Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Ekim '13

 
Kategori
Blog
 

Karadeniz'de Tertiplenen Panel'de, " Aşk'larımı " Anlatmağa Gidiyorum...

Karadeniz'de Tertiplenen Panel'de, " Aşk'larımı " Anlatmağa Gidiyorum...
 

Bartın'ın mesire yeri: "Şelale"


 

 

 

Bartın’daki okul ve  çocukluk hayatımız, ırmak kıyısı ile Top tarlası arasındaki dar alandı.  O zamandan beridir de, çocukluğumu cebimde taşıyorum .

“Ta ki bu hal, belli bir yaştan sonra değişti. “Aşık olmuştum” Öyle ki, her gördüğüm kıza aşık oluyordum. O zamanlar, 12 - 13 yaşlarındaydım

Daha dikkatli giyinir oldum. Sevgililerin her birineşiirler yazdım. Gelin görün ki, bunların bir tekini, ne kendilerine verebildim, ne okuyabildim, ne de yayınlayabildim. Ne de arşivimde var. Çocukluk aşkları, sabun köpüğü gibiymiş. Sabun köpüğü sönerken dahi tıslar gibi ses çıkarır. Bizim aşkların köpüğünden ise, ilaç için dahi olsun  ses gelmedi valla !

Asma Mahallesinde, kapımızın önünde  “Kavşak Suyu” Çeşmesi vardı. Kızlar, bakraç ve kovalarla su kuyruğuna girerlerdi. Bir gün, önlerinden selam verip geçmiştim ki, ardımda kıyametler koptu. Her birine mavi boncuk dağıttığımı biliyordum. Verdiğim selamı,  herkes üzerine almış. “Selamı banaydı, sanaydı diye diye,  “sen onu nereden tanıyorsun” kavgasıymış meğersem.  Tabi foyamız çıkmıştı. Bir  anda, hepsini  kaybediyordum. Yine aşksız  kalıyordum.

Daha sonraki günlerde, arkadaşlar "ilham perisi olmadan olmaz" dediler. Fıldır fıldır ilham aramağa çıktım. Aşk nasıl bir şeydi? Yenir mi, yutulur muydu? Ama bir gece, o tılsımı, o ilhamı   aramağa karar verdim. Evin gemici fenerini bir  güzel yaktım. Açtığım  pencereye koydum. Işıkları da söndürdüm. Etrafa kolonyalar serpiştirdim. Etraf pek romantik oldu. Gözlerimi de Ay’ a çevirdim. elimde kağıt kalem, oturup, ilhamın gelmesini bekledim. Bekle Allah bekle.  Ne  gelen var, ne giden.

Tam o sırada; aşağıdan, büyük bir gürültü ile, gele gele anamın sesi geldi:   “ Fenerle ne işin var, a kör olası! Evde yangın çıkartacaksın!”

Tabi,  “ilhamın geleceği meleceği yok”, diye tam  da düşünürken, “gelse bile, korkudan tüymüştür. “ diye teselli olduk , amma, gel de kızma. Kadere bak. Kızları ürküttük, ilhamı  da korkuttuk. Ama,  aşıklık devam edecekti

    Bir gün okula müfettiş olarak R. Nuri Güntekin gelmişti. “Hayal Şehir”  işleniyordu. Kalkıp anlattım coşkuyla. Öğretmen de şaştı, arkadaşlar da. Çok coşkulu anlatmışım. Şiirdeki yansıyan güneş ışınlara da aşk'ı  karıştırmıştım, Eeee, serde aşıklık var ya ! Araya, aşklarımı da sokmak istedim ama, olmadı.Güntekin müdahale etti: "Konumuz o değil" diyerekten

EV, HALA DURUYOR. BARTIN'DA, BARTINLILAR DA İSTEDİ DİYE  UZATMALI OLARAK 8 YIL, ARALIKLI OLARAK BURADA KALDIK. BABAM EMEKLİ OLDUKTAN SONRA, DAİMA "BARTINLILAR YÜKSEK KALPLİ VE KADİRŞİNAS İNSANLARDIR" DERDİ. BABAMIN ÇERÇEVELİ RESMİ, HALA DAHA BU GÜN, EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ BİNASINDA GİRİŞ KATININ DUVARLARINDA ASILI. O ÇOK SEVDİĞİ BARTINLILARIN ARASINDA, EMİN ELLERDE...

Bir gün, bir şiirimi okudum babama. “Nasıl olmuş” diye de sordum. Cevabını Muhsin Ağabeyim verdi:  "Bir yerlerden aşırmıştır" dedi. Bir kızdım, bir kızdım ki, deme gitsin.  Misafir şekerlerine ve şuruplarına nasıl maymuncuk  uydurarak, sandığını nasıl açtığını anama bir bir anlattım. Kilit yalama olunca  da sandığı arka menteşelerinden nasıl söktüğünü de söyledim. Kendisi Polis Kolejinde okuyordu. İzinli gelmişti. Sandık açmayı öğretmişti bize. Bizimle "polislik stajı"  yapıyordu anlayacağınız.

Aşıklık zor iş. Gittikçe de zorlaşıyordu. Konuştuğum kızlardan aşk mektubu isterdim. "Ne kadar da antikasın, karşılıklı konuşuyoruz ya  işte"  derlerdi. Yanı başımda yazar, verirlerdi. Ne kadar mutlu olurdum.

Okulumuzun duvarında, el yazımı, bir haftalık gazete asılırdı.  Her hafta, şiirimin yayınlanmasını bekledim. Hem de 8 hafta bekledim. Yayınlamadılar şiirimi. Burada da aşktan yana sınıfta çaktım sizin anlayacağınız. Eh, günah benden gitmişti. "Siz nasıl olur da koskoca bir aşığı görmezden gelirsiniz bre!"  dedim,  kimse  görmeden, tutup duvardan sökerek attım gazeteyi yere. Kala kala, Bartın Gazetesi kalıyordu. Şiirimi orada bastırayım da, "millet aşık görsün" dedim. 

Azim Kitabevine gittim. Yani Bartın Gazetesinin ana binasına. Defter alma bahanesiyle Cemal Aliş Beye şiirimi verecektim. Zira gazetenin patronu oydu. Başkaca kimse tanımıyordum.

Kızların bulunduğu  tezgaha yanaşıp, paramı  tam uzatacakken, para elimden kayıp da, cam tezgaha düşmesin mi? Bizim para, camın üstünde, ha bire gürültülü olarak  dönmeğe  başladı. Mübarek para, döndükçe de hızlanıyordu. Baktım, kızlar gülmeğe başladı. Kendimi zor dışarı  attım. Ne parayı durdurabildim, ne şiirimi verebildim, ne  defter  alabildim. Kendimi, parayla gösteriş yapan “hacıağa” ya benzettim.

Sonraları, baktım ki aşıklık bizde devam ediyor. Heder olmasın, israf haramdır  diye, Bartın Gazetesinin matbaasına biraz  hizmet  edeyim de göze gireyim, şiirimi basarlar diye, gelip gittikçe  kolunu çevirmeğe devam ettim. Meğersem, gazete şiir basmazmış. Mürekkep ve mazot  kokusunu  sevmeğe başladım. Bu aşklardan hayır yoktu. Bir türlü hayrını göremedim. Aşkımı edebiyata mı  yönlendirseydim  acaba?

Aliş Beyin yüzü hep  asık” dururdu. Onun için etraftan “ Önemli bir kişidir” denirdi. Matbaaya nadir gelir. O gelince de ben tüyerdim. Ki, böylesi bir adama “aşk şiirleri” verecektim ha! "Oku da bas bunları" der gibilerinden. İyi ki verememişim. Ama aşıklık bende, katlanarak sürdü gitti.

Makinenin kolu, Bartın selinde kaybolmuş. Şimdi ise bulunmuş. Bartın’a gittiğimde ilk işim, o kolu görmek olacak. Kol çevirmek zahmetli iş. Aşık olmak ise  kolay.

Bartın'ın eski Valisi İsa Küçük, okul duvar gazetesinin başına gelenlerin hikayesini biliyordu sadece. Bir  telefon konuşması sırasında"Bartın'a gittiğinde bunları orada anlat " dediydi. Daha orta yerde benim,  "Bartın Gazetesi panelisti"  olduğum da bilinmiyordu.  Bu duruma şaşıyorum  zaten. Her şeyi önceden sezinlemekteki  basiretine  hayranlığım, her olayda iki kat daha  arttı...  

Bartın’ın eski Emniyet Amiri  olan Tahsin Cellek öldüğünde: Sandığından  ”İstiklal Madalyası, kılıcı, 50 lira parası ve koskoca bir demet Bartın Gazetesi çıktı.” Her sayısında, babamın resmi  vardı.

O şimdi, emin ellerde. Bartın’da  o çok sevdiği, Bartın’lıların arasında yaşıyor  ve  yaşatılıyor. Bartın’ın  o sıcak  sevgili ve hamiyetli Emniyet binasının duvarlarından, Bartın’a ve Bartın’lılara  “çerçeve” içinden müsterih olarak bakıyor.

Türkiye’de iyi ki bir Bartın Gazetesi var. O, Bartın'ın markası. Orada yazmaktan gururluyum. O varsa, sizler, bizler, hepimiz varız.. Sevgili Cumhuriyetimizle yaşıt bu gazeteyi seviyoruz.  O’nun  yazarı olmaktan da gurur duyuyoruz.

Halen Merkez Valisi olan İsa Küçük, Bartın Gazetesinde yazdığı makalede, gazeteyi şu şekilde tanımlaması çok manidardı ve ilgi topladı: “ Her yiğidin harcı değildir 90 yıl yaşamak. Her yiğidin harcı değildir, 90 yıl yaşatmak…”

Şimdi ben, Bartın'a, aşklarımı anlatmağa gidiyorum. Aşkın nasıl mürekkep aşkına dönüştüğünü, oradan da kağıt üzerine düştüğünü anlatmağa gideceğim. Aynı gün de Bartın Belediyesinin kararı gereği, "Bartın'ın Fahri Hemşerisi" plaketimi de almağa gidiyorum...

  

N O T :   Bu yazıyı  15 Kasım günü, Bartın’da  düzenlenecek ”Bartın Gazetesi panelinde”, Panalist seçilmem dolayısıyle bu yazıyı orada ayrıca okuyacağım.

 

CUMHURİYETLE YAŞIT OLAN GAZETE, BARTIN'IN MARKASI  OLDU ŞİMDİ GÖZLER, OĞUL ALİŞ'TE

(ALTTAKİ RESİMDE) BARTIN VALİSİ İSA KÜÇÜK TARAFINDAN, BANA, TEŞEKKÜR PLAKETİ VERİLDİ.

 

"

PROĞRAMA GÖRE 15/ KASIM SAAT 14 DE PANELE KONUŞMACI OLARAK KATILACAĞIM. AYNI GÜN  BARTIN BELEDİYESİNİN ALDIĞI KARAR ÜZERİNE , "BARTININ  FAHRİ HEMŞERİSİ BERAATİ" Nİ ALACAĞIM.

 
Toplam blog
: 1616
: 918
Kayıt tarihi
: 13.08.06
 
 

Hayatın dikenli yollarından geçmenin  sırrı, aralarından çabuk geçmektir. Ümit, naylon çorap giyd..