Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Kasım '13

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Karaali Kaplıcalarına küçük bir Gezi -2-

Karaali Kaplıcalarına küçük bir Gezi -2-
 

Gezimizin Şanlıurfa-Harran ovasındaki Karaali termal kaplıcalarına olan yolculuğumuzda, yol güzergâhımızda bulunan Yarımsı köyünde ikamet eden Hacı İbrahim AKSOY amcamızın köy odasında baş başa kaldığımız yöresel olan ağız, damak tadı, farklı bir lezzet olan “zerde” ikram yemeğini ve yine “zerde” tatlısını yerken, konukseverliğin en güzel örneğiyle ağırlanıyorduk. Naçizane ilk defa tatmış olduğum bu “zerde” yemeği ve tatlısını, diğer arkadaşlarımızda ilk defa böylesine bir lezzetin tadına baktıklarını söylediler. Yalnızca Eyüpcan kardeşimiz tadına bakmadı, ama diğerleri az da olsa tadına baktılar. En çok da Mehmet Çil kardeşimiz gelenleri sildi süpürdü diyebilirim.

“Zerde” yemeğine fazla alışık olmadığımız o lezzet ve damak tadına ilk defa rastlıyorduk. Biraz ev sahiplerimizle hasbihal yapmak istedik. Yemeğin içindekilerle ve yapılışıyla ilgili biraz bilgi istedik. “Zerde”, pirinç, haşlanmış kırmızı et, kuru üzüm, fıstık, tereyağı, sarı diye bildiğimiz,  ( Adıyaman da bayram peksimetleri ve taplamaların üzerine sürülen bir çeşit ottan yapılan sarımtırak bir madde) safran sarısı dedikleri bir maddeyle renklendirilmiş. “Zerde” tatlısı da yine pirinç, şeker ve aynı sarı maddeyle tatlandırılmış; ancak çok tatlı olduğundan yenilmesi hayli zor oluyordu. “Zerde yemeği” bizde ki pilav üstü tavuk veya kırmızı et yemeğine benziyordu. Aslında bir Arap yemeği olduğu da söylenebilir.

“Zerde yemeği ve tatlısını Hac’dan dönenlerin, düğünlerde ve özel günlerde gelen konuklara, evlerine gelen yabancı misafirlerin ağırlanmasında verilen bir yemek ve tatlıymış. Biz de özel misafir statüsüne girdiğimizden olsa gerek, izzet-i ikramda bulundular. Doğrusu kendimizi değerli ve kıymetli olduğumuzu düşündüğümüzden inşallah enaniyet içerisinde nefsimize esir olmayız, çünkü bize o farkındalık hissetmemize vesile olundu. Akabinde Şanlıurfa’nın olmazsa olmazından olan “Mırra” sının da tadına bakarak, izin istedik, esas hedefimiz olan Karaali termal tesislerine yöneldik.

Uçsuz bucaksız, arazilerin geneline mısırın ekildiği, pamuk tarlalarının bulunduğu Harran ovasında kısa bir yolculuktan sonra termal tesislere vardık. Gece karanlık olduğundan, nerelerden geldik, nasıl geldik, nerelerden geçtik, nelerin arasından ilerledik, doğrusu pek farkına varamadık; ama inşallah dönüşümüzde gündüz olursa, tüm bunların görmeyi umuyorduk. Adıyaman’dan çıktığımızdan bu yana, bize refakat eden ve hafif çiseleyen yağmur da dışarıyı görebilmemizi engelliyordu.

Yorgun düştüğümüzden fazla oyalanmadan, apart otel evlerdeki bize ayrılmış odalarımızda ki yatağımıza uzanıp, kısa da olsa biraz uyumaya çalıştık.

Sabah uyandığımızda dışarısı hala yağmurluydu. Sanki bizlere etrafı göstermemek niyetiyle hava kapalı ve hala yağmur yağmaya devam ediyordu. Oysa biz bu göz alabildiğine arazilerin oluşturduğu Harran ovasını görebileceğimiz kadarını çıplak gözlerle görmek niyetindeydik. Sadece görebildiğimiz, Akdeniz kıyılarını andıran Palmiye ağaçlarıyla çepeçevre çevrilmiş olan termal tesisin boyaları gitmiş, yer yer sıvaları dökülmüş olan 4 katlı binalarını görmek oluyordu. Bir de kuzey tarafındaki bulunan, pek de yüksek olmayan dağları andıran yükseltiler ve hemen yamacının yarılarak yapılmış olan su kanalları görülüyordu.

Termal tesiste bulunan apart otel odamızın penceresinden baktığımızda, tesisin etrafının tamamen seralarla dolu olduğunu gözlemledik. Bu seraların tamamı termal tesisin sıcak sularından faydalanarak üretim yapıyorlardı. Çoğunlukla domates üretimin yapıldığı bu seralarda, biber ve patlıcan üretimi de yapıyorlardı. Bir köy geçiş güzergâhında yapılan tesis, bölgeye büyük bir canlılık kazandırmış görünüyordu. Bunu apart otel evler ve otelin otoparkında muhtelif alanlara park edilmiş araçlardan rahatlıkla anlaşılıyordu. Ancak çok fazla yabancı plakalı aracın olmaması, hem dikkatimizi çekti, hem de tuhafımıza gitti. Doğrusu çok şaşırmıştık. Böylesi bir termal tesiste, şehirden ve komşu iller dışında pek kimsenin gelmediği izlenimi ediniyorduk.

İlk defa bir termal tesis ve içmelere geliyordum, ilk defa böylesine bir kaplıcaya, sıcak suyun olduğu bir termal tesise girecektim. Doğrusunu isterseniz; ne yapacağımı, nasıl davranacağımı, nasıl hareket edeceğimi bilemiyordum. Sağ olsun Hüseyin Hocamızın yönlendirmesiyle havlumuzu, terliğimizi, deniz şortumuzu alarak, termal tesisteki sıcak suyun bulunduğu binaya doğru yöneldik. Heyecanlıydım, sevinçliydim; ama 40-50 dereceye varan sıcaklıktaki havuza girip giremeyeceğimin ikilemi arasında gidip geliyordum.

Nihayet yumurta kokusunu çağrıştıran bir kokuyla tesisin içine girdik.

…Devam edecek.

Kerim Baydak

kbaydak61-artan@hotmail.com

 
Toplam blog
: 1022
: 214
Kayıt tarihi
: 06.11.12
 
 

Kerim BAYDAK 01.01.1961  ADIYAMAN  doğumlu.. 2003 yılında Anadolu Üniversitesi  İşletme Fakultesi..