Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Eylül '13

 
Kategori
Deneme
 

Kapılar...

Kapılar...
 

Objektifimden...


Kimi eski… Kimi boyalı… Kiminin kanadı kırık. Kimi kapalı. Bazısı kocaman. Bazısı da dapdaracık kapılar.

Demir kapılar. Ahşap kapılar.

Kiminin eşiğine bastığında beyaz sabun kokar, içine ferahlık dolar. ‘’O’’ nitelikleri ve nicelikleri birbirinden farklı nice kapıların ardında; insanlar neler kim bilir neler, neler yaşar?

Bazılarından, şen kahkahalar sokağa dolar taşar. Kimisinden de hüznün melodileri sızar. Kiminin ardında dert kaynar. Kimisinin ardında da aş.

 

                                                                                    

Bir bebek doğar. Tüm masumiyetiyle. Dünyaya neden geldiğini bilmeden gözlerini açar. Sevinç, dağları aşar. Kapının önündeki yaseminler buram buram ortalığa koku saçar.

Bir insan yiter. Sonsuzluğun bilinmezliklerine uçar, gider. Geride kalanlara ne bir söz, ne bir teselli yeter.

Bir çocuk okula başlar. Heyecan son noktada. Sabahlara değin, okul kıyafetlerini alır koynuna öyle yatar. Renkli kalemleri ile hayalindeki resimleri nasıl çizeceğini planlar ya da arkadaşları ile oynayacağı oyunları.

Bir kadın ağlar… Yetmeyen zeytin tanelerinin, geride kalan kuru çekirdeklerine bakar. Ya yarın, ya yarın? Ne koyacağım sofraya diye hayıflanır. Ve… Tanrı’ya yakarır.

 

Bir anne gözleri kapıya takılı kalır. Kulağı kapının gıcırtısında. Bekler hep bekler. Çalsa ah çalsa bir kez diye ümitle bekler. Saymamıştır ne zamandır çalmadığını. Zamansızlık içinde bekler.'' Hani söz vemiştin ya  oğul! Hani gelecektin diye.’’ Söylenir.

Bir erkek sızlanır. Usulca avucuna damlayan gözyaşlarına sarılır. Saklar o damlacıkları. Görmesin kimseler diye saklar. ‘’Hani erkekler ağlamaz!’’ diye şartlandırılmış ya ezeli beri. Göstermez kan çanağı gözlerini. Özlemlerine sarmaşır çaresizce. Bir duvardaki sararmış fotoğraflara bakar, bir hasretle gözlediği kapıya. Döner mi ki sevdiği acaba geriye?

Bir genç kız müziği açar son sesine. Bir elinde telefon. Diğerinde bilgisayarın tuşları. Kitapları, ders notlarını atıvermiş bir kıyıya… Sınavı, dersleri boş vermiş. Hepsinin der içinden canı cehenneme.

 

Bir baba oturur asık suratla… Soru sorsalar. Deseler ki; ’’Baba, bu hal niye?’’ Kükreyecek belki bugüne değin hiç kükremediği kadar. Borç basmış gırtlağa. Kartlar, krediler taşmış, maaş tükenmiş daha aldığı ilk günde. Çocuğun birine ayakkabı lazım. Biri test kitaplarım diye ağlaşır. Çamaşır makinesi bozulmuş, eşi elimde yıkadım diye sızlanır. Annesi öte yandan, olur olmadık konulara dır dır dırlanır. ’’Ya sabır ‘’ çeker içinden, sessiz ve derinden!

Çocuklar… Titreşirler bir parça odunun son közüne baka baka. Yok ki ardı arkası daha.

Bir gelin uçar, eteklerini sürüye sürüye… Kelebek misali… Kapının önünde bir telaş bir kıyamet. Her yer bembeyaz tüllerle bezeli. Anne mahzun, baba ağlamaklı. Arkadaşları, ayakkabının altına benim adımı da yaz diye sırada. Damat vakur. Dışardakiler, geç kalıyoruz derdinde. Yeni bir hayat, yeni ufuklar, yeni yuva. Kısmette ne varsa yaşanacak! Onu bilemez ki hiç kimse. Sevinç, mutluluk, telaş, heyecan tortop olmuş. An’ın tadını çıkarmanın derdinde her bir kimse.

 

Bir kapı… Bir kapı… Bir kapı daha… Yan yana sıralanır. Birinin kanadı kırık. Paramparça...

Bir diğeri sımsıkı kapalı. Yıllar var ki hiç açılmamış. Toz duman her yanını sarmış.

Kapılar…

Bilsek ki bizlere neler neler anlatır.

Ne mutluluklara, ne acılara, ne sevdalara, ne ayrılıklara şahit olmuş kapılar.

Sırrına sırdaş kapılar.

Yoluna yoldaş kapılar…

 

Ayşen Arslangiray

3 Eylül 2013/ İzmir ‘den

 

 

 
Toplam blog
: 533
: 1375
Kayıt tarihi
: 14.11.10
 
 

Aydoğdu; kızgın güneşinde Ağustos'un, sararmıştı altın sarısı başaklar. Kırlangıçların göç dansın..