde. Toplamda ise 40.000 sınırını geçmiş. Yazı yaklaşık 3,5 yıl önce yayınlanmış. Ancak yazının okunma hızı azalacağına giderek artmış. Bu durumu tespit edince içimdeki yazı yazma istenci bir kez daha ayaklandı.
 
Kendime hala sık sık kızıyorum. Milliyet Blog sayesinde edindiğim ve yaklaşık dört yıl süren düzenli yazı yazma alışkanlığını bir çırpıda terk etmenin, kendi kendime yaptığım en büyük ihanetlerden birisi olduğunu düşünüyorum. Yakın bir zamanda, bu ihaneti sonlandırma olasılığı gözükmüyor ne yazık ki. Zannedersem düzenli yazı yazma alışkanlığını yeniden edinebileceğim en yakın tarih, emekliliğim başlayacağım tarih olacak. O süreye de yaklaşık 20 sene var.
 
Düzenli yazı yazmak ve yayınlamak için yakın zaman dilimine dair bir umut yok ama en azından ara sıra, en azından ayda bir zaman ayırabilmem gerekir diye düşünüyorum. Bu yüzden bu gün bu çabanın içindeyim.
……………………….
 
Barış için yeni bir yola girildi. Habur’da yaşanan giriş görüntüleri ile sonlanan birinci açılım süreci ve ardından Oslo Görüşmeleri olarak adlandırılan ikinci açılım sürecinden sonra bu kez doğrudan Abdullah Öcalan ile yapılan görüşmelerle yeni bir süreç deneniyor.
 
Açıkçası bu cesaretinden dolayı AKP’yi tebrik etmek gerekiyor. Türkiye’de ne mevcut siyasi aktörler arasında ne de yakın gelecekte şekillenebilecek olası siyasi şablonlarda yer alabilecek aktörler arasında bu adımları atabilecek bir başka bir özne görünmüyor.
 
Süreç sonuçsuz kalan ilk iki açılım gibi çok fazla umut vaat etmiyor ve fazlası ile kırılgan gözüküyor. Son İmralı görüşmelerinin kolayca açığa çıkması, sürecin yeterince organize olmadığının göstergesi. Yani fazlası ile “Made in Turkey” bir süreç yaşıyoruz.
 
Türk toplumu hatta daha doğru bir ifade ile Türkiye toplumu fazlası ile kaotik bir toplum. Anadolu coğrafyası karakter olarak disipliner bir toplum barındırmıyor. Biraz Ortadoğu, biraz Akdeniz, az biraz Kafkaslar ve balkanlar karışımı ortaya karışık bu toplum, her şeyin hızla değiştiği, dengelerin hem kolay kolay yıkılmadığı ama her an yepyeni formüllerle kendini yeniden ürettiği bir yapıya sahip.
 
Türkiye toplumunun sistemini en iyi ifade eden kelime kaos. Türkiye’de ilginç bir şekilde düzensizliğin düzeni oluşmuş durumda. Bu nedenle modern dünyanın en uzun iç savaşı bu ülkede yaşandı ve yaşanmaya devam ediyor. Bu nedenle yıllarca süren bu çatışma ortamında ölümler kanıksandı, ölümlerin kanıksanmasının ötesine geçildi, cenaze törenleri yaşamın sıradan etkinlikleri arasına girdi.
 
Her çatışma ortamında, belirli bir aşamaya kadar birbirlerini yenerek sonuca ulaşacağına inanan taraflar, onların destekçi ve sempatizanları belirli bir kırılma noktasından sonra “bu şiddet ortamı nasıl sonlandırılabiliriz?” sorusunu sormaya başlarlar. Türkiye’de siyasi ortamda bu soruyu ilk soran aktör AKP oldu. Şu an için bile ne CHP’nin ne de MHP’nin aklının ucundan bu soru geçmiyor. 
 
Toplum açısından bakacak olursak ise, galiba Türkiye toplumu bu soruyu zihnin bir köşesinde hep  tutmuş ama bu soruyu sorabilecek siyasi aktörü beklemiş. Bugüne kadar ve bugün dahi, başarısızlıkla sonuçlanan her açılım ve müzakere süreçlerine toplumun ciddi bir tepkisi olmadı. Bugün bile aksayan yönler karşısında toplumun ciddi bir itirazı yok. Sokakta bu itiraza hiç denk gelmediğimiz gibi, sandıkta da zihninin bir kenarında yer verdiği bu soruyu açığa çıkaran siyasi aktöre desteğini hiç esirgemiyor. 
 
Bu görüşme sürecinden bir sonuç çıkar mı? Açıkçası topluma ve sisteme hâkim olan düzensizliğin düzeni bu görüşmelere de fazlası ile yansıyor. Kaosun en temel özelliği her sonuca açık olmasıdır. Bu görüşmeler için de bu durum fazlası ile geçerli.
 
İmralı görüşme notlarını okuduğunuzda görüşmelerin kaotik yapısının baş aktörünün Abdullah Öcalan olduğu kolaylıkla görülüyor. Komplo teorileri ile bezenmiş bir zihin, tavan yapan bir ego, sistematize olamamış bir düşünce yapısı her zaman olduğu gibi kendisini belli ediyor. Görüşme yapmak için zor bir aktör.
 
Sürecin patronu olan AKP’nin ise süreci ne kadar sırtlanabileceği ayrı bir konu. Başbakan Erdoğan her gün yapacağı konuşmayı planlamadan önce anket sonuçlarına göz atan bir lider. Tepkilerin biriktiğini ve anket sonuçlarında %3-4 oranında bir kaymanın yaşandığını tespit ettiği anda Başbakanı’nın 2011 seçimleri öncesinde girdiği milliyetçi histeriye yeniden kapılmayacağının hiçbir garantisi yok.
 
PKK içinde bu sürece sıcak bakmayacak şahinlerin, MİT içindeki derin devlet kalıntılarının, sürecin başarılı olması durumunda yeri daha da sarsılmaz olacak MİT Müsteşarına bu payeyi vermek istemeyecek MİT mualifi cemaatçilerin, toplumu bu sürecin aleyhine kışkırtmaya çalışan Ergenekon zihniyetine sahip odakların çabaları her an sonuç verebilir ve süreç bir kez daha kesintiye uğrayabilir. Daha kötüsü ve daha olası olan engel ise, barışın gerektirdiği değişimi kabullenemeyecek toplumun kendisi olacaktır. Başka bir toplumu, dili ve kültürü de bu ülkenin doğal bir unsuru kabul edecek bir zihniyetin olgunlaşmaması bu sürecin en büyük tehdididir.
 
Ama tüm bu süreçte demokratların, barış taraftarlarının görevi, süreci sekteye uğratmaya girişecek adımları boşa çıkarmaya çalışmak olmalı. Toplumun içinde oldukça yüksek bir barış damarı var ve bu damarı yakalamak, bu damarı beslemek ve ondan beslenmek yeni bir Türkiye ve yeni bir Türkiye siyaseti yaratabilir.
 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..