Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Kasım '09

 
Kategori
Haber
 

Kapıları paralayan cımbız

Kapıları paralayan cımbız
 

Günaydın efendim, aydınlık olsun yüreğiniz de, işleriniz yolunda , sağlığınız yerinde olsun, her türlü virüs evinizden, barkınızdan, çoluk çocuğunuzdan ve bilgisayarınızdan uzak olsun. Bugün yazımıza kapıları paralayan cımbızla başladık.

Hangi kapıları paralıyormuş bu cımbız? diyeceksiniz. Algılarımızı, kavrama gücümüzü darmadağın ediyorlar, doğru söyleneni çarpıtarak, çarpık yalanların beynimize enjekte edilmesine -diyorum paralama diye- yarıyor bu cımbızlar.. evet ya.

Ufacık bir cımbız, minicik ayva tüylerini koparmaya ayıklamaya yarayan üstelik de minicik bi şey, kadınların güzelleşme amacıyla kullandığı bi şey a canım, nasıl olur da koca, koca kapıları parçalar, baltadan mı bahsediyorsun sen demeyiniz. Öylesi kaygan zeminlere ilişik ki algı kapılarımız, bazen de kapısıyla çerçevesiyle boşluğa uçabiliyor.

Ülkemizde günlük yaşamda en çok kullanılan araç hatta çatal, kaşıktan bile daha fazla kullanılan araç son yıllarda cımbız . Cımbız, kullanım şampiyonu. Cımbız kullanma eylemine CIMBIZLAMAK deniyor. CIMBIZLAMAK , "birisinin cebinden para ve değerli eşyayı çekip almak" diye tanımlanmış sevgili Hulkİ Aktunç'un Büyük Argo Sözlüğü'nde.

Cımbız sürümünden doğan cımbız milyonerleri, milyarderleri, hatta trilyonerleri vardır muhtemelen ama biz onların değil CIMBIZLAMA eylemi ve sonuçlarının peşine düştük bu yazımızda. Eskiden MAŞA revaçtaydı. Ancak doğal gazın yaygın kullanımı, en önemlisi de gelişen iletişim teknolojilerinin tatlı nimetleri yüzünden, maşalar hantal kalıp, kullanımdan düştüler.

Sözcüklerin bu denli üfürükten balonlara yapıştırılıp üflendiği, böylesi bir devirde maşalar gerçekten de sözcük yakalamada hantal ve yavaş kaldılar. Olsa olsa antika ağır toplar olarak, köşelerde duvar yazıları yazarlar. Şimdi varsa yoksa cımbız ve cımbızlamak devri. Kimlerin eski maşalardan, kimlerin de cımbızlamak eylemini yapanlar olduğunu varın sizler bulun. Biz burada, eylemin kendisinden, günlük yaşamda karşılaştığımız cımbızlama eylemlerinden söz edeceğiz.

Haberler, haberler, haberler.

En büyük cımbızlama operasyonlarının gözlendiği sektör basın yayın sektörüdür kanımızca. Biri bir şey anlatacak. Tek cümle ile insanlar derdini anlatabilir mi? Konuyu anlatmak için sıra sıra cümleler dizer konuşmacı, birbiri ardınca gelen cümleler, tıpkı bizim burada bu yazıda yapmaya çalıştığımız gibi. Birbiri ardından gelen ve bir mantık akışı içinde iletilen cümlelerin tamamından, konuşmacının söylemine ait özü algılayıp kavrayabiliriz. Bazen konuşmacıların konuşmasını bir kez daha ve belki de bir kaç kez okumak gerekebilir, ne demek istediğini tam olarak kavarayabilmek için.

İşte cımbızlama eyleminin başlatıldığı nokta, konuşmacının konuşmasının bittiği andır. CIMBIZLAMA eyleminin en önemli özelliği ise IŞIK hızıyla iletiminde yatar. CIMBIZCI , konuşmada geçen sözcükler içinde, belki de anlatılmak istenen konu ile en ilgisiz ve tek olarak kullanıldığında konuyla çelişki bile yaratabilecek, toplumda çalkalanmalar yaratabilecek, bazı kesimleri incitebilecek sözcükleri bulur cımbızı ile diğerlerinden ayırır ve hemen ışık hızında iletim sağlayan kanallar yoluyla merkeze gönderir. Konuşmacı daha konuştuğu salonu terk etmeden, söylemek istediğinin tersi olan ne varsa İnternet'teki manşetlerdedir.

Sanki başkaca sözcükler yoktur söylenen. Konuşmacı Hanya' ya GİTMEK der. Manşet olur Konya'ya GİTMEMEK. Anlatatılmak istenene tamamen zıt kavramların yer aldığı bu manşetle sunulur haber memleketimizde ve kuşkusuz tüm dünya da bu ilk çıkan manşetle okunacaktır. Burada hız çok önemlidir. Çamur at izi kalsın eylemine yarar.

Bunun en son örneği Onur Öymen 'in konuşmasına yapıldı. Sadece birkaç sözcüğü alındı ve kullanılmak istenilen bağlamından çıkartılarak, CIMBIZLANDI.

Onur Öymen haberinin manşetten göz atanlarımız ve belki de çoğumuz " Vay vay ne kötü, ne kötü, böyle de söylenir mi a canım," diye konuşmacıyı kınadık önce. Kimileri de " vay sen de mi Brütüs " deyip başka sayfaya geçtiler. Zaten manşet yeterdi. Böylesi densiz bir haberin devamını okumaya ne zaman, ne de gerek var, diye düşünenler çok oldu.

Evet...Amaca ulaşılmıştır. Okurların algı kapıları, paralanmış paramparça edilmiştir. Konuşmacıya duyulan saygı ve güven bir cımbız sayesinde buharlaştırılmıştır. Geriye kalan kin ve öfke. Bu sadece okur ya da izleyici oranını arttırmak için yapılan bir pazar kurnazlığı değildir. Bu insanlar üzerinde yapılan psikolojik bir baskıdır. Haberin bir psikolojik yönlendirme aracı olarak kullanılmasıdır.

Konu döndü dolaştı, haber etiğine dayandı anlayacağınız. Okuduğumuz ya da heyecanlı bir sunucunun cımbızlanmış sözcükleri sunarken izliyor olduğumuz haberlerin çoğu, -sevdiğimiz ya da sevmediğimiz karşı olduğumuz kişilere ait olsun ne fark eder - evet çoğu haber denilen ŞEY, artık gerçek haber değerini yitirmiştir memleketimizde. O ŞEYİ yazan gurubun insafına ve eğilimlerine, açıktan ya da gizli olarak neye hizmet ettiğine bağlı olarak, toplumda hangi kesimin yumuşak karnını gıdıklanacaksa, hangilerine de cephe alınıp karalanacaksa, o kalıba uygun olarak cımbızlanmış sözcüklerin, evet üfürükten balonlarla dans ettiği manşetlere dönüşmüştür.

Okuduğumuz haber diye nitelenen o ŞEY artık HABER değildir.

Sırf manşetle mi kalıyorlar. Bari haberi tam olarak aktarsalar da , bu işin günahı alttaki haberi,
üf zamanım da yokki,diyerek okumaktan kaçan tembel okurun olsa. Aynı CIMBIZLAMA cinliğini, haberin içinde de görmek olası çoğu kez.

İşte böyle zamanları yaşamaktayız.

Oysa konuşulacak tartışılacak onca yoksulluk, kriz, eksik, gedik, yanlış uygulama, adaletsizlik varken, kasıtlı yanlış manşetler, paralanan algımız..... nereyedir bu gidişin sonu?

Algılarımızın parçalanması aynı zamanda aydınlık kafaların birliğinin de parçalanması değil midir? Dikkat edilirse eğer hep bu türlü algı paralayan haberler, aydınlık, ilerici olan kişiler ve kurumlar üzerine odaklanıyor. Kurum, kişi yıpratılırken, o kurumdan çekinen bir kısım gerici unsurların sırtı da sıvazlanıyor ve yollarına gül döşeniyor.

Üniversite bitirmiş nice insanlar işsiz, cebinde bir bardak çay içecek parası olmayan gençler var, duyuyorum şurada burada otobüs param bile yok diye fısıldaşan öğrencileri, üniversite mezunlarını, işini kaybetmiş, sosyal güvenlikten yoksun orta yaşlı insanlar var, işsiz soğan ekmeğe muhtaç insanlar var.

Dükkanını kapattıktan sonra ailesini nasıl geçindireceğini, ne yapacağını kara kara düşünen esnaf var. Krizin ağırlığında iflas edip yüklendiği borçları ödemek için çıkar yol bulamadığından, kendi canına kıyan işadamları var. Yoksulluktan, İş bulamadığından canına kıyanlar işçiler daha çok. Bunaltılar, en sevdiklerini kıracak, hırpalayacak, yok etmeye kadar yönelebilecek bunaltılar insanları esir almış durumda.

Tartışılacaksa, önce yok edilen, sadaka ekonomisine dönüştürülen sosyal güvenlik haklarımız için birlik zamanı değil mi?

Gençlerimizin işsizliğine çareler üretme zamanı gelmedi mi?

Bakıma gereksinimi olan yaşlıları kollamak, bakmak , kurumlar açmak kimin görevi diye sormayacak mıyız?

Beden eğitimi ,resim, müzik, sanat derslerinin atıldığı ya da azaltıldığı bir eğitimle gençlerimizin ve geleceğimizin nerelere sürüklenmek istendiğini tartışma zamanı gelip de geçmiyor mu?

Bağımsız, gerçekten bağımsız bir yargı için neler yapılması gerektiği önemli değil mi?

Gerçek anlamda dinine bağlı hoşgörülü insanların, dini duygularının suistimal edilişine uyanmanın zamanı gelmedi mi?

Gerçek anlamda özgürlüğe bağlı insanların, günümüze gözlerinin bağlanmasını algılamanın zamanı gelmedi mi?


Havamızın, suyumuzun, ormanlarımızın, kıyılarımızın yağmalandığı, genetiği değiştirilmiş gıdaların tüketiminin artık gizli gizli değil yasalarla korunduğu bir labaratuvar ülke konumunu olmayı içimize sindirebiliyor muyuz?

Tohumsuz ürünlerle, çiftçimizin her yıl yabancı şirketlere nasıl da göbekten bağlı bırakıldığını algılamak zamanı gelmedi mi?

Dünyanın zehirli atıklarını gemiciklerinde taşıyarak, Ege denizine atıp batıran, kendi kazançları için güzelim denizlerimizi, kıyılarımızı gözden çıkarmış bencillerin dikkatini çekme zamanı gelmedi mi?

İnsanca yaşamanın zamanı gelmedi mi?
İnsanca yaşamayı istemek solculuksa eğer, solda birlik olma zamanı gelmedi mi?

Cımbızla başlamıştık onunla bitirelim. Belki bizler göçüp gittikten yıllar yıllar sonra yazılacak Yeni Sözlükler'de şunları okuyabilir gelecek nesiller:

Cımbızlamak: Anlamı çarpıtmak ve psikolojik baskı unsuru yaratmak amacıyla haberlerin içinden, manşete sözcük seçme işlemine Cımbızlamak denirdi. Biz diyemiyoruz ya, belki gelecek nesiller soracak.

Cımbızlama ne korkunç suçmuş değil mi? “diyecekler.

ezgiumut 24/ Kasım/ 2009

 
Toplam blog
: 566
: 1338
Kayıt tarihi
: 11.07.06
 
 

Edebiyatla ilgileniyorum. Ayrıca amatörce belgesel film çalışmaları yapıyorum ve kültürel etkinlikle..