Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Aralık '07

 
Kategori
Eğitim
 

Kapanmayan defter

Yazarı: İdris Gürsoy

Yorucu bir yolculuktan sonra tayinin çıktığı okula gelen öğretmen, sanki mesleğini ilk defa icra edecekmiş gibi heyecanlıdır. Çünkü Doğu Anadolu’nun, oldukça ağır eğitim-öğretim şartlarından, fiziki ve iklim zorlanmalarından kurtulacağını, Ege sahil kasabasında daha güzel bir ortamda görevini yapacağını düşünür.

Öğretmen, ilk iş olarak okul müdürünü bulur. Çevrede pek hoş karşılanmaz. Buraya gelen öğretmenler, çevrede uzun süre görev yapamamışlardır. Çünkü insanlar, okumaktan çok eğlence, para, doğa güzellikleri, turizm ve tarım ile ilgilenmektedirler. Dışarıdan bakıldığında herkesin mutlu olması gerekirken, durum hiç de öyle değildir. İnsanlar içki, sigara, kumar, uyuşturucu bağımlısı olup, intihar olayları da sıkça rastlanan sorunlardan biridir.

Müdür Bey, okulun açıldığı ilk günlerde, öğretmene, dersin işlenişiyle ilgili emirlerini sunar.

Bu emirlerin en önemlileri; derse zamanında girip çıkmak ile çocukların dini konularda kafalarını fazla karıştırmamak, gibi konulardan oluşmaktadır.

Öğretmen, gerekli bilgiler aldıktan sonra, mahalle arasında kiraladığı iki odalı, tahtadan yapılmış, küçük evine gider. Oysa geldiği yerdeki evi, buradaki evden daha güzeldir. Fakat, bu durumdan fazla etkilenmez. Çünkü çocuklarını, ailesini buraya getirmemiştir. Ailesini buraya getirmeme nedeni, çocukların yeni kültüre, yeni bir ortama alışmasının zor olacağı ve okul başarılarının bu durumdan etkileneceği, düşüncesidir.

İlk dersine girecek olan heyecanlı Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmeni, çok heyecanlıdır. Çünkü, bu öğrenciler karşısında ilk sınavını verecektir. Ayrıca, öğretmeni herkes çok merak etmektedir. Acaba nasıl ders anlatacak, öğrencilere karşı nasıl tavır takınacak, diye.

Bütün cesaretini toplayıp okula gelen Ö okulun çevresini sarmış, çocuklara uyuşturucu ve sigara satmak isteyen insanlarla karşılaşır. Ayrıca, okulun çevresinde onlarca boş bira şişesi bulunmaktadır. İlk şoku böyle yaşayan Öğretmen, bunun gibi daha nice olayla da karşılaşacaktır.

Öğretmenler odasına girdiğinde, Öğretmene hiç kimse “hoş geldiniz” demez. İlgilenen de olmaz. Öğretmenlerin bazıları makyaj temizlemekte, bazıları ay sonunu getirebilmenin hesabını yapmaktadır. Öğrenciler ve okul adına hiçbir şey konuşulmamaktadır.

Bütün cesaretiyle ilk dersine giren Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmeni, öğrencilerden hiç ummadık davranışlar görür. Kimisi konuşur, kimisi arkadaşını rahatsız eder, kimisi de birbirine kâğıt atıp oyun oynar. Öğretmenin mi yoksa başka birinin mi geldiği belli olmaz. Daha sonraki günlerde de durum değişmez ve öğretmenin işleri epeyce zorlaşır.

Öğretmen, ilk iş olarak, öğrencilerin bu davranışlarını, Öğretmenler Odasında gündeme getirmek isterse de, bunu başaramaz. Çünkü, herkes kendi dünyasındadır. Öğretmen ile kimse ilgilenmez ve onu dinlemez. Böylece, sorun ortada bırakılmış olur.


Sonra, Öğretmen olanları müdüre bildirmek ister. Müdür Bey de, bu işlerle başa çıkılamayacağını düşüncesindedir. Öğrencilerle birebir görüşmeyi düşünen Öğretmen, ilk zamanlarda hiç olumlu yanıt alamaz. Son çare olarak, aileleri ziyaret edip, çocuklarının sorunlarını anlatmayı, beraber çözüm aramayı dener. Bu şekilde de olumlu sonuçlar alamaz ve bir kere daha eli boş dönmek zorunda kalır.

O Bölgenin insanı, turizmle fazla ilgilendiği için eğitim-öğretim onlar için fazla bir önem arz etmemektedir. Kimisi, öğretmene para vererek çocuğunu okula göndermemeye çalışır, kimisi -bu konuda- öğretmenle hiç muhatap olmaz. Sonuçta, Öğretmen bu işleri çözmek için gerekli desteği bulamaz.

Bu durumdan çok sıkılan Öğretmen, Nilgün isimli lösemi olan öğrencisinin ölmeden kendisine verdiği günlüğüne bir şeyler yazmaktadır. Nilgün’ün defterinde, henüz durumu ağırlaşmadan önce yazdığı; ahiret, ölüm, hayat ve hastalığın acısıyla ilgili yazdığı hatıralar/yazılar bulunmaktadır. Bundan sonra defteri yazma görevini, Din Dersi Öğretmeni devam ettirecektir. O da okulla, müdürle, öğrencilerle, ailelerle yaşadığı zor günleri kaydeder.

Yeni bir haftaya daha başlarken, okuldaki bir öğretmenin öğrenciler tarafından dövülüp hastanelik edildiği haberi gelir. Arkasından, ertesi hafta uyuşturucu komasına giren bir öğrencinin intihar eylemi haberi okulu sarsar.

Çocuklardaki iç huzursuzluğun, dışa yansıması iyice görülmektedir. Çünkü çocuklar, parasal, maddi ve diğer yönlerden zorluk yaşadıkları için huzur aramaktadır. Bunun için de, Din Derslerine, özellikle de intihar olayından sonra “ahiret, cennet, cehennem, kabir, melek, Allah” gibi konuları merak etmektedir. Derslere katılım daha fazlalaşır.

Ama bu konulara Hıristiyan dinine mensup öğrenciler katılmaz. Onlar, kendilerini pek fazla dışlanmış hissetmektedirler. Bu durumu ailelerine söylerler. Ailelerin de durumu okul yönetimine bildirmesi üzerine, okul yönetimi öğretmene bir “uyarı cezası” gönderir. Oysa Öğretmen, kimseyi Müslüman olsun diye zorlamamış ve sadece müfredattaki konuları anlatmaya çalışmıştır.

Dönem sonuna yaklaşırken bir gün Öğretmen Bey, Nülgün’ün defterini sınıfta unutur. Bunu birkaç öğrenci bulur ve içindekileri merakla okuyup diğer öğrencilerle paylaşır. Nilgün, öğretmenin, dini konuda anlattıklarının hayatında ne kadar etkili olduğundan bahsetmiş ve bunların hoş şeyler olmadığını yazmıştır.

Bunu okuyan öğrenciler, öğretmenleri hakkında, öğretmenlerine ve okul yönetimine söylediklerinden fazlasıyla pişman olurlar. Bunun için öğretmenlerinden özür dileyenler olur. Hatta, bundan sonraki hayatlarını daha güzel geçireceklerine dair söz verirler. Bunun üzerine, bazı aileler, çocukları üzerindeki bu olumlu tesirden dolayı Öğretmene teşekkür için gelir.

Her şey, zor da olsa, yoluna girmeye başlar. Fakat Öğretmen Bey, sene başından beri yaptığı çalışmalardan dolayı çok yıpranmıştır. Bu nedenle, yaşadıkları durumlardan dolayı, tayinini tekrar geldiği yere, Doğu’ya gitmeye karar verir. Çoğu kimsenin çekinip gitmeyi istemediği eski görev yerine bu Öğretmen, seve seve gidecektir. Zaten ailesini de orda bırakmıştır.

Bunu duyan öğrenciler, öğretmenlerini bırakmak istemezler ve çok üzülürler. Ama artık çare yoktur. Öğretmen Bey, öğrencilerini eğitmeyi, onlara bir şeyler kazandırmayı, öğretmiştir. Ama meyvelerini görmeden oradan ayrılır.

Romandaki Eğitimsel Öğeler

Öğretmen: Olay kahramanı mesleğini hakkıyla yerine getirmeye çalışan bir Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenidir. Birçok olumsuz olay yaşadıktan sonra, hem öğrencileriyle, hem aile ve yönetimle iyi ilişkiler kurmayı başarabilmiş bir kişidir.

Öğrenciler: Dersi fazla sevmeyen, bazı konularda fazla seçici davranan, iç huzur arayan çocuklardan oluşmaktadır.

Yönetici: Romanda yönetici olarak sadece okul müdürü geçmektedir. Öğretmenler kendisine başvurur ama müdür bey hep sorun çıkmamasını istemektedir. Bu yüzden sorunlarla derinlemesine ilgilenmez.

Bina, Araç-gereç: Okulda eğitim öğretim yapılabilmesi için her türlü maddi imkân bulunmaktadır. Romanda okul tasviri çok geçmemektedir.

Eğitim Programları: Romanda eğitim programları fazla ayrıntılı işlenmemiştir ama Din Kültürü ve Ahlak Dersi için düşünülürse, bazı konular, yalnızca Müslüman öğrenciler tarafından ilgi çekerken, farklı din ve mezhepte olan öğrenciler için sıkıcı geçebilmektedir.

Bunun için de, öğretmen dersi anlatırken belirlenen programın dışına çıkamamaktadır.

Çevre: Ailelerin gelir durumu çok iyi olup, okul ile ilgileri zayıftır.
 
Toplam blog
: 425
: 3089
Kayıt tarihi
: 06.12.06
 
 

Gazi Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü, Eğitim Yönetimi, Teftişi, Planlaması ve Ekonomisi..