Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Kasım '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Karadeniz Taka’sı/ne yapalım ki içtik bir kere...

Karadeniz Taka’sı/ne yapalım ki içtik bir kere...
 

”Özel Hayatınızı” soran satıcıya gıcığım arkadaş!

“İyi günler” Ev de bulunmayan masa, sandalye ve ütü masası için paracıklarımızı aldık, yeğenimle alışverişe çıktık, gözümüzü kestirdiğimiz ve daha önceden referans verilmiş dükkana girdik!

“İyi günler hanfendi buyurun ne bakmıştınız?”

Giriyorum içeri, sandalye, masa, ütü masası bakıyorum yeğenimle…

“hayrola, yeni ev yerleştiriyorsunuz galiba?” uzun boylu, 45 yaşlarında geveze bir adam. Biraz da kırıtık!

“evet, öyle sayılır” ciddiyim gayet…

“Hımm kızınız mı?kaç yaşında?”

Susuyorum önüme bakıyorum gibi daha doğrusu masa’yı inceliyorum.”Bunun başka modeli yok mu?”

“Var” diyor adam.. hemen diğer masayı getiriyor ve soruyor “başka çocuğunuz varmı, kaçta okuyor, nerden geldiniz buralı mısınız? Burnumdan soluk alıp veriyorum, gülümsüyorum sinirli sinirli…Susmuyor adam “ha anladım diyor, boşandınız mı yoksa?” o an karar veriyorum oyun oynamaya…

“Yaa evet” diyorum, hatta” bir kızım daha var bundan iki yaş küçük” yeğenim şaşmış bana bakıyor, kaşlarımı kaldırıyorum "sus" dercesine…

Bitti sorgulama artık aldıklarımızı aldık çıkacağız sanıyorum. Yanılmışım. Paket yapıyor adam. Çay ısmarlamak istiyor nazikçe geri çeviriyorum.

“Eşiniz buralı mı?” diyor, ”yok” diyorum, o an aklıma ne hikmetse “bursa” geliyor içimden gülüyorum “Bursalıydı, anlaşamadık, ben baba ocağında buradayım" diyorum.”Çalışıyorsunuz anladığım kadarıyla” diyor geveze. Bayılacağım amaaa… Yeğenim gülüyor bu kez “evet, tedaş’ta” diyorum.

“Madem” diyor adam, ”boşandın öyleyse taksi çağırayım benden hediye olsun” araba otoparkta, gerek yok demiyorum tabi, siz olsanız der misiniz?

Gayet masumane teşekkür ediyorum ”çok naziksiniz, zahmet buyurmasaydınız.” …Yeğenimin gözüne bakıyorum, o şaşmış, yine sus diyor kaşlarım…

Taksi geliyor, eşyayı yerleştiriyoruz arabaya… Adam parasını veriyor taksinin. Öyle keyifliyim ki. Adam ne zaman ihtiyacınız olursa gelin diyor, el sallıyor peşimizden yeğenim:”halaaaaaaa, naaptın, hani sen yalan söylememe kararı almıştın”…”Ne olmuş ne yapmışım ki, böyle satıcıya böyle cevap, hem yalan söylemedim ki ben, o sordu ben onayladım, sormasaydı”

Sonra eşyaları eve bırakıp, tekrardan yürüyerek arabamızı almaya gittik otoparka…

Hiç pişman değilim hem de hiç.

Üzüldüm mü hayır!!. Böyle münasebetsiz satıcıya böyle müşteri… hiç de pişman değilim!

***

Kartları oynuyorum; atıyorum bir kart, sen bakıyorsun…Halbuki elindeki kartları ben bilmediğim halde, benim bütün kartlarım açık!…Bir oyun bu tanrım! Sonu, finali olmayacak. Benim kartlara gözünü diktin, arada bakıyorsun dik dik... Farkındayım, farkındasın!. Kazanan sen olasın diye…Ama yok! Ben olacağım, görürsün…

***

Yıldızlar kayar ya hani… bakarız gökyüzüne çocuksu duygularımızla… Hangimiz yapmadık ki acaba?

Kaysın derim kaysın… bir dilek tutayım…

Bakarım bakarım…bir an pat kayar…”eeee derim ahada yıldız kaydıııı”, çığlığım ile kalbimin sevinçli kütkütü birbirine karışır, oysa ben dilek dileyecektim. Hiç bir zaman o an ki sevincimden doğru dürüst bir kere bile dilek dileyemedim.Ya çığlık attım, ya yanımdakine haber verdim.o yüzdendir ev, lüks araba, fiyakalı sevgili, yazlık mazlık olamadı...

Her defasında; bu kez dileyeceğim diye kafayı göğe dayarım…O kayarken ben hâla, “aaa kaydı, yıldız kaydı” derim…

***

Şimdi anlatacağım olayın türk’ü, yabancısı yok. Gözünüzün önüne bir deniz, bir kumsal, bir güneş, bir de bizleri getirin, getirdiniz mi? Tamam. Şimdi kendinizi nasıl düşünüyorsunuz? Hayır! bu yoga seansı değil.

Mesut-mutlu şekilde gözlerini kapamış, kendini güneşin sıcağına, denizin hışırtısına bırakmış uyuyor ya da gözlerini kapatmış dinlendiriyor.Kimbilir ne güzel şeyler düşünüyor.

Niye ben yapamıyorum bunu!... öyle çok kıskanıyorum ki onları..ben mesela gözlerimim yumduğum an’dan açtığım an’a kadar dünyanın zamanı geçmiş gibi hissederim, halbuki ya 30 saniye bilemedin 1 dakika olmuştur... kıskanıyorum vallahi…

Neyse, kıskançlığımın da gözü kör olmasın yani,

Hem ne güzel sabit durdukça oraları buraları bir güzel yanıyor.Ben ise dönme dolap sanki cık, cık cık…Tek rahat an’ım gazete yada kitap okuyor ki, gölgede ki halim. pes yahu pes, bende saatlerce uyumak, güneşin karşısında yarım ağız horlamak istiyorum aaaaa…


***

*Üşüyorum kapama gözlerini* bu dize bana ait değil! Ahmed Arif’e ait…bittim okuyunca, siz olsanız bitmez misiniz? Öyle ya..”Hasretinden prangalar eskittim” derse ne dersiniz? içim acıdı...

***

Çözdüğüm bulmacada, “Meksika rakısı” sorusu çıkmasaydı, ben onu içmiş olur muydum? Bilemezdim hayatın beni “tekila”ile karşılaştıracağını, bir bulmaca ile buluşturacağını.O an, yanımda arkadaşımın olması da tamamen hayatın bana hazırladığı hoş bir buluşma öncesi randevusu gibiydi…bu randevunun tarihini net hatırlamasam da , bir 12-13 yıl öncesinin bahar aylarının son günleri diye not düşebilirim.

“aaa, tekilaymış” Meksika rakısının cevabını bulduğumda ki yükses sesime cevap arkadaşımdan geldi..

“bu bir tür böcekten yapılıyor, kadehi de mini minnacık, bir de üstelik eğlenceli içimi var” dediğinde…

Hiç alkol kullanmayan meraklı Melahat bu seramoni’yi deneme kararını vermiş bulunmaktaydı.

Bir hafta sonu yemekte geldi tekila. Aaa küçücük, yarım yudumluk bunun neresi sarhoş edecek diye büyük efelenmelerim; elime garson tarafından konulan yarım jilet limon üstüne tuz ve bir içimlik tekilanın ardından gelen tam dört kadeh tekila ve hani be neresi içki bunun diye yaptığımız konuşmalar ile son buldu... ben öyle sanıyordum, hiç içmemiş birinin sarhoş nasıl olunur diye tecrübesi bulunmadığına göre tepkimiz, efelenmemiz gayet normaldir efendim…

Ah! Tekila, meğer sen neymişsin, 5 yudumluk tekila töreninden sonra benim mideye kurulmuş gülme makinesinin boğazımdan yukarı ittirerek ağzımdan çıkan gülme krizleri…meğer sarhoşluk buymuş, gülmek, gülmek, gülmek…halbuki sarhoşluk dili çözülmek değil miydi?

İşin garip yanı bir türk olarak “rakı’nın tadını halâ bilemeyen olarak, işi “tekila”ile sınırlandırıp, ”gülme makinesinin” aslında içimizde olduğunu öğrenmiş bulunmaktaydım,

Dedim ya içtik bir kere…son kere, baki kalan gökkubede hoş bir sada'ymış meğer...

***

Benim Nick “yekruseha” diye, kime yorum yapsam en son ulaşıyor!...acaba “a”ile başlayan bir nick bulsam, en sonlardan birinci olmaya devam eder miyim? diye, bir soru sordum…

Efendim bu bir karadeniz taka'sıdır, malum bu aralar hamsi bol bilginize...
Resim:şişgöz bendeniz!

 
Toplam blog
: 359
: 1593
Kayıt tarihi
: 29.11.06
 
 

Deli-dolu, akıllı,  yalandan yere çamura yatan, normal değerlerde zekalı, esprili, şakacı, kendin..