Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Ocak '15

 
Kategori
TV Programları
 

Kara Para Aşk başarısı ile ülke sınırlarını aşarken dağınık senaryosu sevenlerini üzüyor

Kara Para Aşk başarısı ile ülke sınırlarını aşarken dağınık senaryosu sevenlerini üzüyor
 

Bir yılı daha geride bıraktık. Hatta ilk 10 sayfasını kopardık bile takvim yapraklarından.

Geriye dönüp baktığımızda 2014 yılı dizi sektörü açısından pek iç açıcı bir yıl olmamış.

75 dizi yayından kaldırılmış. Bunların nedenlerini sıralamayacağım elbet pek çok kez dile getirdik yazılarımızda. Ama teknik nedenlerin yanına şunu da eklemek gerek diye düşünüyorum “Yeni Türkiye” dayatması, panelin yanlış okunması sektörün içindeki heyecanı, coşkuyu aldı, azar azar tüketti. Hal böyle olunca da tekrara düştü her şey ortaya tatsız tuzsuz işler sürüldü.

Ne versek izlerler seyirci algısıyla sürelim gitsin işler.

İşte o işlerden biri de maalesef ki Kara Para Aşk dizisi oldu.

Oysaki başlarken oldukça büyük sükse yapmış Muhteşem Yüzyıl akşamında yayınlanmasına rağmen ilk üçün içinde hatırı sayılır varlık göstermişti.

AB kategorisinde ise birinciliği bırakmıyordu bu yılın başlarında.

Şimdiyse her hafta kan kaybı yaşıyor.

Üstelik birçok başarıya imza atmışken. Ortadoğu’da 22 ülkede aynı anda yayınlanan dizi, Yunanistan’da izlenme rekorları kırarken şimdi Arnavutluk’un en önemli televizyon kanalında yayınlanacak.

Öte yandan sektörün en prestijli ödüllerinden biri olarak görülen Radyo Televizyon Gazetecileri Derneği ( RTGD ) 2014 Medya Oscarları ödüllerinde “Yılın TV Dizisi” seçildi. 2015 Mart ayında yapılacak ödül töreninde “Kara Para Aşk” dizisindeki rolüyle de “Yılın Kadın Oyuncusu” olarak Tuba Büyüküstün ödüle layık görüldü.

Tüm bunlar olurken diziyse dökülen senaryosuyla ekranda tutunmaya çalışıyor.

Dizi arenasında insanlar iş tutturmanın derdinde büyük çaba harcarken tutmuş bir işin bu denli kan kaybetmesi yapımı ve senaristlerini ne kadar ilgilendiriyor bilinmez ama sevenlerini fazlasıyla ilgilendirmişe benziyor.

Onlar kendi gözlemledikleri eksiklikleri, şikayetleri her platformda dile getiriyorlar.

İşte bu sebeple Kara Para Aşk dizisi gündemimde olmamasına rağmen sevenlerinden gelen yoğun istek ve şikayetleri göz ardı edemedim ve yılın ilk yazısını Kara Para Aşk dizisine ayırdım.

Onlar şikayetlerini sadece bizlere değil aynı zamanda yapım şirketine gönderdikleri e-maillerle de iletiyorlar. Hatta bunun için upuzun metinlerle düşüncelerini dile getirmişler. Amaçları dizilerinin eski günlerine ulaşması, aynı tadı yakalaması. Sadece zamanı doldurmak için yazılan sahnelerle boş bir içerik izlememek dertleri. Engin Akyürek ve Tuba Büyüküstün ikilisinin yakaladığı uyumun kıymetinin bilinmesi, karşılığını dizide de görmek. Yazdıkları o metine de yer vereceğim ama önce dizinin şu anki halini değerlendirelim istiyorum.

Başrollerini Engin Akyürek ve Tuba Büyüküstün’ün paylaştığı öyküsü ve senaryosu Sema Ergenekon ve Eylem Canpolat’a ait olan yönetmenliğini ise Ahmet Katıksız’ın yaptığı Ay Yapım imzalı dizi bilindiği üzere geçen sezon mart ayında yayına girmişti.

Hatta iddialar bu yıl Muhteşem Yüzyıl’ın yerini alacağı yönündeydi. Oysa ben dizi başlamadan yazdığım ilkyazımda da dizinin her iki kategoriyi almasının zor olacağını dile getirmiştim.

Her ne kadar bu düşüşü yeni başlayan TRT’nin Diriliş dizisine bağlasalar da ben öyle olduğunu düşünmüyorum. O zaman Muhteşem Yüzyıl karşısında hiç şansı olmaması gerekirdi dizinin. Ki geçen yıl üçüncü bölümüyle hem AB’de hem Totel’de 2’cilik koltuğuna oturmuş uzun bir sürede bunu korumuştu dizi. Yani varsayım Diriliş’in başlamasından önce bozulmuş Diriliş’in gelmesiyse sebep değil sonuç olmuştur.

Bugün gelinen yerde haklı olduğum ortaya çıkıyor hiç haklı olmak istemesem de. Bu öngörüde bulunmamın en büyük sebebi hikayenin dar bir çerçeveye oturtulmuş olmasını görmem ve senaristlerin kalemini iyi tanımamdı.

Evet, ortaya bir polisiye dizi sürülmüştü içine aşk harmanlanarak. Ama ortada bir polisiyeden söz etmek bu sezon birkaç bölümü saymazsak neredeyse imkansız.

Şu anki hale Foto-roman polisiyesi desek pekte abartmış olmayız. Bugüne kadar Sema Ergenekon ve Eylem Canpolat işlerine baktığımızda genel itibariyle Brezilya dizileri mantığının içine sıkışan işler görürüz. Az biraz da Yeşilçam klişeleri.

Evet, izlenme rekorları kıran işlere imza atıyorlar, aşkı güzel harmanlıyorlar, ana hikaye konusunda da başarılılar ama her iş kendi içinde Brezilya dizi matematiğini kaldırır.

Yani ana konunuz bir cinayet ve bununla yolları kesişmiş iki kişi ise Brezilya entrikaları ve Yeşilçam klişeleri o dizinin içinde sırıtır ve ortaya bugünkü Kara Para Aşk hali çıkar. Bu da diziyi üzgünüm basitleştirir.

Zaman zaman ilk sezon diziyi yazanlarla bu sezon diziyi yazanlar farklı kalemler mi ikilemine düşüyorum. Sanki Lale Devri dizisinde gereksiz entrikaları harmanlayan kalemler burada da yazıyormuş gibi.

Örnek Ömer karakterinin eski nişanlısının annesi ve kız kardeşinin Ömer’in evinde yaşaması durumu. Lale Devri’nde de Çınar karakterinin baldızı Yeşim ve ailesi cümbür cemaat Çınar’ın evindeydi. Geniş aile modeli. Üstelik buradaki aile ise hiç susmuyor gerekli gereksiz her yerden çıkıyor. Sibel de Sibel zılgıtlarıyla.

O yetmezmiş gibi hangi zamana ait olduğunu mantıksal olarak oturtamadığımız başka bir eski nişanlı getirildi. “İpek”. Onu da yakında Ömer’in evine yerleşmiş görürsek Lale Devri’nden aşina olduğumuz için şaşırmayacağız açıkçası.

Oysa ilk sezonda işimiz elmaslardı şimdiyse derdimiz Ömer’in ex nişanlıları ha bir de babası Ömer mi acaba sorusuyla gelen bir çocuk.

Çınar’ın çocuğunun baldızdan olduğunu biliyorduk Ömer’inkinden şüpheliyiz.

Genel anlamda baktığımızda Sema Ergenekon ve Eylem Canpolat işlerine ilk bölümlerde ki tat zaman içinde yok oluyor. Her başladıkları işin başında kalemleri iyi çalışan bu ikilinin sonra ne oluyorsa bir anda kendi yazdıkları sıfırlanıp vasata düşüyor işleri. Arada bir iyi, çokça kötü bilindik entrikalar dolu bölümler çıkıyor.

İyi bölümleri ve başlangıcı izleyince kötü kısımları bu ikili mi yazıyor sorusunu sormadan edemiyoruz haliyle. Lale Devri örneğini özellikle verme nedenimde dizi ekseninden kaydığında bu ikilinin kalemlerinin yanına başka kalemler dahil olmuştu. Ve yine aynı matematik. Sanki şimdide o kalemler varmış gibi. Dizide ki kopukluklar, bir bölümün diğer bölümle örtüşmemesi vs. Kolay değil aynı anda iki dizi çıkarmak elbette ki yetişmeyen yerde yeni kalemlere ihtiyaç duyulacaktır. Ki öyleyse eğer keşke entrika yerine polisiye ayağına hakim olan kalemler dahil olsaymış demeden edemiyorum.

Tüm bu boşluk ve olumsuzluklar içinde dizi kan kaybettikçe diziye yeni karakterler dahil edilerek farklı hikayelerle zenginlik katmak istendi.

Önce diziye Sami amir dahil olmuş istenilen randıman alınmayınca inandırıcı olmayan bir sebeple çıkarılmıştı. Oysa Sami amir Ömer ile Elif’i ayırmak yerine polisiye kısmını güçlendirecek bir karakter olarak kullanılsaydı çok daha iyi sonuç alınırdı. Nitekim Metin’e yapılan operasyon ve sonrası reytinglerde yükseliş elde edilmiş doyurucu bir bölüm çıkmıştı ortaya.

Sami amirin Elif ile Ömer ayağındaki duruşundan izleyici rahatsız olunca bir anda sırf Elif’i kara para işinden aklanması için getirilmiş bir Sami amire dönüştürüldü ve hop güle güle.

Şimdiyse Nedret hala karakteriyle Işıl Yücesoy ve İpek karakteriyle de Öykü Karayel dahil oldular diziye.

Nedret halanın kibirli tavrı ve Hüseyin ile işbirliği yapması kızların dediği gibi Nefret hala yapmaz halamızı umarım. Ben Nedret halanın Hüseyin cephesindeki durumu çözme derdinde olduğunu düşünüyorum umarım entrikacı halaya çevrilmez karakter Yer Gök Aşk’ın Hamiyet’i gibi olmaz.  Örnekliyorum çünkü dizi aynı kalemlerden çıkmıştı.

Ki Işıl Yücesoy diziye renk getirmişken, Hüseyin ile kavgaları işbirliğinden daha keyifle izlenirken bu hataya düşülürse yaratılmak istenen çatışmayı da sıfırlarlar. Biri Hüseyin’in canını okumalı o da Nedret hala.

Öykü Karayel’in İpek karakteriyle diziye dahil edilmesine gelirsek eski nişanlı olarak gelmesi bir de çocuğuyla gelmesi tam bir fiyasko.

Ömer’in Sibel aşkı, bekaret raporu yüzünden yeri göğü inletmesi, zaman zaman Sibel için Elif’i kırması hepsi yalanmış. Kısaca baştan izlediğimiz Ömer yalan oluyor. Bu adam ha-babam nişanlanmış nerdeyse kundakta beşik kertmesi yapmış dedirtecek halde.

Sırf çatışma yaratmak için sürekli her dizilerinde ikinci kadın o da yetmedi üçüncü kadın arayışlarına gidilmesi klişesinden ne zaman vazgeçilecek? Bu işin verimliliğini artırmıyor aksine o işe gölge düşürüyor.

Asmalı Konak’ın reyting rekorları kırmasının altında yatan şey ailenin sağlamlığı idi. Seymen ve Bahar aşkının inandırıcılığı onları ayıran eski aşklara ihtiyaç duyulmamasıydı. “Zorluklar olmadan yaşanan aşktan hayır gelmez.” “Aşkların sınanması gerek”. Mantığı ile dizi yapılıyor ve bu mantığa göre de ya bir çocukla sınıyorlar ya da yanlış anlamalarla. Hüseyin’in Nedret halaya söylediği gibi “ Gazozlarına ilaç mı atalım” devri geçince bu yöntem kullanılıyor. Ama evlilik içinde de istenilse aşk sınanır aşk anlatılır ki bu çocukların aşkları Hüseyin’in katil olduğu ortaya çıktığında fazlaca sınanacakken eski sevgili bir de muamma çocuklu meseleye hiç gerek yok. Henüz çocuk meselesine girilmemişken umarım hiç dokunulmaz.

Ha evlilik içinde aşk anlatılmaz diyorlarsa illa dönüp Meral Okay’ın yazdığı işlere baksınlar derim ben de.

Zaten aşkı en güzel anlatan kalem rahmetli Meral Okay idi. Nur içinde uyusun. O gitti aşk öksüz kaldı sanki. Bakınız Hürrem Kanuni aşkına, bakınız Seymen Bahar aşkına. Ve tabiî ki tek başına iliklerine kadar Narin aşkı yaşayan Mustafa Bulut. Uzaktan bile aşkı anlatan kalemdi Okay. Yani aşkı anlatmak, hissettirmek için ergen romantizmine gerek yok. Çatışma yaratmak, sınamak için de ikinci üçüncü kadına gerek yok.

Oysa İpek uçuk kaçık bir polis olarak bağımsız bir şekilde ekibe dahil olup Ömer’in canını okusaydı çok daha inandırıcı olurdu. Üstelik Öykü çok iyi bir oyuncu böyle bir karakterle dahil olması sevenlerini de üzmüş. Eski sevgili olduğunu bilmek polis kimliğini de gölgeliyor, inandırıcılığını yok ediyor. Umarım çocuk meselesi Ömer’e bağlanıp iyice dibe çekilmez dizi. Bir de Ömer’in kol meselesi var ki bu gelişmelerle o da kolu gibi askıya alındı. Madem askıya alınacaktı neden işlendi pek çok anlamadığımız unutulan es geçilen durumlar gibi.

Bir durumda Ömer’in eski sevgili meselesini Elif’ten gizlemesi durumudur ki daha çok Elif’in kara para olayını Ömer’den gizleyişiyle eşitlemek niyetiyle yapıldığını düşünüyorum ama öğrenme şekli de, gizleyiş şekli de profesyonel senaristlere yakışmayacak kadar vasata düşmüş. Kaldı ki Hüseyin meselesi yeterince gizlenecek bir durum ve Elif’in kara para meselesiyle eşit. İpek ise mesele olarak gizlenilesi bir durum değildi.

Ömer karakterine hayat veren Engin Akyürek şimdiye kadar böyle yavan, matematiği bilindik bir senaryo da oynamadığı için hayranlarını doyurmuyor bu iş. Doğrusu beni de. Oynadığı işlerin neredeyse hepsi toplumun kanayan yaralarına dokunan işlerdi. Oynadığı karakterler de onun oyunculuğu ile bütünleştiği için doyurucuydu. Kaygan karakterler ve işler değildi. Böylesine özel bir oyuncuyu sıradanlaştırmak da oyuncuya haksızlık. Oyun gücünü kullanabileceği pek çok sahne yazılabilecekken, üstelik bu kalemlerin öyle bir yeteneği de varken neden kullanmıyorlar anlamakta zorluk çekiyorum.

Gerçi anlamadığım sadece senaristler değil. Pencere köşelerinden manken fantezisi yapanların yıkılmış hayallerine gözlük numarası aramalarını da anlamıyorum. Neden mi bahsediyorum?

Kendi yaptıkları anket sonuçlarından memnun kalmayanlardan tabi.  Yıllardır tık uğruna, izlenirlik uğruna pek çok magazin medyası anketler düzenlerler. Fan ağırlıklı bu işleri ciddiyetsiz bulduğum için sonuçlarını da önemsemem. Bu yıl bir televizyon kanalının magazin ağırlıklı programlarından biri böyle bir anket düzenlemiş. Ankette Engin Akyürek açık ara birinci olunca program sunucularından manken sever eski Yeşilçam oyuncumuz “bence oy verenler gözlük taksın” şeklinde bir yorumla kendi düzenledikleri yarışmanın sonuçlarını beğenmediğini açıkça dile getirerek potun en büyüğünü kırmıştır.

Doğal tabi beğenmemesi çünkü Engin Akyürek baklavalarıyla ünlü olan oyuncular kategorisinden oyuncu olmamıştır. Yatak odasının penceresine de bazı mankenler gibi komşu olmadığı için seyirlik vermemiştir. Program yorumcusunun Yeşilçam’da oynadığı işleri yeni nesil hatırlamaz ama biz hatırlıyoruz 90-60-90 vücut ölçülerini sergilemek için bikini yarışı havuz endamı sergileyen 3’cü sınıf senaryolar da oynadıkları için haliyle oyunculuğun yakışıklık ve güzellikten ibaret olduğunu düşünüyorlar. Haliyle de manken oyuncular sadece yakışıklıdır ve iyidir algıları var. Engin Akyürek’in oynadığı işler bünyelerine büyük geldiği için de algılamakta zorluk çekiyorlar. Hoş Engin’e yakışıklı değil demek için de fanların değil yorumcunun gözlüğe ihtiyacı var diyeceğim. Kara yağız bir delikanlı daha ne olsun baklava börek yerine o oyunculuk sevdası ekmiş yüreğine. Onun oyunculuğunun özel olduğunu bilen biliyor tıpkı Tuba Büyüküstün gibi Engin Akyürek fobisi taşıyanlar da onun oyunculuğuna laf edemeyince endamına ediyorlar. Tuba’nın güzelliğine laf edemeyenlerin oyunculuğuna laf ettiği gibi.

Ama Akyürek’le bu kadar derdi olmalarını yine de anlamıyorum işte. Senaristlerimizin doyurucu, iyi sahneler yazmadığını anlayamadığım gibi.

Başlarken bu dizi de doyurucuydu aslında, ben de keyif alarak izliyordum ama gelinen yerde son sahnelerde açıyorum artık diziyi.

Zaten hafta içi neredeyse dört fragmanla bölümü veriyorlar elde izlenecek bir şey kalmıyor. Bu da dizinin en büyük hatalarından biri.

Tek fragmanla nokta atışı yapıp seyirci çekmek yerine paso fragmanla diziye ait merakı öldürüyorlar. Bu konuda en başarılı dizi şu an Karagül ve ona şimdi Paramparça dizisi eklendi. İnsanların bir sonraki bölümü izleyeceği nedeni tek fragmanın içine koyarak izleyiciyi ekran başına davet ediyor her iki dizi de.

Kara Para Aşk ise fragman hazırlama konusunda başarısız.

Bir de fanların mutlu olması için sürülmesi ve onların isteklerine paralel yazılan romantizm sahneleri.

Bunu AY Yapım neredeyse tüm dizilerinde yapıyor. Evet, izleyici isteklerine önem verilmeli ama ergen dizisi çekmiyorsunuz hele de bu kadar yurt dışında sükse yapmış bir iş varken elinizde romantizm yaratayım derken asıl olandan uzaklaşıyorsunuz. İzleyici isteklerini makul seviyede tutup eleştirilerine dikkat edilse çok daha iyi sonuçlar alınır. Kaldı ki bu dizinin yaş ortalaması Medcezir izleyicisi değil. Hoş Medcezir’e de yaramıyor bu taktik son haftalardaki durumu ortada. 

Otel romantizmi örneğin. Sürekli denenmiş replik ve sahnelerle doldurulmuş yakınlaşmadan oluşan bir otel romantizmi izledik inandırıcılığı eksik. Oysa demir parmaklıkların ardından birbirlerine olan duygularını aktarırken daha gerçekti aşkları. Her iki oyuncu da o bölümün tüm sahnelerinde çok başarılıydılar ayrıca. İliklerine kadar duyguları yaşadılar bizlere de geçirdiler.Ama otel ergenceydi, geçen sezon ilk birliktelikleri yok sayılmışçasına.

Elbette ki romantizm olacak ama ergene kaçmış halde değil. Ki bu durumun farkındalar da son bölüm Elif’in ağzından çıkan repliklerle bunu dile getiriyorlar.

Kaldı ki Engin Akyürek ve Tuba Büyüküstün fanları önce hikaye diyen fanlardan. Yani ne izlediklerini biliyorlar. Ergen aşkına yönelmiş Türk işi polisiye izlemek istemiyorlar.

Bahar konusunda hassasiyet göstermeleri, eleştirilerinin dikkate alınmasını istemeleri de bundandı. Daha önceki yazımda da dile getirmiştim bu konuyu. Yazımdan mı izleyici baskısından mı bilemem ama Bahar konusunu toptan çözüp dini nikah meselesine de ince ayar çektiler. Yani eleştirileri dikkate alıyorlar.

Gerçi Bahar meselesinde Ömer’e yazılmak istenenler tepki çekince kalem giderayak Metin’e döndü. Ölmeden emeline ulaştı Denizerler takıntısı yüzünden Metin’le birlikte oldu. Elif Ömer aşkını kirletemedi ama Metin Nilüfer aşkını kirletti.

Oysa Bahar’ın derdi elmaslardı yani bize başından böyle anlatmışlardı öyküyü. Metin Nilüfer aşkı yeterince zorken ve diziye önemli ivme kazandırırken bu aşkın böyle kirletilmesi Metin karakterini de sıfırlamaktır.

Evet, Nilüfer Metin aşk ayağını eleştirenlerdenim ama Nilüfer’in Elif’e olan tavrını ve dini nikah üzerinden Metin’in ruhunu aklama şeklini doğru bulmadığımı belirttim, aşkı sıfırlayın demedim. Ki bu anlamda Metin’in yakalanmasına kadar olan sürede ve sonrasında çok doyurucu bölümler yazıldı Nilüfer cephesinde.  Nilüfer’in kendi içindeki çatışmaları, Metin’in iç dünyasını oldukça başarılı sahnelerle verdiler.

Şimdi aynı kalemler umarım ki Nilüfer’i Mert’e yöneltmezler bu sefer devreye zenginfobiklik girmez zenginlerin mezhebi geniştir yanılgısına düşülmez. Metin’i affetmesi de kolay olmasın ama Mert’le de intikam almasın Metin’den. Bu baldız enişte mevzusuna hiç benzeyen bir konu değil. Aynı kadınla beraber olan iki erkek kardeşi midemiz almaz.

Hüseyin karakterini canlandıran Burak Tamdoğan’ın başarılı performansıyla öldürülerek diziden çıkarılan Bahar karakteri de öldü diye yüceltilmesin tabi. Hani izleyici yaşarken sevmedi ölürken de tapmasın diğer dizilerde kullanılan yöntemler gibi aklanmasın. Şunu da eklemeden geçemeyeceğim ölüm sahnesinde Hüseyin karakterini canlandıran Burak Tamdoğan’ın başarılı performansı olmasaydı onun o hem öldürüyorum hem acı çekiyorum halleri, Bahar’a yazılan replikler ve Tuvana Türkay’ın yüzeysel oyunculuğuyla inanmayacaktık gerçekleşen ölüme açıkçası.

Ve Ömer Elif nişanındaki ucuz replikler. Nişan mı izledik aile aşağılaması belli değil. Yine Bahar ölmeden önce “Fakirlerin milli yemeği patates” cümlesini sarf ederek bir başka aşağılayış sergilediler. Her iki hal de fakirfobik bir yaklaşımdır.

Zengin fakir çatışması sıkça kullanılır dizilerde evet, Yeşilçam’dan bugüne çok rağbet görür izleyen tarafından ancak bu kadar ucuzlaştırılarak kullanılması bu diziyle örtüşmüyor. Baştan beri Ömer’in ailesini görgüsüz, yol yordam bilmeyen kaba saba insanlar olarak göstermelerinin son perdesiydi nişandaki aşağılama ve hırsızlık.

Oysaki o eve iki maaş giriyor ve sadece polis memuru değiller ikisi de amir pozisyonunda polisler. Yani evlere temizliğe giden bir aile ve pazarcılık yapan babaları yok bu ailenin bu kadar uç noktada görgüsüzlük ve fakirlik içinde gösterilmesi ne göze hoş geliyor ne de inandırıcı duruyor.

Kaldı ki fakirliğin görgüsüzlükle eş değer tutulmasını da fakirlikfobisine bağlıyorum sadece. Nedir bu zengin tarafı yüceltip fakirliği küçültme sendromu ya da tersi gerçekten anlamıyorum. 

Elde o kadar konu varken sadece bu konunun etrafında durmak seyirlik kazandırmıyor aksine antipati yaratıyor.

Yıllardır şu zengin-fakir fobik tutumundan kurtulamadı gitti bizim senaristlerimiz hiç mi hayatı gözlemlemiyorlar doğrusu çok merak ediyorum.

Açıkçası kendi adıma konuşmak gerekirse dizilerle alakalı eleştirilerim o dizinin aksak yönlerinin görülüp giderilmesi içindir yoksa ne kişilerle ne de kurumlarla derdim var olamaz da.

İyi olanı alkışlar kötü olanı da belirtiriz. Tıpkı son bölümde yazılan sahneleri beğendiğimiz gibi. Evet, son bölüm uzun zamandır yapılan en iyi bölümlerden biriydi.  Arda’nın Hüseyin meselesini dillendirmesiyle yeni bir yol aldı. Bu yolu iyi kullanırlarsa ve diğer noktalara da dikkat edilirse Kara Para Aşk’ın yükselişe geçmemesi için sebep yok. Yeter ki daha özenli davranılsın mantık korunsun. Elif ve Ömer ikilisini de hırpalamasınlar. Bu ikili her zaman bir araya gelmez kıymetini iyi bilsinler.

“Bundan yıllar önce Ömer Elif diye bir kıza aşık olacak deseler inanmazdım” diyor İpek. Bundan bir sezon önce izleyici de öyle düşünüyordu ama şimdi kafası karışık izleyicinin daha fazla karıştırılsın istemiyor. Her karışma da izleyici kaçırıyor yeniden yakalamaksa ellerinde.

Ve son olarak Sema Ergonekon’un sağlık durumundaki son gelişmeyle mutlu olduğumu belirtmek isterim. O zor günleri geride bırakıp sağlığına yeniden kavuşmuş. Kendisine buradan geçmiş olsun diyorum.

Bitirirken de hani en başta diziyi sevenlerin şikayetleri var demiştik o metini de olduğu gibi ekliyorum son noktayı koyarken. Onlar sürekli takipçisi olarak daha iyi maddeleştirmişler diziye dair gözlemlerini dinlemek iyiye gitmektir. Şimdi söz izleyicinin;

Sayın Yetkililer;

Toplumların ilerlemesi kendilerini geliştirmelerinin en büyük etkenlerinden bir tanesi de kişilerin duygu ve düşüncelerini medeni bir biçimde aktarmaları olduğunu daha önceki maillerimizde dile getirmiştik.

Bu düşüncelerimizi sizlere aktarmaya devam etmek ve aynı hedefte ilerlemek en büyük temennimizdir.

Bu yazıdaki amacınız severek izlediğimiz Kara Para Aşk dizisi ve onun şuan için de bulunduğu durumu mu son kullanıcı olan biz seyircilerin gözümüzden aktarmaktır.

13 bölümden oluşan birinci sezonda ortaya konan hikaye, karakterler, gizem ve aşk ile bizleri kendilerine bağlayan , sürekli merak içerisinde beklediğimiz dizi, 2’inci sezonun girmesi ile evrim değiştirerek kopuk kopuk hikayelerin olduğu, geçmiş bölümler de yazılanların unutulduğu, gizemin kalmadığı, basitlik ötesinde izleyici ile dalga geçer bir duruma gelmiştir.

1’inci sezonda izleyicisine bir cinayet ile yolları kesişen Komiser Ömer Demir (Engin Akyürek) ve Elif Denizer’in (Tuba Büyüküstün)  , Kara Para Çetesi ile girdiği mücadele ve olayların gizemi sayesinde birbirlerine olan yakınlaşması ve aşkları damaklarımızda farklı bir tat bırakarak sezon finali yapıldı. Bu ana kadar hikayenin akışı ,olayların gidişatı ,aşklarının durumu  ve ana karakterlerin en güvendiği insanlar tarafından arkalarından bıçaklanması ile 2’inci sezon merakla beklenir oldu.

2’inci sezonun başlaması ile gizem ve belirsizliklerin bitirilmesi! Geride kalan aşkın klasik bir olgu olan sosyal statü çarpışması ile zengin kız fakir oğlan klişesine getirmesi bu da yetmezmiş gibi 2’inci bir kadının aşıkların arasına çocuğu ile getirilmesi diziyi tamamen başlangıçtaki yolundan çıkarıp sıradan bir hale sokmuştur.

Daha açık yazacak olur isek; 1’inci sezon sonunda akıllarda kalan ve merakla beklenen konular unutuldu.

Unutulan konular

• Ahmet Denizer ve Sibel Andaç cinayetlerinin katilini aramaktan vazgeçildi

•Çalınan elmasları aramaktan vazgeçtiler.

•Kara Para Çetesi unutuldu.

•Taner ve Pınar’ın cinayet gecesi yaşadığı olay unutuldu.

• Taner’in cinayeti ve katili unutuldu.

•Cinayet gecesi Zerrin Denizer’in dışarı çıkış nedeni unutuldu.

•Elif’in kara paradan alıp evdeki kasasına koyduğu paraları çalan kişi unutuldu.

•Sibel’in öldürüldüğü kulübeyi bulduğunda Ömer'i kimin bayılttığı unutuldu.

•Roma’da vurulan Nedim Tanık yapılması unutuldu.

Yukarıda unutulan veya unutulması sağlanan olaylar mevcutken bizlerin merak ettiği konulara hiç girilmemesi de seyirciyi yavaş yavaş uzaklaştırmasına neden olmuştur.

Merak edilen bazı konuları yazacak olur isek

•Tayyar Dündar’ın geçmişi nasıl şekillendi Bu kadar güce nasıl ulaştı.

•Bu güce ulaşırken nasıl bu kadar acımasız oldu?

•Tayyar Dündar ile Ahmet Denizer’in hayatları nasıl birleşti ve nasıl suça bulaştılar?

•Tayyar’ın Ahmet Denizer’den nefret etme nedeni nedir? Öldürtmesine rağmen hala intikamı alamamış olması ile Elif ile uğraşmaya devam ettiren etkenler nelerdir?

•Hüseyin'in 2’inci ailesi nerede?

•Tayyar Dündar’ın suç dünyasında diğer büyük partnerleri kim? (Ortaksız olma şansı yok.)

•Ömer ve Hüseyin’in babasının öldürülmesi ile Tayyar’ın ilişkisi var mıdır?

Sadece polisiye alanında bile bu kadar merak edilen konu var iken dizinin sıradanlaşması biz izleyicileri kaygıya düşürdü. Son olarak 28-29’uncu bölümler sonrasında bu kaygılarımız yerini endişeye bıraktılar.

Bu endişenin sebebi işlenmeyen veya merak edilen konuların es geçilmesi ile kalmayıp reytinglerin beklenenin altında olması neden oldu.

Bu düşüşte sadece yukarıdaki konuların değil 1’inci sezonda bizlere tanıtılan Elif ve Ömer karakterlerinin değiştirilmesi de etkili olduğunu düşünüyoruz. Bu değişim aşağıda bizim gözümüzden aktarmaya çalışalım.

Elif Denizer: Roma’da yaşayan, kendi ayakları üzerinde duran akıllı, güçlü, inatçı, tüm zorluklar karşısında asla pes etmeyen, hayattan ne istediğini bilen ama aşkı bulamamış bir kadın olarak tanıdık. 2’inci sezon da ise kendi kararları yerine Ömer ve halasının sözünden çıkmayan, her şeye inanan, kariyerini bırakan saf bir kadına dönüştü .

Ama asıl değişim Ömer de yaşandı

Ömer Demir: Nişanlısının Ahmet Denizer ile aynı arabada ölü bulunması ile çıkan dedikoduları gurur meselesi yapan, akıllı, zeki, yalandan ve kanunsuz olan her şeyden nefret eden, dürüst, olayları kendi gözünden gören Anadolu çocuğu iken 2’inci sezon ile birlikte kendi özeli ile ilgili sorulardan ve gerçeklerden kaçan, Tayyar’ı yakalayabilmek için rüşvet verebilen (Savcıya tedavi parası vermesi), tehdit etmekten çekinmeyen (Pınar'a çocuğunun babasını Tayyar'a söylemek) sonuca ulaşabilmek için gözünü farklı tarafa çevirebilen(Aslı’nın annesini öldürmesi) ve birlikte olduğu tüm kadınlara evlenme teklifinde bulunan bir adama dönüştürüldü. Bu dönüşüm ile Elif ile yaşadıkları koşulsuz sevgi temasına zarar verildi.

Karakterleri değiştirilmesi ile polisiye kısmı unutulan dizide kalan son kale olan Aşk konusu ise zengin kız fakir oğlan hikayesine çevrildi. Ömer komiserin ailesinin fakir olması rencide edici bir şekilde aktarılması topluma fakirliğin bir suç veya kabahat gibi görünmesine neden olmuştur.

Zengin-Fakir ayrımcılığı ile Aşklarının arasına engeller konan çiftte son darbe olarak ise Ömer'in eski sevgilisi İpek ve onun çocuğunun katılması ile tamamen çizgisinden çıktı.

Yıllar boyunca televizyondan aynı temayı izleyen seyirciler için heyecanın ve gizemin kalmaması reytingler düşmesine neden olmuştur.

Bu düşüşte senaryodaki eksik, hatalı veya yanlış anlatımlara ek yönetmenin anlatılan hikayeyi ekrana yansıtamama şeklinden de kaynaklanmakta. Duygusal sahnelerde ekranın karartılması, çekilen sahneler de kadrajın 360 derece döndürülerek sahnelerin gösterilmemesi, iki farklı sahne arasındaki geçişlerin basitliği hatta ana kahramanların kıyafetleri bile buna neden oldu. Ömer Demir’in son 1,5 ayda aynı mont ve tişörtle ekranlarda olması bile yeterli bir açıklama olur sanırız.

Ülkemizde her sezon onlarca dizi yaşama savaşına mağlup olarak yayın hayatları sona verildiği bu zor sektörde, ayakta kalmaya çalışan dizinin önündeki engelleri seyirci gözü ile aktarmaya çalıştık.

Ülkemizin şuan içinde bulunduğu ekonomik sıkıntılar, işsizlik oranının artışı, alım gücünün düşmesi, eğitim sisteminin eksikliği, adalet kavramının anlamını yitirmesi, düşüncenin suç olması gibi sıkıntılı bir durumda karşı karşıya olan toplumumuz bu kaygılardan uzaklaşmak günlük streslerini unutabilmek adına dizi ve eğlence programlarına sarılmakta. Bu kaygılardan bizi uzaklaştıran Kara Para Aşk dizisi maalesef uzaklaşmaya çalıştığımız o hayatın içine çekilerek, çekiciliğini kaybetmektedir.

Türkiye'nin en büyük yapım şirketi olan Ay Yapım’ın kadrosunda bulunan siz değerli yöneticilerin dizinin yayınlanan ilk bölümünden son bölümüne kadar analiz ederek ne demek istediğimizi çok net anlayacağından şüphemiz bulunmamakta. Bu analizler sonrasında gerekli aksiyonları alacağınızdan ve diziyi gerekli yerlere taşıyacağınıza güvenimiz halen devam etmekte.

Bu konuda gerekli olan tüm desteği gerekir ise bizlerden alabileceğinizi bilmenizi isteriz.

Teşekkürler &İyi çalışmalar.

oyatekin@gmail.com                                         

https://twitter.com/#!/oyatekin (@oyatekin)

http://yurthaber.mynet.com/yazarlar/tum/1/o.tekin35

OYA TEKİN / MEDYABEY.COM

Oya Tekin/ Yaşadıkça.com köşe yazarı

Not: Burada yazılan tüm yazılarım elektronik imza ve zaman damgası güvencesi altında yasal hakları korunmaktadır. Hiçbir şekilde basılı ya da elektronik bir ortamda (CD, Internet vs.) kaynak gösterilmeksizin izin alınmadan kullanılamaz.

 

 

 

 
Toplam blog
: 295
: 3718
Kayıt tarihi
: 01.10.06
 
 

Milliyet Bloğa nasıl geldim ve nasıl yerimi aldım bilmiyorum. Sanırım uzun yıllar okuduğum bölüml..