Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Nisan '10

 
Kategori
Dünya Şehirleri
 

Kara göründü; San Juan!...

Kara göründü; San Juan!...
 

san juan


Rotam beni geçtiğimiz Mart ayınında Orta Amerika’ya, Atlas Okyanusu ile Karayip Denizi arasında kalan cennet ülke Puerto Rico’ ya getirdi. Lacivert ve dalgalı okyanusta 2 günlük yolculuk sonrası Başkent San Juan’ nın limanına doğru süzülüyoruz.


Adanın bu cephesi her ne kadar fakir mahalleler olarak bilinse de deklanşörüne basmaya hazır bir fotoğrafçı için oldukça zengindir. Zaten yoruma hacet bırakmayan Puerto Rico, ismini İspanyol’ca da zengin liman anlamına gelen Estado Libre Asociado de Puerto Rico’ dan almıştır.

Puerto Rico, Büyük Antillerin en küçük adası olup hemen yanı başında bulunan Mona, Vieques, Culebra gibi adacıklardan oluşur. Mona adası çok esrarengiz ve insanların sürekli kaldığı bir ada değil. Belki bir başka gezide de oranın bu esrarengizliğine dâhil olmak çok hoş olacak. Özel izinle çıkılan adayı sadece doğa gezginlerinin gezmesi bundan olsa gerek.

Karaya ayak bastığım an itibariyle adanın en güçlü sesi olarak bilinen Jose Rivera’ yla aynı tarzda müzik yapan bir grup tarafından karşılanıyorum. Enstrümanların hiç biri daha önce gördüklerime benzemiyor. Müzik büyüleyici, bir iki parça dinleyip öyle devam ediyorum yoluma.

Limanda ilerlerken istisnasız herkesin çok güzel ve şık olması dikkatten kaçmıyor. Puerto Rico yakın geçmişte dünya güzellik yarışmalarında dört birincilik kazandığı gibi her sene dereceye girmeyi de başarması ve Porto Rico' lu güzel Zuleyka Mendoza dünyanın en güzel kadınları arasında olması da boşuna değil. Ada güzelliğe ayrı bir önem veriyor ve güzellik yarışmaları çok ciddiye alıyor.

Adaya böyle ılıman bir mevsimde geldiğimiz için ayrıca şanslıyım zira adanın iklimi tropik. Yazları hava çok sıcak, kışları ise ılıman geçiyor. Yaz ve son bahar ayları ‘’yerel maarif takviminde’’ fırtına mevsimi olarak adlandırılıyor. El Yunque adı verilen bir yağmur ormanının olması ve göremeyecek olmam üzüntü kaynağım oluyor.

Baobap ağaçlarının gölgesinde İspanyol mimarisinin tipik örnekleriyle dolu, renk renk ve çiçeklerle bezenmiş ahşap balkonları altından ve daracık parke yollarında kaleye doğru ilerlerken size biraz adanın geçmişinden de bahsedeyim.

Aslında Kolombun Amerika Kıtasına yaptığı ikinci seferde ilk karaya ayak bastığı yer burasıdır. Her Karayip adası bu durumu kendilerine doğru yontsa da belgeleriyle incelendiğinde o ada Puerto Rico’ dur. Bu sayede İspanyol yönetimi altına girmiş, daha sonra Hollanda ve İngiltere gibi ülkeler tarafından işgal edilmek istenmiştir. Ama bu işgal denemeleri her seferinde İspanyol askerleri tarafından engellenmiştir. 1898 İspanyol - Amerikan savaşı sonunda Amerikan himayesi altına girmiştir. Ayrıca 1940 yılı itibariyle Amerikan kongresi Puerto Rico yerlilerine Amerikan vatandaşlığı hakkini vermiştir. Yukarıda size her ne kadar San Juan’ ın başkent olduğunu söylemiş olsam ve ABD ye katılma kararı referandumda çıkmamış olsada gerçek başkent Washington’ dur. Yerli halk ABD pasaportuna sahiptir ve dolar ile alışveriş yapılmaktadır.

Bir süre yürüdükten sonra artık kale göründü. Kaleye giden yol artık yemyeşil bir ova. Herkes gibi bende sandaletlerimi çıkarıp çantama koydum. Günlerdir denizde olduğum dan temas edemediğim toprak bana çok iyi geldi. On dakikalık çıplak ayak bir yürüyüşle nihayet kaledeyim. Girişinde edindiğim gezi kitapçığında adının San Cristobal olduğunu öğrendiğim bu kale 1634 de yapılmaya başlanmış. Sıkı durun kale tam 150 yılda yapılabilmiş. Yinede 18. yüzyılın önemli yapıtları arasına girebilmiş.

Gözetleme kulelerine çıktığımda manzara nefis, okyanus, sahiller, hem de eski San Juan görünüyor. Kalenin en güzel noktalarını artık kuş bakışı görüyorum. Hemen yanı başımızda bulunan kırmızı kubbeli yapının ne olduğunu ve bahçesinde nelerin olduğu çok merak ediyorum. Kitapçığım bana oranın bir mezarlık ve mezarlığın kilisesi olduğunu söylüyor. Konumuna hayran kalıyorum. Kalmak istiyorum ama bu seferlik fotoğraflamakla yetiniyorum.

Dönüş yolumu eski San Juanın bir başka yolundan yapıyorum. Old Town şehrin eski yapılarının korunduğu turistik merkezde güzel cafeler, lokantalar ve barlar mevcut. Hatta bir tane Türk lokantası bile var.

Artık bir şeyler içmeyi hak ettim sanırım. Kendimi ödüllendiriyorum. Meydanın en güzel yerindeki cafede hem oturacağım hem de romumu Kolombun heykeline doğru kaldırıp onun şerefine içeceğim. (Kolombun heykelinin konusu çok enteresan Kolomb yanında İspanya’ ya götürdüğü yerlileri kralın huzuruna çıkartmış)

Romu buralarda mango ile içmek pek makbul. Benim aklım papaya crush’ da olduğundan önce mangoyla sonrada papaya ile denedim. İnsanların neden bu kadar mutlu olduğuna şaşmamak lazım. Çünkü hayatlarında rom var. Güzel şişelerde birçok farklı Rom bulursunuz buralarda. Şeker kamışından yapılan bu içkinin en tanınmış markası biliyorsunuz ki Bacardi.

Limana inip artık akşama ve geceye hazırlanmalıyım. Çiçekli gömleğimi mi giymeliyim. Yoksa daha şık bir şeyler mi? Puerto Rico akşamlarında ne yapılır? Bende merak ediyorum? Bir başka yazıda tekrar paylaşmak dileğiyle…

Gezmek flört gibi, kalıp buraları sevebilirim. Ama gitmem gerek. Yaşanacak çok şey var..

Hoşçakalın

Necati Ekmekçioğlu

 
Toplam blog
: 20
: 2758
Kayıt tarihi
: 09.04.10
 
 

Necati Ekmekçioğlu 1967'de Ankara' da Yenişehir'de Konur Sokakta doğdu. Şimdilerde de Ankara' da ..