Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ocak '08

 
Kategori
Eğitim
 

Kaplumbağalar

Yazarı: Fakir Baykurt

Tozak köyü, şu koca yeryüzünde kıyıda köşede kalmış bin yamalı, bir yoksul yorganı, alabildiğine kurak, bakımsız, unutulmuş. Ahalisi desen, günümüz köylüsü. Hala devletten medet uman, “Hökümetimiz en iyisini bilir, ” diyen cahil, kaba saba ama bir o kadar çalışkan, sahici ve vicdanlı.

Köyün eğitmeni Rıza okuma yazmayı askerde öğrenir. Askerden döndükten sonra Gezici Başöğretmen Hamdi Bey tarafından, Mahmudiye’ye öğretmenlik eğitimi almak için gönderilir ve eğitimden sonra köyüne “eğitmen” olarak atanır.

Köyün yaşlılarından Kır Abbas, yaşına rağmen çalışma azmini hiçbir zaman yitirmeyen, bir şeyler üretebilmek için elinden gelenin fazlasını yapan bir adamdır.

Bir gün Tozak köyüne üzüm ve kil satan bir adam gelir. Köylü satıcının pahalıdan sattığı üzüm ve killeri tüketir. Bu durumu gören Rıza ve Kır Abbas çok üzülür, Gökkaya’ya gidip kendi köylerinde neden üzüm yetişmediğini düşünürler. Tam bu sırada Rıza’nın gözleri sevinçten açılır. Rıza, Purluk topraklarını Mahmudiye’nin toprağına benzetir. Rıza bütün köylünün Purluk yer diye bir şey ekmediği, sadece hayvanlarını otlattığı arazide güzelce işlendiği, kirizma yapıldığı taktirde üzüm yetiştirilebileceğini düşünür. Bu düşüncesini Kır Abbas’a açar. Kır Abbas Rıza’yı onaylar ve “Bu düşünceyi muhtara açalım.” Der. Rıza’nın gözüne gece uyku girmez.Gece yarısı kazmayı alıp Purluk’a gider, başlar kazmaya. Bakar ki çoğu yer gerçekten üzüm yetiştirmeye müsait.

Ertesi gün Rıza ve Abbas durumu Muhtar Battal’a açar. Muhtar, Rıza’nın her zaman iyi şeyler düşündüğünü bildiği için teklifi kabul eder, fakat bunu köylüye açmak için en uygun zamanı beklemek gerekecektir. Muhtar, bu zamanın da Pat Ali’nin oğlunun düğünü olacağını söyler.

Pat Ali, Kır Abbas’ın kardeşidir. Oğluna düğün yapacak fakat düğünde ikram etmek için şarabı yoktur. Tozak halkı Alevidir. Onlarda içki içmek haram olmadığı için çok fazla şarap tüketilir. Pat Ali, borç para alıp karşı köylerden üzüm satın alır. Geri döndüğünde gittiği köylerdeki yeşillikten, ırmaklardan ve bağlardan bahseder. Tabi bir yandan da kendi köylerinin durumuna üzülür.

Düğün günü bütün köylü doyana kadar şarap içer. Sonunda muhtar konuya girer. Köylüye, “Kendi şarabımızı kendimiz üretelim, patlayana kadar içelim, ister misiniz? Bunun için Purluk’u güzel bir bağa çevireceğiz.” Der. Rıza ve Kır Abbas’ın desteğiyle köylü teklifi kabul eder.

Ertesi gün bütün köylü elbirliğiyle toprağı kazmaya başlar. Her aileye iki dönüm tarla düşecektir. Birinci gün güzelce çalışırlar, fakat ikinci gün yılmalar başlar. Kel Bektaş, “ Mademki toprak kazıldıktan sonra paylaştırılacak, şimdi paylaştıralım, herkes istediği zaman hakkını kazsın.” Der. Destekçileri de çıkınca, muhtar bu görüşü kabul etmek zorunda kalır.

Üçüncü gün Hamdi Bey gelir. Köylünün bu işe giriştiğini duymuştur. Akşama kadar hep beraber çalışırlar. Bağ çubuklarını, kendisinin getirteceğine dair köylüye söz verir.

Dönümler paylaştırıldıktan sonra köylüler iyiden iyiye kaytarmaya başlar. Bunu fark eden Rıza ve Muhtar Battal paylaşmayı iptal ettiler. Bağlar köyün ortak malı olacaktır.

Kazma işi bitmiş fakat, Hamdi Bey hala çubuk göndermemiştir. Bunun üzerine Kır Abbas kasabaya iner. Hamdi Bey ile beraber ziraate gidip çubuk isterler. Ziraatçi çubuk olmadığını, sadece broşür verebileceğini söyleyince, Hamdi Bey ile tartışırlar.

Başka çare kalmadığı için çubukları komşu köylerden toplarlar. Çubukların çoğu yerlidir. Yerli çubuk soğuğa dayanıksız olurmuş. Köylü hep beraber çubukları diker.

Bağların üzerine ilk kar düşer. Kış geçti ve bahar yeniden gelir. Hayvanlar içeri girmesin diye bağların etrafını çitle çevirir ve su için bağın yanında bir kuyu açarlar. Rıza, böyle verimli toprakların değerlendirilmesi gerektiğini düşündüğü için, köylüye bağın içine bostan tohumu ektirir.

Bağları ekeli bir sene olmuş ve bağların yaprakları iyice çıkmıştır. Kır Abbas yaprak toplayıp, dolma yaptırmak için eve götürür. Evdekilerin değişik bir yemek tatmalarını ister. Bunu gören köyün kadınları da yaprak toplamaya başlarlar. Yaprakların tükeneceğini anlayınca yaprak toplamak yasaklanır. Kır Abbas bağların güvenliğini sağlamak için bağda bekçi olmaya karar verir. Kır Abbas gece gündüz bağı gözetleyecektir.

Kır Abbas bağda dolaşırken torunu Haydar geldi ve dedesine bir torunu olduğunu söyler. Abbas çok sevinir. Bostandan bir kelek kavun koparıp annesine götürmesi için Haydar’a verir. Kaplumbağa yuvasına gidip yavru bir kaplumbağa alır. İçi iyice temizlensin diye onu karınca yuvasına koyar.

Kavun, karpuz olur ve toplanma zamanları gelir. Bunun üzerine Kır Abbas bütün köylüyü bostanı toplamaları için çağırır. Hayatlarında ilk defa bostan toplayacak olan köylü, heyecandan kolay kolay bostana giremez. Rıza’ya ve Kır Abbas’a çok teşekkür edip bostanı toplarlar.

Abbas kaplumbağayı karınca yuvasının üzerinden alıp içini iyice temizler ve torununu görmek için eve gider. Torununa, kaplumbağa kabuğunu hediye olarak verir ve torunu, bağların yeşermesi zamanında doğduğu için adını Yeşer koyar.

Bağları ekeli tam beş yıl olmuştur. Abbas altı ay bağda, diğer altı ay da evinde kalır. Üzümler iyice olmuş köye bir renk gelmiştir. Kaplumbağalar bağa üşüşürler.

Artık beklenen gün gelir. Harmanlar da kaldırıldıktan sonra üzümler toplanacaktır. Abbas köylüye iyice yıkanmalarını, traş olmalarını ve temiz giyinmelerini söyler. Muhtardan bir günlüğüne yetkilerini kendisine vermesini ister. Sabah, Abbas erkenden kalkar ve paşa gibi giyinir. Muhtarın atı süslenir. Abbas dokuz genç çağırtıp bunların yedi tanesine silah verdi ve öteki ikisinin de kendisine yardım etmelerini söyler. Abbas, atın üzerinde Rıza, Battal ve iki genç yanında köy meydanına gider. Köylü onları o halde görünce çok şaşırır. Hep birlikte eğlenerek bağa giderler. Bağın önünde yedi genç ellerinde silahlarla önlerini keser. Yedi tane kız istediklerini söylerler. Yedi tane kız seçilip onlara verilir. Bütün köylü yemekler yer ve gençler karşılıklı şarkı söyleyip dans ederler. Öğleye doğru bağa girip üzümleri toplarlar.

Kır Abbas bütün köylüyü yanına çağırır. Törelerinde ilk hasadın, saçı yapılacağını, kağnılardaki üzümleri evlerine götürüp, sepetlerdeki üzümleri alıp köy meydanına gelmelerini söyler. Hep beraber yüzbir diye bilinen kavşağa inerler. Otobüsleri taksileri durdurup üzüm ikram ederler. Köylerini ve geleneklerini tanıtırlar. Son otobüs ile Hamdi Bey de gelir. Onları böyle görünce çok sevinir.

Her ev üzüm pekmeziyle dolmuştur artık. Her yıl koç katımı için köylü yaylaya çıkar. Orada hem koç katımı, hem de piknik yaparlar. Yine bir gün koç katımından dönerken gökten sarı bir şey düştüğünü görürler. Yanına yaklaşmaktan korkarlar. Sadece Kır Abbas gelebilir yanına. Sarı şey, bir metaldir. Bazıları bunun şeytanın gönderdiği bir alet olduğunu, bazıları düşman ülkelerin bu işi yaptığını, bazıları da bu aletin hükümete ait olduğunu ve ona hiçbir zarar vermemeleri gerektiğini söyler. Sonunda bu cihazın hükümete ait olduğuna karar verirler. Fakat, hükümetin kendilerine kızmasından çok korkarlar. Ertesi gün köye bir jeep gelir. Köylü bu gelenlerin cihaz için geldiklerini düşünüp çok korkar. Gelenler tapu memurlarıdır. Köyün arazisini ölçmek için gelmişlerdir. Köylü onlara cihazı gösterir. Cihazın meteoroloji cihazı olduğunu ve en yakın karakola götürülmesi gerektiğini söylerler. Köylünün içi rahatlar. Tapu memurları tüm arazileri ölçer. Sıra Purluk’a gelir. Köylü sonucun nereye gideceğini bilmeden, “Bu arazi kimseye ait değil, daha önce burayı otlak olarak kullanıyorduk. Hep beraber çalışıp burayı bu hale getirdik. Hem de kendi başımıza, hükümetten hiç yardım almadan yaptık bunları, ” der. Purluk kayda, devlet malı olarak geçirilir.

Aradan bir yıl geçer. Üzümler olgunlaşmaya başlar. Yeşer iyice büyümüş, koşup oynar hale gelmiştir. Kır Abbas eve gittiğinde Yeser’in ateşler içinde yandığını görür. Abbas’ın hanımı Cennet çocuğa nazar değdiğini ve su verilmemesi gerektiğini düşünmektedir. Kır Abbas güneşte yanmış birisine su verilmesi gerektiğini iyi bilir. Yeşer’in bakımını üstlenir. Yeşer iyileşene kadar başında durur.

Köye bir memur gelip Purluk arazisinin devlete ait olduğunu ve köylünün orayı boşaltması gerektiğini söyler.

Abbas haklarını aramak için kasabaya gider. Kaymakamlıkta, tahriratçıya bir dilekçe yazar. Tahriratçı, cevabın sonra geleceğini söyleyince, Abbas biçare köyüne döner. Köylüye, “Bağımızı elimizden aldılar, ” der.

Başka bir gün tahriratçı, muhtar ve azaları çağırtıp bağların köylüde kalması için dönüm başı üç yüz otuz lira ister. Muhtar köye dönüp köylüye durumu anlatır. Son çare olarak Rıza, Hamdi Bey’le beraber kasabaya gider fakat, hiçbir olumlu sonuç alamaz. Köylü artık bağlardan vazgeçmiştir. Devlete saygısı kalmamıştır.

Abbas köylüyü çağırır. Hep birlikte üzümleri son kez toplarlar. Hayvanları bağa sokup her şeyi yedirirler ve sonunda karakolluk olurlar.

Abbas, “Çocuklara her şeyi belleteceğim, biz yanıldık siz yanılmayın diyeceğim, ” der.

 
Toplam blog
: 425
: 3089
Kayıt tarihi
: 06.12.06
 
 

Gazi Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü, Eğitim Yönetimi, Teftişi, Planlaması ve Ekonomisi..