Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Mart '17

 
Kategori
Deneme
 

Karadeniz'den Aşağı

Karadeniz'den Aşağı
 

Ortadoğu ve bölgemizde gelişmelerle ilgili birçok yorumlar yapılıyor. Doğrusu uzman olduğu iddia edilen kişilerin neyin uzmanı olduğunu bilmemiz mümkün değilse de parayı takip etmek, kısa ve uzun vadeli kazançlılara odaklanmak gerekli değil midir?

2. Dünya Savaşı sonucunda yeni devletler kurulurken, kırılma noktaları beraberinde oluştu. Türkiye’nin misyonu değişti, görev tanımı değişti. Rus ve ABD çıkarları arasına sıkışan Türkiye o zaman NATO’nun yanında yer alırken, felsefi bakımdan milli karaktere sahip olmayan kurumlar direk olarak kişisel çıkarlarının tarafına geçtiler. Rusya’nın İran’da ABD ile yaptığı toplantıdan Gürcü asıllı Stalin özellikle İstanbul’u istediği, sıcak denizlere ulaşmak için boğazlara ihtiyacı olduğuna dair haberler Türkiye’ye ulaştığında Rusya ile dövüşmeyi göze alamayan Türkiye apar topar ABD’nin yanında mevzilenmeye zorladı. ABD’nin yanında mevzilenmenin bedeli Türk Sanayisinin sıfırlanması ve montaj sanayiye evet demesi anlamına geliyordu. İstikbal göklerden tarlalara inmişti. Avrupa ve Batı rakip istemediği gibi, ürünleri için sadık pazarlar ister. 1945 yılından sonra Türkiye’nin havacılıkta, tren yolu taşımacılığından bir anda karayoluna döndü. Halen de o menzilde ilerliyoruz. Türkiye otoyolları ve köprüleri için ödediği mükemmel paraları onlarca yıldır, Mercedes, Mann, Volvo gibi marka kamyonların yürümesi için yaptı. Başarılı bir ihtilaldan sonra (27 Mayıs 1960) sözde başarısız bir otomobil imalatı girişimine kalkıştı. O tarihten bu zamana kadar “montaj sanayinde” (montaj sanayi ithalatın makyajlanmış halidir-meraklıları bu konuda birkaç kitap okuyarak bu konuda derinlemesine fikir sahibi olabilirler) harikalar yaratıyoruz. Ancak o da çok yakında bitecek, çünkü robotlar daha iyisini yapıyor! Türkler ilginç millettir. İki kişi bir araya gelince vatan kurtarır. Hepimiz her şeyi çok iyi biliriz. Ama birçoğumuz asıl sorulması gereken soruları asla sormayız. Çok sorarsak dinden çıkarız. Aza kanaat etmezsek, çoğu bulamayız. “Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum” prensibinden bilim, teknik, manayı çıkartır ve sadece ezberlemeyi her şeye yeğ tutarız. Aydınlara önder oluyorum diyenler “tercüme odasını” yarattılar, çaresizlere çare olanlar çaresizler balık vermekten vazgeçmez, onları bağımlılıktan kurtarmazlar ve onlara gerçekten balık nasıl tutulur onu öğretmezlerse çaresizler bir kez daha balık olarak hayatlarının sonlarını yaşarken, balık verenler balık vermeyi bıraktıklarında ise kendi sonlarını hazırlamış olacaklar. Kral soyunun başka bir ülke için bir ehemmiyeti yoktur. Hatta aşağılamak için mükemmel de bir fırsat bile olabilir. Belki kendi kralına vuramadığı öfkesini başkasının kralına yaparak deşarj olma aracı haline getirilebilir. Alışmış kudurmuştan, beterdir. Aç kurtlar şehirlere inince, insanlar yeterince acıkınca kardeşlerini bile yerler ki, bu görülmedik bir olay değildir!

Türkiye’de nüfus araştırmaları ilginçtir. Sürekli bir hareketlilik geri çekilme olduğundan ve aynı zamanda sürekli olarak nüfus daireleri yandığından kimse geçmiş bağlarını öğrenemiyor. Aynı zamanda 1914-1918 yılları arasında birçok nüfus idaresinin yandığını iddia ederler. Hemen hemen her köye dışarıdan gelenler, sonradan katılanlar vardır. Kimi çoban, kimi hizmetkâr, kimi imam veya hoca. Asker kaçaklarının nüfus idaresinde askerden kaçtıkları bilinmesin diye “TÜRKLER” askerden kaçtıkları bilinmesin, kayıtlar yok olsun diye nüfus idarelerini yaktı” şeklinde iddialar vardır. Hâlbuki on beşlilerini dahi askere gönderen, kınalı kuzularıyla gurur duyan bir millet bunu yapar mı? Yapar da o zaman çocuklar köyü, Kahramanmaraş, Gaziantep, Çanakkale destanı, Sarıkamış Harekâtı, Galiçya, Kut’ül –Amare Kuşatması,  gibi birçok cephede kanlı çarpışmalar olmuş, Türk anneler Arapların ihanetine ve Araplara beddua etmiş olsa da Arap oldukları için, Peygamber soyu “seyitleri” yine de bağrına basmayı bilmiştir!

Bir vatandaş bundan on yıl önce bizi bir yemeğe davet ediyor. Bu yemek sonunda dini bir sohbet var. Yemek yenince biz, bizim gibiler alışkındır; sigara içmek isterler. Kafasında soru olan, terbiye edilmemiş, edilememiş biri de itiraz eder ve edebilirler. Bu oldukça tehlikeli bir durumdur. Ev sahibi, böyle bir görev sonunda hayal kırıklığına uğrayabilir. Çünkü kişiler soru sormaya başlarlar ve hatta zıt fikirler ortaya sunarlarsa ortam gerginleşebilir. Adam oradan bir pasaj okudu; açıkladı, açıkladı, açıkladı. Birileri homurdanmaya başladılar. Biz geri zekâlı mıyız? Biz anlamıyor muyuz? Kutsal kitap, Allah Kelamı varken, biz kul kelamına kutsallık vermeyi reddediyorum diyen birisi ortamın gerginleşmesine ve sohbetin sona ermesi bir oldu. Basit mesajlar; sürekli tekrarlar, vücut dili ile süslense de kişiler soru sormaya başlayınca ortalık bir anda konuşabiliyor. Bu tip propaganda ve yeni üye çalışması için en iyi ortamlar; çok eski oyuncu, onaycının yanına ilk defa alınacaklar alınmalıydı. Yeni üyelerin sohbetlere daveti büyük risktir, anlatıcının şayet iddiası sığsa. Vücut dili de basitçe kullanılırken, mümkün olan en yaşlı en iri yarı, iri kıyım adamı bir tokatta yere seren adam elbette korku vericidir! Filmler de bir nevi bu rolü yapar. Rocky Efsanesi nasıl doğar ki?

Hekimoğlu İsmail türküsünü bilenler vardır. Eski ihtilalların en önemli şarkılarından biriymiş. Ne zaman askeri darbe olsa bu radyodan bildiri okuyan tok sesli albayın hemen bildirisini bitirmesinden sonra başlarmış;

Hekimoğlu derler benim aslıma
Aynalı martin yaptırdım kendi nefsime

Konaklar yaptırdım mermer direkli
Hekimoğlu geliyor aslan yürekli

Konaklar yaptırdım döşetemedim
Ünye Fatsa bir oldu başedemedim

Pencereden baktım kırat geliyor
Kıratın üstünde paşa geliyor

İster vali gelsin isterse paşa
Gelme paşa gelme ben atmam boşa

...

 

 
Toplam blog
: 2271
: 163
Kayıt tarihi
: 15.10.14
 
 

Bugünün doğrusu yarının eğrisi, dost görünenler düşman ve herşey aslında zıddı olabilir. Büyük ih..