Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Eylül '11

 
Kategori
Söyleşi
 

Karadeniz' li, "Akıl Bank'ı " kurarsa...!

Karadeniz' li,  "Akıl Bank'ı "  kurarsa...!
 

Niçin bu tip maceralar oralarda yaşanıyor?


 

 

 

Bu dünyada bir kafaya sahip olmak  lazım vesselam. Tıpkı “kargı”da olduğu gibi ”Gafa va, Gafacık va. Gafa'dan gafa'ya fark va? Ama, Karadenizli’nin kafası, herkeslere fark attıracak kadar ileri. Nasıl yani?  Onların kafaları yuvarlak ama, kafaları sivri. Yani sivri zekalı.

 

Karadeniz’de bir banka kurulsa, o meşhur İsviçre bankalarını üçe beşe katlar: “ AKIL BANK” Nasıl? Şık durdu mu?

 

Gittik gördük. Şimdi de eski köye yeni icat, birisi de tutmuş gürgen ağacının ortalarına bir kamelya yapmış. Ağacın gövdesini ortaya alıp, çepçevre sıra sıra hasırdan maketler, yer minderleri köşe yastıkları sermiş.. Çılgın tabiata,  tepelerinden bakıyorlar.. Bu keyif sahibi Rizeli, seneye ikinci katını çıkacakmış.

 

Ört ki, ölem!

 

Mehmet Aydoğan 65 yaşında. Sıkıntıya gelmemiş hayatta hiç. Ferahlık yerleri seviyor. Almanya’da çalışırken bile hep ferah yerleri seçmiş. Bu yüzden adı, “yaylacı’ya” çıkmış. Yanyana gelmiş, konuşuyoruz. Dikenli geçitlerde, üstümüzü başımızı yırta yırta  ulaşabilmişiz kendisine. Diyor ki, " Burada elbiseler hep yırtıktır.  Dağ taş  çalı diken doludur." diyor.

Söyleşiyoruz Aydoğanla. "bu macera mı heves mi? Nasıl başladı?" diye. Ehhh!. Düşünmüş, taşınmış.  “Ülen, demiş şu gürgen ağacının boyu var, posu var. Bizim ondan neyimiz eksik. Biz de boylu posluyuz. Üstelik Karadenizli diye de namımız var. Size bir iş yapayım da, siz de sevinin, biz de sevinelim” diyerek, 60 metrelik meşe ağacının göbeğine tahtadan bir güzel  “kamelya” yapıp, meşenin bağrına çoluk çocuk taşınıvermiş.

 

Eeee, nasıl olmuş bu iş? Önce, evinin önünden ağaca doğru bir merdiven yapmış. Sonra da çepçevre, 30 metre yükseklikte bir kamelya çevirmiş kendisine. Puf yastıklarla donatmış dört bir köşesini.

Aşağıda manzara derya./  Bak bak, dal hülyaya./ Oh ne ala ne ala / Serenatlar söylesin / O cırcır böcekleri / Tempo tutsun / O ibibik kuşları / "Kürdili Hicazkar makamından / "Aşkın eğer bir sabun ise / Desin " köpürt beni  Pakize /

 

Ağacın boyu zatem 60 metre. Yarısında bu Aydoğanlar ikamet ediyorlar. Yayla gibi esiyor. Her yer püfür püfür. Aşağıda Çağlayan Vadisi. Sabahı ayrı, akşamı ayrı gece yarısı apayrı manzaraları olan Çağlayan sereserpe uzanmış ayaklarının altında. Gel keyfim gel anasını satiym. Köşkünün adını da koymuş:  “ Karşı tepe”

 

İnşaat çok kısa sürmüş. Şimdi onun üzerine bir kat daha çıkacakmış. Ne görüntü kirliliği var, ne de gölgesi var. Ne algısı var, ne de vergisi var. Ne akar, ne kokar.

 

Yak maltızı / Koy  mısırları / Bir yandan kemir / Bir yandan semir / Kap köşeyi / Yap şekerlemeyi / Gör rüyaları / Uykulardan uyku seç/ Suz-i Dilara faslından /  Kendinden geç / KDV’ si dahil, irsaliyesi içinde / Gör rüyanı, sen sağ, ben selamet.

 

Etraftan, “Alamanyalara gitti de moderin oldu bizim Aydoğan “ deseler bile, o, manzara meraklısı. Varsa da, yoksa da manzara. Almanya’da bile keyfine bakmış adam. Burada mı bakmasın. Bir yere gitmeden önce sorarmış zaten: “ Manzarası var mı? Nasılmış manzarası?” diye. Zaten bir adı da “manzaracı” ya çıkmış garik. Sorduk "memnun musun lakabından?"  diye. Omuz silkti, gülüp geçti.

 

Ağaçlarda çırcır böcekleri / Şarkı söylerler, bildik bileli / Sanki ortalık bir rüya alemi / Rüzgardır esen sevda yelleri / Başımızda doğa güzelliği / Eder beni hep, deli deli / Elinde sazı o cırcır böcekleri / Başımıza konar, o uyku melekleri / Lâ minör tondan, bu yaylalardan / Yükselir semaya  sazlardan / Halimeyi Samanlıkta bastılar / Sürsün bu rüya sabaha kadar / Es rüzgar es, o hırçın dağlarımdan

 

Bu yörenin diğer insanlarında de gördük. İşittik. Evine asansörlü, çıkrıklı köşkler yaptırdıydı birileri. Daha niceleri de öyle. Demek ki buranın ahalisi, durup durup kafasına ne eserse onu yapıyor. Mevcut evininin altını kazarak uçurma doğru uzatıyor. Düşmesin diye de çelik halatlarla, dağa döktürdüğü betona zincirlerle bağlıyor. Bir üstüne üstlük asansör bağlıyor evine.

Sorduk: "Akıl çok olursa, n'apıyorsunuz fazlasını?" diye. Önce bir yutkundu, sonra da " Onu, bir köşeye koruz. Lazım oldukça danışırız!" Peşinden de güldü: " Fazla mal göz çıkarmaz!" diye de ekledi.

 

N’aparsınız!  Akıl çok olunca, konacak yer bulunamıyor.En iyisi mi, "Akıl Bank" kurmak.

 

Evet. Yayla, mayla, manzara falan amma, evdeki alışkanlıklarını burada da arayanların biraz sıkıntıları olmakta. İnsanlar, yeniliklere hemen alışamıyorlar bir türlü.  Eski evinde kapısı, bu tarafa açılırken, şimdi bu tarafa açılıyor. “ Ülen bu mandal olmamış. Ben şimdi sokakta kaldım. Böyle kapı istemezük. Ben, eski kapımı isterim. Kapımın suyu mu çıktı?!”  diyenler de var.

 

“Eskiden, perdeyi cart diye çektin mi, şak diye açılırdı. Hakeza pencereyi kulpundan tuttun mu, kanatları ikiye ayrılırdı”. Şimdi öyle  mi ya. Şimdi her şey otomatik. Bir defasında yanlış  yere basınca, Septuze Hatunları, az daha kamelya’dan düşecekmiş.

 

Dur bakali, daha neler göreciz....

  

 

  

  

   

 
Toplam blog
: 1616
: 918
Kayıt tarihi
: 13.08.06
 
 

Hayatın dikenli yollarından geçmenin  sırrı, aralarından çabuk geçmektir. Ümit, naylon çorap giyd..