Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Ocak '12

 
Kategori
Ekonomi - Finans
 

Kapitalizm sonrası: Yönetilemeyen borçlar ve krizler

Kapitalizm sonrası: Yönetilemeyen borçlar ve krizler
 

Firmalar yatırımlarını finanse etmek için iki seçenekleri vardır. Öz kaynak ya da borçlanma. Borçlarını iyi yönetemeyen firma iflas eder. İflas eden firmanın siyasi ve ekonomik bağlantıları güçlüyse, şirket kurtarma operasyonlarıyla kurtarılır bile. Ama borçlarını yönetemeyen firma değil de ülke olursa onu kim kurtaracak. Ülkelerin borçlanmaya aşırı güvenmeleri sonucu, son dönemlerde Avrupa para ve borçlanma kriziyle ortaya çıkan manzara ortada. Avrupa Euro bölgesinde gelinen nokta, gelirinden fazla tüketirsen krize razı olacaksın. Tercih, ya yönetebileceğin kadar borçlanacaksın ya da geri ödemeyi düşünmeden istediğin kadar borçlanıp kaderine razı olacaksın. Halk arasında kullanılan isimlendirmeler ne kadar anlamlı, bunlardan biri şöyledir. “Adın çıkmasın batakçıya”

Türk Dil Kurumu sözlüğünde batakçı; Borcunu ödememeyi alışkanlık hâline getirmiş olan kimse ya da eline geçen parayı batıran kimse olarak tanımlanır. 

Borç krizinde olan Avrupa ülkeleri borçlandılar, paralar geldi, üretmeden ve bir katma değer yaratmadan halkına transfer ettiler, şirin göründüler, popülist ve tribünlere oynayan yaklaşımlar ağır bastı… Kriz başlayınca da halka şöyle seslendiler, kemer sıkacağız, ek vergiler getireceğiz, öğrencilerin burslarını donduracağız, yoksul kesimlere sosyal yardımları azaltacağız, kamu harcamalarını kısacağız…. Sonuç sosyal patlamaların eşikte olması, protestolar ve dalga dalga yayılan anti kapitalist gösteriler.

Eşitsiz dağılan pasta ve krizler. Dün ABD’de ve Orta Doğu’da, bugün Avrupa’da yarın da nerede aynı sistem varsa orada. 2010 yılında Yunanistan’ın reel milli geliri % 7,4 küçülürken %40 oranında alacaklılara ödemelerde bulunmuştur. Bu kaynaklar ülke dışına çıkarken, yatırımcı mutsuz, öğrenci mutsuz, polis mutsuz, öğretmen ve üniversite hocaları mutsuz… Kim yarattı bu mutsuz halkı, borçlandığı paralarla halka umut dağıtarak….

Bazı tartışmalarda artık kapitalizmin sonuna gelindiği, bu borç ve para krizlerinin süreceği yöndedir. Kapitalizm bize iki şey çok güzel öğretmiştir; bunlardan birincisi öz kaynak karlılığı, ikincisi ise, rekabet. Bu öğrettiği güzel şeylerin yanında vaat ettiği şeyler o kadar çoktur ki, saymakla bitmez. Uzun dönemde herkesin gerçek mutluluğa erişeceği, sosyal adaletin sağlanacağı, işsizliğin ortadan kalkacağı… Neler neler… İnsanın olduğu yerde bunlar zor, çünkü insanlar kendi çıkarları doğrultusunda rasyoneldir, kamu yararının hiç mi hiç düşünmez, bunu kıyı şeritlerinin kaybolduğu sahillerimizde gördük. Kıyıların ve sahillerin birinci önceliği kamu yararı olduğu halde kıyıların tahribi tamamen yatırımcı ve mülk sahibi lehine işlemiştir.

Keynes’te kapitalizmin uzun dönemde her şeyin güzel olacağı yaklaşımını eleştirirken bu ne uzunmuş, uzun dönemde hepimiz öleceğiz, bana yaşadığım sürede bunu göster demiştir. Jeremy Bentham ise, toplumların esas mutluluğunun nerede gizli olduğunu kısa ve öz şu şekilde ifade etmiştir. "En fazla sayıda insanın, en büyük mutluluğa ulaşmasının yolu ahlak ve yasadır."  Ahlak ve yasalardan uzak oluşumlar, gelir eşitsizliği, nüfusunun yarıdan fazlasının yoksul ve yoksun olduğu bir dünya, sürekli ekonomik ve siyasi istikrasızlıklar ve krizler doğurur. Umulur ki, halihazırdaki ekonomi teorileri, yaklaşımları ve varsayımları içerisinde yer vermediği moral değerlere ve yasalara, sonraki paradigma değişikliklerinde yer verir.

Esasında teorilerden daha halkçı, daha çok sonuca odaklı ve daha erdemli atasözleri krizlerin sebeplerini ve çıkış yollarını da göstermektedir. Ne kadar da tecrübe yansıtmaktadırlar.

“Hazıra dağ dayanmaz”, “Ayağını yorganına göre uzat”, “Emeksiz yemek olmaz”

 
Toplam blog
: 5
: 549
Kayıt tarihi
: 29.12.11
 
 

Kalkınma iktisadı, doğal kaynaklar ve çevre ekonomisi alanında çalışan ve bu alanlarla ilgili far..