Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Aralık '16

 
Kategori
Felsefe
 

Kapı zaten hep açık

Kapı zaten hep açık
 

Bir kapı görüyorum. Önünde bir bilge duruyor. Sakin, dingin, huzurlu…

İçeri girmeye meylediyorum.

 -Emin misin? Bu kapıdan girersen geri dönüp çıkamazsın. diyor

 -Eminim! Diyorum.

-Zor bir yol, çok zor bir yol…

-Olsun .  Diyorum ‘’Dışardaki yolda zor’’

-Peki  sen bilirsin diyor. Ve sonra kapı ardına kadar açılıyor.

Cahilce bir cesaretle, içeri giriyorum. Küçük adımlarla, sağa sola bakarak ilerliyorum. Dar ve karanlık bir tünelde yol alıyorum. Tutkunun, şehvetin, gururun, kıskançlığın oynandığı senaryoların içinden geçiyorum. Şuh kahkahalar, kirlenmiş cümleler duyuyorum. Güç savaşlarının içinde, kılıç sesleri  yayılıyor etrafa.  Rollerinin hakkını veren oyuncuları izliyorum. Beni başrole çekmek için gösterdikleri gayreti farkediyorum.  Nefesim kesiliyor… Düşe kalka yürümeye devam ediyorum.

Edepsizce hareketler, nefsin çığlıklarının yayıldığı eylemler görüyorum. Hiç usanmadan evirip çevirmeye, bağırıp çağırmaya, çekiştirip durmaya yeltenen bedenlerle mücadele ediyorum.   Her yandan atılan okları seyrediyor,  lakin aynı yerde sakince ilerlemeye gayret ediyorum.  

İlerledikçe ışığı görüyorum. Yakınlaştıkça, bol oksijenin ciğerlerime dolduğunu hissediyorum. Sanki rüyada gibiyim. Tunelin hem içindeyim hem dışında.  Burada gökyüzü,  daha önce hiç görmediğim kadar yüksek. Geniş, çok geniş bir alemde buluyorum kendimi. İçim huzurla doluyor.

Derken giriş kapısında ayrıldığım bilgeyle, karşılaşıyorum. Uzun bir ayrılıktan sonra tekrar karşılaşmış olmanın mutluluğunu yaşıyorum.  Gözlerim ışıldıyor .

-Burası harika bir yer ! Diyorum. Ellerimi çırpıyorum.

-Mutluluktan uçabilirim. Diyorum

-Hadi, yeterince soluklandın. Yürümeye devam et . Diyor soğuk bir sesle.

Ve umursamazca sırtını dönüp gidiyor.  Şaşkınlık içinde bakakalıyorum. Oysaki  kutlama cümleleri, yol ikramları, tebrik mesajları bekliyormuşum meğer… Sevincimi içime çekemeden, yola koyuluyorum yeniden.

Uzun ve  ince bir yol beliriyor aniden. Yolda taşlar, kayalar, yırtıcı hayvanlar mevcut. Binlerce kilometre yol yürüyorum. Nereye ulaşacağımı  bilmeden. Kimi zaman boşluğa düşüyorum, kimi zaman ateşlerde yanıyorum. Kolum bacağım yaralı, elim yüzüm kesik içinde …

Gittikçe daha çok ölüyorum. Yalnız ve gözyaşları içinde, nerede olduğumu bilmeden… Bazen sürünerek, bazen tırmanarak yol alıyorum. Yılanlarla kaplı çöllerden , zehirli akreplerin arasından kendime yol buluyorum. Yeri göğü inleten aslan kükreyişlerine şahit oluyorum.  Tüm korkularımın içinden geçiyorum. Korkmaktan, korkacak halim kalmıyor.

Çok üşüyorum. Sıkışıp kalıyorum. Çok sıkışıp kalıyorum. Kıvranıyorum. Bebekken ağlamadığım kadar ağlıyorum. Tepine tepine ağlamak nedir öğreniyorum. Duanın kendisi oluyorum. Zikirle adım atıyorum. Hayatın kendisi zikir oluyor.

Derken hiçbir şeyin olmadığı, hiçbir şeyin kalmadığı ‘’Hiçbir şey Şehri’’ne ulaşıyorum. Her şeyin içinde kaybolup, hiçe dönüştüğü bir yer burası. Tunelin en dar noktası. Nefes almakta zorluk çekiyorum. Boğulmak üzereyken bilge beliriyor yanı başımda :

-Sonuna geldin tunelin, diyor .Boş boş bakıyorum gözlerine .

-Bitti mi ? diyorum. Kalbim küt küt atıyor.

-Biten bir şey yok, diyor

-Nasıl yani ? Tunel bittiyse, çıkış kapısında  size veda edeyim.

-Çıkış kapısı yok , diyor umursamazca .

Ağzım bir karış açık, kalakalıyorum. Gözlerim fal taşı gibi… Bir şey söylemesini bekliyorum.

-Çıkış kapısı yok. Tek bir kapı var, geri dönüp ilk geldiğin kapıdan çıkacaksın. Ancak o zaman özgürlüğüne kavuşursun .

Hayretler içinde, geri dönüp, yola  koyuluyorum.

 Ayperi Ferda Oral 

Eğitimci Yazar 

facebook/ Ayperi Ferda Oral

instagram / ayperiferdaoral

 
Toplam blog
: 103
: 6084
Kayıt tarihi
: 06.02.13
 
 

Hacettepe Üniversitesi  İngiliz Dil Öğretmenliği mezunu Ayperi Ferda Oral, üstatlardan, Metafizik..