Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Kasım '06

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Kara toprak

Hep ünlüler mi yazar bu konuda arada bizde analım onları... Yoksa bizden bahsetmeye gücün yetmedi mi derlerse ne yaparım.

Herkese lazım onlardan. Ben onları tanıdığımda hepimiz daha tıfıldık. Hepimiz köyden daha yeni inmiştik şehre... Bundan 19 yıl önceydi. Dile kolay ancak... Ayrı ayrı fikirlere sahip bizler birbirimizi çözebilmek için günlerce gecelerce tartışırdık. Daha nevresime battaniye koymasını bilemediğimiz, battaniyeyi nevresime firketelemek için birbirimize danıştığımız ve hatta arkadaşımızı birkaç firkete için hergelelik yapıp yurt sorumlusuna gönderdiğimiz, hababam sınıfından öğrendiğimiz numaralarla birbirimizi işetmeye çalıştığımız, olmadı yatağına ılık su döktüğümüz veya kapı üzerine leğen koyduğumuz ve de banyodayken soğuk su duşu yaptırıp boyumuzdan büyük işlere karıştığımız zamanlardı o zamanlar... Gülme krizleri geçirdiğimiz zamanlar ve o zamanlar insana bir dost ile bir postun yettiği zamanlar... Her yılın sonunda yine birlikte olabilmek için verdiğimiz sözler ve senetler... Nede çok sevmiştik yurtları... Şimdi hepimiz ayrı dallara konduk düşmemeye çalışıyoruz pençelerimizle... Bu durum, dertsiz başın mezarda olduğunu görene kadar devam edecektir sanırım.

Severdik yurtta kalmasını belki de gücümüzün sınırlarından... Paramızın yetişemediği yerde dayanırdık ortaklaşa aldığımız çukulatayla yarım ekmeğe...

Kimimiz sosyalist, kimimiz demokrat, kimimiz dindar geçinir, tartışmalarımız hep bu konularda yoğunlaşırdı. Şimdi nerede ne oldu bilmiyorum; içimizdeki ateistim diyen tek kadim dostumuz, iki yıl sonra psikolojik sorunlarını sebebiyet göstererek ayrıldı bizlerden ve hatta okulu da bırakmıştı da ardından ciğerimiz kopmuştu. Çok güzel saz çalardı Alper, seyretmeye, dinlemeye doyamazdık onu...

Adına ister kumar deyin ister eğlence... Üç-beş-sekiz ve king öğrendiğimiz, hatta sonralarında sırf yendim veya yendik diyebilmek için gecenin geç saatlerine kadar oyun oynardık. Bir masamız iki sandalyemiz vardı kahve renkli... Ranzalara da oturduk mu kare tamamdı artık... Masa altından birbirimize kağıt bile aktarırdık kumarbazlar gibi... Yastık savaşı yapardık, kaçarken ya ranzadan yada 1. katın penceresinden düşerdik. Sakarımız vardı arabaya kendi çarpan... Şimdi bunları ben mi yaşadım diyorum kendi kendime... Acaba...

Flörtlerimiz olurdu birbirimize bıkmadan usanmadan anlattığımız... Kız bloklarının önünde beşolukvari gezmelere doyamazdık ama öncede ıslatırdık gezmeye gidecek olanı...

Sağlık olsun hepimiz şimdi ayrı ayrı yerlerde ayrı ayrı şehirlerde geçim sıkıntısı ile boğuşuyoruz. Sonradan gördüğümde, onlarsız benim için hiçbir şey ifade etmeyen değişmiş şehr-i İzmir...

Zaman zaman resimlere bakıp da insanın donuklaştığı düşünceden ibaret olduğu zamanlar... Hep birbirimizden haber aldık şimdiye kadar... Evlerine gittik ailelerini gördük. Evimize çağırdık. Birbirimize herhangi bir çıkar sözkonusu olmadan bağlı olduğumuz, gecenin bir vaktinde ben sana doğru geliyorum deyip gülen gözleriyle karşılaştığımız dostumuz, can dostumuz... Veya hasbelkader yakınlarına kadar gidebildiğimiz ancak uğrayamadığımız zaman, açıp telefonu ben şuradayım, hadi gel diyebildiğimiz dostlarımız... Riyasız, çıkarsız... Yıllar sonra karşılaştığımızda birbirimize sarılışımız, aynı laubali hareketler ve mavralarımız... Atlas libasın ifadesini kaybettiği zaman... Gözlerin gülüşü... Sadakat... Ayrılırken hüzün ve konuşacak o kadar çok şeyimizin olmasına rağmen susuşumuz...

İnsanlar dostları kadar zengindir, sonrasında ise el elde baş başta...

Sahi sizinde var mıdır onlardan...

Saygılar...

 
Toplam blog
: 37
: 557
Kayıt tarihi
: 28.09.06
 
 

2006 itibarıyla 36 yaşında, yolun yarısını geçmiş bir inşaat mühendisiyim. İşim ve ailem herşeyimdir..