Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Kasım '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Karadeniz taka'sı/ Bir kadın, bir erkek, aşk kokan...

Karadeniz taka'sı/ Bir kadın, bir erkek, aşk kokan...
 

İki insan gördüm; biri erkek, biri kadın;aşk kokan…

Vücudun da, aşkın da, vefanın da, gerçekten sevmenin de, gözlerinin içinde soluksuz bakabilmenin de, ten uyumunun da, bu mudur sorusunu sordurdu… Evet budur dedim. Bütün çiftler uyumludur. Ama kimyasını çözmüş böyle çiftleri görmek insanı başka başka alemlere götürüyor neme lazım. Gözlerimden iki damla yaş akmadı tabii… Resimdeki görülen çift, belirtmeliyim ki; bu kız için eşinden boşanmıştır damadımız. (şekil a=resim)

Yağmurlu havayı sevdiğimi, hele hele cama vuran yağmurun hep hüznü, sıcak sobayı, fokurdayan demliği, battaniyeyi, aklıma düşürdüğünü söylemiş miydim.?

Yazın;Allah’ım demiştim, ne olur üşüyeyim, iliklerime kadar üşümek istiyorum diye dua etmişim bir pişmanım. Yav, sanane, Allah'ın işine karışmak ne haddine değil mi? Kaç akşam dır dişlerimin takırtısı taaa bloğa kadar gelmiştir. Nasıl soğuk, nasıl iç titretiyor. Havanın soğuk olması kalın giyeceğimiz anlamına gelmiyor o ayrı mesele… Kabullenemiyoruz galiba bilinçaltında… Giydik inceleri, ince dediysek tül gibi değil, gittik düğüne nişana… Yani ne kuluz ki ne sıcağı beğeniyoruz, ne soğuğu… Akşam ayağıma patikleri geçirdim, o an blogda ne kadar patik giyen vardır diye düşündüm vallahi…

***

İnsanın kendisine ait parayı saymasıyla, bir başkasına ait parayı sayması arasında dağlar kadar fark olduğunu hep düşünmüşümdür. Kendi paramı sayarken, hemen sonu gelecek kaygısı, nereye, ne kadar vereceğim, elime kalan ne eksik mi saydım, fazla mı aldım kaygıları ile elimden hemen çıkıverecek kaygısından, paranın sıcaklığını hararete çeviririz. Halbuki bir başkasına ait parayı sayarken sanki sıradan kağıt, anlamsız, ifadesiz, duygusuz gibi gelir bana, yoksa siz öyle değil misiniz? Bende yalan yok… O parayı alıp gidebilirim, saçıp savurabilirim, felekten gece çalabilirim, en aklıma gelmeyecek çılgınlıklar yapabilirim. Pazarlıksız harcamanın tadına varabilirim, vay beee.. Hayali bile cihana değer... Ama başkasının parası, hiç bir şey yapamazsınız….

****

Bir arkadaşım var mesela o farkında değil ama ben farkındayım, onun her problemde ya da bir soruda daha emin olmak için bizatihi yutkunması beni okul sıralarına götürür. Hoca soruyu sorup ta cevabını bilemiyorsak ya da o an aklımıza gelmediyse şöyle bir yutkunur kendimizce güç mü alırız, zaman mı kazanırız çözemedim, şimdi bu arkadaşıma dikkat ettim; evet, bir şey söyleyecekse kuvvetlice yutkunuyor… Emme basma tulumbanın bir versiyonu, aaa gördüm siz de yaptınız amaa… Deneyin, deneyin…

***

Bak şimdi aklıma geldi, ilkokul birinci sınıftayız daha, en sevdiğimiz ders tabii ki müzik. Nasıl cıvıldaşıyoruz. Nasıl seslerimiz birbirini bastırıyor. Evlerde televizyonların yeni yeni görülmeye başlandığı, bütün mahallenin bir evde buluşup, gece 12.00’de trt’nin meşhur sinyal sesi bitene kadar oturulduğu zamanlar... Biz çocuktuk ama şendik, mutluyduk, henüz yaşlıların ve hastaların ölüyor sandığı, tüm dünyanın çocuklar için bir olduğunu sandığımız zamanlardaydık. Ben genelde kuzenimin beşiğinin altına kıvrılıp uyuduğum zamanlarda, uykum gelmesin diye bir tas suyu yanıma alıp arada yüzümü yıkadığım ama bir türlü uyanık kalamadığım zamanlardaydı tv. Ehh be o zamanların uykusunu bir daha bulamadık ya, meğer tilkiler dolaşıyormuş, aşık oluyormuşsun uyuyamıyormuşsun, ayrılıyormuşsun uyuyamıyormuşsun, işte, sokakta canın sıkılırmış, istediğini yapamışsındır, annenle patronunla, herhangi biriyle takışıyormuşsun bunlar hepsi bir tilki nedeni değil midir?

Kıskançlık da var, çok zengin olamamak da…. Hay ya laf nerelere geldi.. Neyse o zamanlarda İbrahim Tatlıses gelirdi mesela, Ferdi Tayfur gelirdi, Gülşen’ler, Filiz’ler, Hale’ler, hele pos bıyıklı bir dede, Hulusi Kentmen vardı ibiş, adile..oh yaa ne kadar büyümüşüm kahramanlarım o kadar çok ki…Hulusi Kentmen ile ilgili bir aptallığımı yeri gelmişken anlatayım. Mesela bu akşamki filmde ölürdü, ben çok ağlardım o gece gözümde yaş kalmazdı… Aaaa, yarın akşam bir daha oynardı. Eee bu adam ölmüştü… Olmazki amaaaa... Ben bu ikilemi o kadar çok yaşadım ki…Dedim ya zaten ben küçükken aptaldım diye…

Durun müziği anlatıyordum; ”Merak etme sen, Merak etme sen, toprak olur, taş olurum” Bildiğimiz türkünün, şarkının sayısı elimizdeki 3 parmağı geçmez hani. Arkadan bir çocuk yüksek sesle güldü… Biliyorum bana gıcık çocuktu, ben de ona gıcıktım aynı mahalledendik halbuki… Ben hala gıcığım ona... Kompleksin ne olduğunu bilmezdik o zamanlar… Sonra ben sustum, o aynı şarkıyı söylemeye başladı… Bir gün yakasından yapıştığımı hatırlıyorum; ama arkamda öğretmen olduğunu da elime cetveli yiyince gördüğümü hatırlarım. İyi de dayak şart mıydı? Artık o şarkıyı da söylemiyorum, hala o çocukla da görüşmüyorum.

****

Sapık değilim önce bunu belirteyim: Muz yiyoruz ya hani… Çarşıya inmem gerekti, yeri gelmişken tarif edeyim; işyerimiz şehir göbeğinin dışında... Öyle sakin sessiz bir yerde ki, sanırsın ordu’nun nüfusu bir sen, bir çalışanlar… Muz alayım arkadaşlarımla bir güzel yiyelim. İyice kemer sıksak biz Sivaslı sindi’ye döneceğiz… İyi, güzel yaklaştım tezgaha.. ”Abi ne kadar muz” “2, 5 YTL” “İyi bir kilo alayım” “3 YTL olsa olur mu?” “eh tamam” muzu aldık, geliyorum böyle... Aaa ilerde daha canlı ve iri gözüken muz ailesine rastladım, yukarıda geçen konuşmaların bir versiyonu burada da tekrarlandı, tek değişen muz'un 3 ytl oluşu…İyi dedik aldık bir kilo, birini arabaya koydum hani olgun ve solgun gözükenleri, canlı gözükenleri işe getirdim.(Arkadaşlar sırf solgun muz almışsın demesinler diye muz maceram 5, 5 ytl'ye patladı iyi mi?) Yiyeceğiz, bulmuşuz beleş. Efendim, muzu aldım elime..Ah o ne kalın kabuk, o ne çekersin çekersin gelmez kabuk… Zar zor ayırırsın kabuğunu yemeye başlarsın tam hani reklamlarda bir şeyi ısırırlarda mmmmm yaparlar o edada ısırmışım ki, muz tadı yoooook… Geçelim akşam evdeki muza, evet kabuğu biraz lekeli, yaşlılık lekesi gibi… Çabucak soyuldu, ve de tadı muz tadı yaniiii... Haliyle o’da muz, bu da muz değilmiş efendim. Görüntüye aldanmamak lazımmış. Bu bugünkü takanın dersi bu olsun.

***

Tekrar sapık değilim; akşam bir kıza kaydı gözüm nasıl seksi... Siyah pantolon, siyah çeket içinde yeşil boyunlu bluz... Buraya kadar normal. Çeketi çıkardı boyunlu ve yarım kollu bir bluz hani omuzdan biraz daha aşağıda biten kol var ya, hah ondan.…Karar verdim o an, kadını bu tür bluzlar seksi gösteriyor, isterseniz deneyin….Evet, evet kesinlikle evet…Ama, zayıflarda…Erkeklere sözüm; bu yazıyı okuduktan sonra, her kısa kola bakmayınız!

Efendim bilginize; bu bir taka’dır…

 
Toplam blog
: 359
: 1593
Kayıt tarihi
: 29.11.06
 
 

Deli-dolu, akıllı,  yalandan yere çamura yatan, normal değerlerde zekalı, esprili, şakacı, kendin..