Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Ekim '09

 
Kategori
Siyaset
 

Kapitalizmin ipleri....

Kapitalizmin ipleri....
 

Ahmet Altan, MB’de üzerine en fazla yazı yazılan yazarlarından birisi. Bunların büyük bir kısmı, onun hakkındaki olumsuz görüşleri sergileyen yazılar. Ahmet Altan, yazılarını çok düzenli okumasam da, fikirlerini beğeni ile takip ettiğim bir yazar. Zihnini kutsallardan kurtarabilmiş, insanı içten içe çürüten kimliklerin boğuculuğundan arınabilmiş bir düşün adamı benim için. Bu nedenle fikirlerinde zihnimi zorlayan bir yön bulmakta zorlanmıyorum. Ancak elbette bu fikirlerin tamamını paylaşmıyorum. Zaman zaman uzlaşmadığım noktalarda çıkıyor. Aynen 17 Ekim 2009, cumartesi günü yazdığı yazıda olduğu gibi. Aslında bu yazısı uzun zamandır düşündüğüm bir yazıya bir noktasından değiniyor. Önce yazısının bir kısmını hatırlatmak istiyorum;

“ Türkiye’yi değiştiren değişim, dünyayı değiştiren değişimin parçası.

Göreceksiniz, “sertliğe” öncelik tanıyan İsrail hükümeti de zorlanacak, İsrail’de de “barışçılar” güçlenecek.

Bu büyük değişimin önünde kimse duramaz çünkü.

Bir ülkenin, bir devletin, bir liderin kararı değil yaşananlar, bugün bütün dünyada olanlar, yeni bir çağın engellenemez gerçekleri.

Hayat, “barışı” emrediyor.

Obama “barışçı” olduğu için Amerika barışı desteklemiyor, Amerika barışçı olmak zorunda kaldığı için Obama başkan seçiliyor.

Dünya “barış çağına” giriyor.

Barış savaştan daha kârlı artık.

Yaşatmak ve geliştirmek, öldürmekten daha çok para kazandırıyor.

Bu yüzyıl, “yaşayın ve yaşatın” diye emrediyor.”

Ahmet Altan’ın bu ifadeleri onu iyi tanıyan bir okuru için hiç de yabancı değil. Ki bu fikirlerin benzerlerine babası Çetin Altan’ın ve kardeşi Mehmet Altan’ın yazılarında da rastlayabilirsiniz. Üçünde de, dünyanın içinde girdiği süreç, kapitalizmin yeni bir evresi olarak tanımlanıyor. Kapitalizmin içinde gelişen yeni sektörlerin (telekomünikasyon, bilişim, perakende sektörü vs.) dünyayı barışa mecbur ettiği ve bu sürecin yeni tip insanı var ederek toplumun kapitalizmin ötesine taşınacağını iddia ediyorlar ki, özellikle Çetin Altan bunu kozmosun kaçınılmaz değişimi olarak tanımlıyor.

Türkiye’de Altansevmez (hatta nefret eder) bir kesime karşın, birçok görüşlerinde ortaklık sağladığım bu aile ile, özellikle Ahmet Altan’ın alıntı yaptığım yazısı üzerinden farklı noktalara ayrılıyorum. Çünkü kapitalizmin kendiliğinden bu kadar tartışmasız bir doğruya evrildiği kanaatinde değilim. Kapitalizmin tek bir dinamiğe sahip olmadığını düşündüğüm gibi, bugün sözü geçen tek değer de o değil.

Bu noktada Ahmet Altan’ın kaba antiemperyalistlerle aynı noktaya düştüğünü düşünüyorum. Çünkü bu grubun, kapitalizmi tek bir merkez tarafından yönetilen, tek bir rengi, tek bir dinamiği olan ve tüm bunları kötüye evrilen senaryo ile bütünleştiren bir düşünce yapısı vardır. Ahmet Altan bunu tam tersinden yapıyor ve tüm bunları iyiye evrilen bir senaryo ile bütünleştiriyor.

Oysa kapitalizm ya da bugünün dünyası bu kadar kolay tarif edilemez. Olaya hayat düzleminden bakacak olursak, bugünün dünyasını yönlendiren tek şey kapitalizmin kendi dinamikleri de değil. Örneğin kapitalizmle birlikte doğan ve uzun dönem onunla beraber yol alan milliyetçilik bugünün dünyasında kapitalizmden bağımsız bir özne olmayı başardı. Ve bu özne, kapitalizmin dinamiklerinin (ki bu dinamiklerinin de tartışmasız şekilde barışa odaklandığını söylemek mümkün değil) ilerlediği rotayı kolayca bozabilecek güce sahip bugün.

Bir zamanlar milliyetçiliği, burjuvazinin, halkları sömürmek için geliştirdiği ve sömürü gerçeğini gizleyen bir örtü olarak kullandığı bir araç olarak değerlendirmek mantıklıydı. Birbirine düşman, cunta idaresindeki ulus devletler kapitalizmin en verimli işlemesini sağlayan sistemlerdi. Ayrıca kapitalizmin sosyalizmle uluslararası kavgasında, milliyetçilik, her toplumda gelişen sosyalist damarı yok etmek için kullanılan ideal bir söyleme sahipti. Çünkü sol, enternasyonel yönü ile millet gerçeğini ortadan kaldıracak bir gelişme olarak görülüyordu. Ve bu nedenle her ülkenin milliyetçileri, sosyalistlerin azılı düşmanları olmuşlardı. Bu uzun süre milliyetçilik ile kapitalizmi ortak bir kaderde birleştirdi. Aynen ilk varoluş dönemlerinde oldukları gibi.

Ancak bugün gelinen noktada, kapitalizmin bir kısım dinamikleri ile milliyetçi söylemler artık eskisi kadar uyuşmuyor. (Ahmet Altan’ın üzerinde durduğu nokta bu dinamikler) Bazı kısımları ise bu uyumu göstermeye devam ediyor. Ama daha önemlisi milliyetçilik artık bu uyumu önemsemiyor. Milliyetçilik cuntacı, oligarşik yapıların varlığının teminatı olarak varlığını dayatıyor. Çünkü her devlet içinde, sözü kapitalizmin asli öznesi olan burjuvaziye teslim etmek istemeyen diğer özneler (bürokrasi), kapitalizmin temel yasalarından kopmasalar da, onun gelişme dinamiklerinden koparak kapitalizme bir çatışma haline girebiliyorlar. Örneğin bugün Rusya tercihini tamamen kapitalizmden yana belirlese de, Rusya’da söz sahibi burjuvazi değil. Reel sosyalist düzenin öznesi olan bürokratik yapı (özellikle KGB kadrosu) hala düzenin egemen bir sınıfı. Çin içinde benzer şeyler söyleyebiliriz.

ABD’de bu noktada hala klasik bir kapitalist yapı sergiliyor ve paranın iktidarı sarsılmaz gücünü koruyor. Yani ülke şu veya bu şekilde tekeller tarafından yönetiliyor. Ancak bu bile, ABD’nin Obama’nın başkan seçilmesi ile geri dönülmez bir barış rotasına girildiğini asla göstermiyor. Çünkü kapitalizmin bilgisayar, cep telefonu üreten ya da perakende ürün satan sektörleri savaşı karlı bir uğraş görmese ve ölen askerlerdense yaşayan tüketici bireyleri tercih etse de, petrol, silah ve uyuşturucu sektörleri için savaş hala karlı bir girişim durumunda. Yapısal kriz üreten ve bunu savaş ve çatışmalarla aşmaya çalışan bir sistemin savaştan temelli vazgeçtiğini düşünmek büyük bir hata olur. Ki Ahmet Altan’da hatayı ağırlıklı olarak bu noktada yapıyor. Ayrıca ABD'nin hala dünya jandarmalığının peşinde koşması ve kabadayı rolüne soyunmasının ardndaki tek gerçek kapitalizmin dinamikleri değil. Onlarında kendi adlarına sahip oldukları milliyetçi ve dini söylemler de, bu devletin kapitalizm adına rasyonel olmayan girişimlerde bulunması kolaylıkla neden olabiliyorlar.

Bu gün kapitalizmin gericiliği besleyen sektörleri ile elele veren milliyetçilik dünyayı kasıp kavurmaya devam ediyor. Milliyetçilik Balkanları 1990’larda yakıp geçti ve bunu o coğrafya kapitalizme yeniden merhaba derken yaptı. Kafkaslar yine her an patlayacak bir bomba gerginliğinde ve milliyetçi söylemler bu bombanın altına gübre taşımaya devam ediyor. (Bu arada gübre yalnızca toprağı beslemez, patlayıcılar için de ciddi bir besin kaynağıdır) İsrail’in barıştan yana olacağına dair en ufak bir işaret yok. İran, Hizbullah ve Hamas gibi aktörler oldukça İsrail’de şahinler iktidarlarını korumaya devam edecekler. İsrail’de şahinler iktidar oldukça İran, Hizbullah ve Hamas’ın varlığı kaçınılmaz olacak. Ya da Ermenilerinde Türk düşmanlığı oldukça Türk milliyetçiliği, Türk milliyetçiliği Ermeni düşmanlığını biledikçe Ermeni milliyetçiliği var olacak. Kapitalizmin barıştan yana dinamikleri şartları ne kadar zorlasa da, milliyetçilik ağırlığını koymaktan çekinmeyecektir.

Diğer yandan, Türkiye ile Ermenistan arasında barışı sağlamayı uygun dinamiklere sahip olan kapitalizmin dinamikleri, aynı zaman diliminde Irak’ta savaşı, düşmanlığı ve ölümü uygun gören dinamiklere de sahip olmaya devam edecek.

Bu nedenle günümüzde kapitalizmin ipleri, kuyuya inmek için hala güvenilecek durumda değil. Ve bu ipler kaçınılmaz mutlu bir geleceği temsil etmiyor. Ama ne yazık ki bu ifadelerin tam tersi de doğru değil.

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..