Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Şubat '09

 
Kategori
Deneme
 

Kaptan berber

Kaptan berber
 

HATIRLIYORUM

Çocukluğumdaki yoksulluğumuzu hatırlıyorum.

Babamın tek maaşıyla kendisi dahil altı kişiyi bir sonraki güne karnı tok sırtı pek ulaştırabilmek için, anlamını o zamanlar öğrendiğim fazla mesai’lerinin birinden dönüp diğerine gittiği günlerin yoksulluğunu,

Kimbilir kaç kez tamircinin örsünde çekiçlenen, yamalı ve ökçesi pençeli ayakkabımın ilk sahibinin hangi kuzenim olduğuna aldırmadığım günlerimi,

Burnu hafifçe delik olan ayakkabım yüzünden, Allahım inşallah bugün yağmur yağmaz diyerek yüce Rabbimin, beni, yağmura daha fazla ihtiyaç duyan çiftiye yeğlemesini umarak ettiğim dualarımı,

Bayram önceleri okuldaki tüm yoksul çocuklarla birlikte arka arkaya dizilerek bizlere verilecek yeni elbise ve ayakkabıları almak için bir yerlere doğru heyecanla yürüdüğümüzü ve bu ayakkabı ve elbisenin bayram sabahına kadar kaç gün yatağımın başucunda sabırsızca beklediğini de. Bayram günlerinde el öpmeye giderken sokakta gördüğüm bazı çocuklarla giydiğim elbise ve ayakkabının neden tıpa tıp aynı desende olduğuna aldırmadan yürüdüğüm günleri,

Televizyon denen kutunun yaşamımıza daha girmediği zamanları ve girdikten sonra bizleri ne kadar çok değiştirmiş olduğunu,

Mahallemizdeki sayısı oldukça bol olan kahvehanelerden birinde Milli takımımızın futbol maçlarından birini babamın kucağında oturarak seyrettiğim doksan dakikayı ve kahve sahibinin, epey pahalı olan televizyonun masrafını bir gecede çıkarmak istercesine çayı biten babaların çaylarını, meyveli gazozları biten çocukların gazozlarını tazelemek için koşuşturken kaç tane gol yediğimizin farkında bile olmayışını,

Sonra, durumları iyi olan bazı komşu ve akrabalarımızın tek tek televizyon almaya başladıklarını ve onlara ziyaretlerimizin sıklığının nedenlerini de,

Ne yazık ki, tüm evler televizyonlandıktan sonra kimsenin birbirine ayıracak zamanının kalmadığını, ve insanların dünyaya bakış açılarının, oturdukları yerle televizyon kutusunun bulunduğu yere olan açıdan ibaret olduğunu da,

Evimize televizyonun girdiği günü ve sonrasını,

Haftada sadece iki gün yayın yapan TRT kanalının yayına başlayacağı saatten çok önce televizyonun başına geçip, İstiklal Marşı’mızın bir an önce başlayıp bir an önce bitmesini ve sıranın hemen çizgi filme geçmesini sabırsızlıkla beklediğimiz günleri,

İstiklal Marşı’mızla başlayıp yine İstiklal Marşı’mızla biten yayınlarda, Demirel ve Ecevit adından sonra en çok duyduğum isimlerin Jülide Gülizar ve Tuna Huş adlı emektar spikerler olduğunu da,

Babamın bizlere aldığı kırmızı renkli Bisan marka bisikleti, ama diğer abilerimden küçük olduğum için binme sırasının bir türlü bana gelmediği günleri de,

Dedemin tren garından faytonla evimizin kapısına gelişini ve içinde meyve, sebze dolu torba ve sepetleri eve taşırken nefes nefese kaldığım günleri ve beni bir yetişkin gibi karşısına alıp savaş anılarını anlatırken içmiş olduğumuz fincan fincan kahveleri de,

Karaborsalı günlerimizi. Belediye otobüslerine bir an önce binebilmek için saygısızca itişip kakışan insanların, bir paket çay ya da Sana yağı almak için medeni bir şekilde saatlerce kuyrukta bekledikleri günleri,

Hayatımızı elektrik kesintilerine göre ayarladığımız günleri. Ortaokuldayken hep son ders zili çaldıktan sonra kesilen elektrik nedeniyle her öğrencinin defter, kitap, kalem kutusunun yanında bir de el feneri taşımak zorunda kaldığı geceleri,

Yine karaborsalı günlerimizde bulmakta zorluk çektiğimiz Aygaz’lara taktığımız lambanın ışığının elektrik lambası kadar aydınlık verdiği ama televizyonların elektrik kesintileri nedeniyle neden Aygazla çalışanının daha piyasalara çıkmadığını merak ettiğimiz zamanları,

Soğuk kış günlerinde mahalle muhtarının bize gönderdiği bir ton kömürü ailece tenekelerle içeri taşıdığımız günleri. Kış ortasında bitiveren kömür nedeniyle, çok sevdiğim çizgi filmleri battaniye altında titreyerek seyrettiğim günleri de,

Annemin, ev bütçesine katkı amacıyla gece gündüz dantel ördüğünü ve parmağına doladığı ipliklerin tığ ile buluşmasıyla çıkardığı sesleri de,

Mahallemizdeki ‘kaptan’ lakaplı berberi. Saçımı benim isteğime göre değil de, babamın isteğine göre kestikten sonra söylediği, ‘’sağdan yürü de Türkan Şoray görmesin’’ lafını da,

İlk aşkımı. Gecenin ortasında, karanlıkta gözlerimi tavanda bir yerlere odaklayarak sabah ezanına kadar onun yüzünü, gözlerini, yürüyüşünü ve bana gülümseyişini uykuya tercih etttiğim için okula uykulu gözlerle gidişimi,

Sınıfta oturmak üzereyken sandalyesini altından çektiğim için yere düşen arkadaşım Taner’i ve bu nedenle ilkokul öğretmenimden yediğim tokadın yüzümde bıraktığı ateşi ve kızarıklığı. Bu iki kişinin de değişik zamanlarda ölüm haberlerini aldığım andaki üzüntümü de,


Yaz aylarına denk gelen oruçlu günlerimi. Sebzeci Bülent abinin, sabahın 9’unda ‘çoğu gitti azı kaldı’ diyerek iftara sadece onbir saat kaldığını müjdelediği mübarek günleri,

Çocukluğumdaki anarşiyi. Çocuklukları birlikte geçen gençlerin sağ sol teranesiyle birbirlerine duydukları öfkenin boyutlarını ve 13 Eylül’de bir bıçak gibi biten terörü bitirenlerin başlatanlarla aynı olduğunu akıllarına dahi getirmemiş kişileri,

Hatırlıyorum. Hatırlıyorum. Hatırlıyorum.

Ve gurbette kırk yıl sonra bugün, çocukluğumu hatırlıyorum. Gurbette insanın hatırlamaya o kadar çok zamanı oluyor ki.

Ben, çocukluğumdaki yoksulluğumu hatırlıyorum.

Ben, çocukluğumdaki yoksulluğun benim mutlu olmamı engelleyemediğini görünce

Çocukluğumdaki yoksulluğumu, şu anki varlıklı halime tercih ediyorum.

Şimdi olan şeylerimi değil, o zaman olmayan şeylerimi hatırlıyorum.

Herşeyleri olduğunu zanneden çocuklarımın kırk yıl sonra hatırlayıp da mutlu olabilecekleri şeylerin neler olabileceğini merak ediyorum.

Onların, kömürle ısınan sobalı evlerde anıları hiç olmayacak,

Onlar, okula giderken el fenerini çantalarına koymaya gerek duymayacak,

Onlar, mum ışığını sadece doğum günlerindeki pastanın üzerinde görecek,

Onlar, bisiklete binebilmek için kardeşlerinin dönüşünü sabırsızlıkla beklemeyecek,

Onların annesi, örgüyü sadece bir hobi olarak örecek

Onların çorapları yağmurlu günlerde hep kuru kalacak

Onlar patlak bir topun arkasında gol atmak için koşturmayacak

Bunlar benim hatırlayabildiklerim. Hepimizin geçmişinde önemsiz zannedip de hatırlamak istemediğimiz şeyler vardır. Bence siz de fırsat buldukça geçmişinize doğru seyahatlere çıkınız. Bu seyahatlerin birinde buluşmak üzere.

 
Toplam blog
: 7
: 497
Kayıt tarihi
: 27.01.09
 
 

1965 yılında Eskişehir'de doğdum. İlkokuldan üniversiteye dek tüm okul hayatım Eskişehir'de geçti. H..