Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Aralık '19

 
Kategori
Eğitim
 

Kapanan Okullar Dipsiz Kuyu

Son günlerde Türkiye kapanan özel okulların akıbetini konuşuyor. Ne amaçla özel bir okul kurarsınız? Kendime bu soruyu sorduğumda eğitimci kimliğimden çıkmaya çalışarak cevaplamaya çalışıyorum.

 

- Öncelikle öğrenme aşkı hala içinde olan biri olmalıyım ya da böyle birileriyle bir araya gelmiş girişimci ruhlu bir kişi olmalıyım. 

-Eğitimle dünyanın değişeceği fikri hep aklında biri olmalıyım.

-Kolay para kazanma yolları ararken  "Açayım bir okul, olsun bitsin." diye düşünen biri olmamalıyım.

-Okul yapılanmasının paydaşlarını iyi tanıyan ve  anlamaya çalışan biri olmalıyım. Çünkü okul paydaşları gündelik alışveriş için mağazalarımıza gelen paydaşlardan değildir. Okulun en önemli paydaşı evrenselliği içinde en çok barındıran çocuktur. Ortak noktamız çocuktur.

-Parayı verenin düdüğü çalamayacağı bir ortam kurmayı hedeflemeliyim.

 

Benim fikirlerim uzar gider. Şuan ülkemizde resmi verilere göre 200 okul kapanma 100 okul ise devir halinde kaderlerine mahkum bir şekilde bekliyorlar. 200binden fazla öğrenci ve veli madur. Velilerin maddi maduriyetlerinin yanında çocuklarına okul arama ve uygun okula yerleştirme sıkıntıları var.

Neden böyle oldu sizce? Kandırıldık mı? Hayallerimiz çok mu ileriye gitti?

Tam olarak şöyle oldu:

Her mahalleye ismini yazmak isteyen, markasını gururla parlatmak isteyen eğitim vizyonerleri aslında bu işin ne kadar zor bir iş olduğunu farkedememişlerdi. Farkedememişlerdi ki bir yemek servis etmeyeceklerdi. Eti pişmiş istiyorum yanında garnitür olmasın demeyecekti bu sefer müşteri. Ve bu sefer müşteri canından bir parçasını sana emanet etmiş anne babalar. Hem de büyük hayallerle sana emanet ettiler çocuklarını. 15 senedir belki de 2000 tane anne-baba tanımışımdır. Hepsinin dilekleri ve istekleri ortalama olarak  şöyleydi;

-İyi seçilmiş öğretmenlerin elinde yetişsinler.

-Yabancı dil öğrensin.

- Konu komşu duysun. 

-Ben ilgilenemiyorum,bari iyi bir okulda ilgilenilsin.

 

*Bu nedenler zaman geçtikçe çoğaldı ve artık girişimciler hedeflerini çocuklarımız olarak belirledi. Arz talep ilişkilerinin yönetildiği okul ortamları yaratılmaya başlandı.

*Derken her mahalleye bir okul fikri gelişiverdi! 3-4 km aralıklarla aynı bünyeye ait okullar yapıldı. Ortak sistemlerin olduğundan bahsedildi. X ülke eğitim sistemi ekolü dendi, tablet var dendi, biri tablet var dedi diğeri Silikon Vadisi mühendisleri çocuklarını tabletten teknolojiden uzak tutuyormuşu duymuş, hemen pazara çıkardı. 

*Nice akademik içerikler yazıldı. MEB müfredatının çok üstünde zenginleştirilmiş olduğu iddia edilen bu içerikler velinin bir telefonuyla değişiverdi. Çünkü çocuğu yapamamıştı, çünkü X, Y'den daha düşük puan almıştı. Kazanımları kazandıramadan seneler bitti.

* Sınıflara,derslere, tenefüs zamanlarına çaylara kahvelere davet edilen veliler çok mutlu edildi. Çocuklarını kurgulanmış senaryoların içinde izlemeye gelmişlerdi. Öğretmen bu senaryolara çocukları hazırlarken ders planları, kazanımlar vs çoktan uçup gitmişti. Müfredatın neresindelerdi? Kim neyi anlamış ya da kim neyden geride kalmıştı, bilen yoktu. Çünkü çocuklar sahneye hazırlanıyorlardı! Annelerine babalarına sunacakları portfolyo dosyaları bile özenle seçilip prova ediliyordu. 36 haftalık akademik yılda tüm bunlar nasıl oluyordu? Öğrenme, öğretme ve içselleştirme bunun neresinde kalıyordu. Kandırıldık! Düpedüz kandırıldık. Kimse de çıkıp ne öğrettiniz bu çocuklara demedi. 

*İkram edilen kek ve kurabiyeler çok kaliteliydi! Çay içilen bardaklarsa ince belli! Algılar yönetiliyordu. Bize bunları ikram eden okullar çocuklarımıza neler yediriyorlardır, ah iyi ki bu okulu seçmişim diyenler şimdi malesef okul arıyorlar. 

*Okul kurallarından bahseden  bir çocuk ve öğretmenin yoksa sana bağırdı mı diyen bir anne düşünün. Hemen telefonu eline alır, whatsup gruplarından en tehlikeli mesajları atar. Okulun itibarı yerle bir olur. Tüm veliler ayaklanır, okulda kural mural kalmaz. Veli korkusu sarmıştır her yanı. Neyse paralarını alıyoruz, en iyi hizmet istekleri doğrultusundaki hizmettir der yöneticiler, sonra ne olur? İstedikleri hizmeti alan o canım veliler okulsuz kalır.

-Çünkü kurum kültürüne saygı duymadılar.

-Çünkü etliye de sütlüye de karıştılar.

-Çünkü çocuklarına soru sormayı öğrenemediler. "Bugün okulda yaşadığın 2 güzel şeyi anlat bakalım." demek yerine "Bugün okulda ne oldu?" diye sormayı tercih ettiler.

-Çünkü kurumlarına güvenmeden çocuklarını emanet ettiler.

-Çünkü aman desinler desinler türküsü çalıyordu arka fondan!

-Çünkü çocuğuna üstün zekalı etiketini uyduruk testlerle verecek bir okul arıyordu veli! 

-Çünkü gösterişli yıl sonu gösterileri izleyerek mest olmak istiyordu ana-baba!

-Çünkü portfolyo ( sene sonu sunum dosyası) ezberletilen çocuk bülbül gibi şakacak ve öğrenme kanıtlanacaktı! Bir gram hata olmayacaktı! 

 

Ve derken sonrasında tüm bunlara şahit olan eğitimciler ve eğitim yöneticileri çaresiz kaldı. Biri de bu insanların karşısına geçip yetkinliğini kanıtlayamadı. Biri de diyemedi ki buranın kuralları var, biz sizin çocuklarınızı geleceğe hazırlıyoruz, vizyonumuz bu, misyonumuz da şu. Bu doğrultuda bizimle iletişimde olabileceğiniz konular var, sınırlarımız var mesajını vermek bu kadar zor muydu? Hep mü müşteri haklıydı? Öğretmenlerin yetkinlik seviyeleri de yetemedi bu krizleri çözmeye. Çünkü kriterlerin en başında prezentabl olmak vardı. Siyah etek, beyaz gömlek giyeceklerdi. Makyajları hep olacaktı. Saçları yapılı olacaktı ama asgari ücretten biraz fazla bir maaşla tüm bunları yapacaklardı! 

Ve yöneticiler kaybetmekten korktu. Titretini, karizmasını ve havasını kaybedemezdi. Nasıl olsa suçu atacak alt kadro bir eğitimci vardı. Öğretmene patlayacaktı iş. Neden veliyi sakinleştirememişti bu öğretmen? Halbuki bir sürü de eğitim aldırmıştı kurum! İşte öğretmen ne yazık ki işsiz kaldı. Kirası kaldı, taksiti kaldı. Hayalleri kaldı. Mesleki bir travma da cabası...

Dışardan bakıldığında sadece finansal sorun gibi görünen tüm bu sorunların temeli tamamiyle insan ilişkileri, iletişim, vizyon ve misyon belirlemeye bağlı durumlar. Yukarıda okuduğunuz her satırın gerçekliği mevcut. 15 senede defalarca duyduğum ve üzülerek dinlediğim nice hikayeler. Geçmiş zamanlarda şahit olmuşluklarım da oldu. İyi ki koşarak uzaklaşmışım dediğim anlar. 

 

Ve her hikaye yaşanırken yavaş yavaş kendi sonunu yazar. Bu sonu görmek istemezdik. Bunca madur kişinin ve en önemlisi çocuğun vebalini kim ödeyecek bilinmez. 

 

En kısa sürede çözülmesi dileklerimle...

 

 
Toplam blog
: 25
: 245
Kayıt tarihi
: 07.01.16
 
 

Hakkımda neler biliyorum, bir bilseniz... ..