Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Temmuz '08

 
Kategori
Anılar
 

Karartma gecelerinin penceresiz çocukları

Karartma gecelerinin penceresiz çocukları
 

Halam, “Çekil bakalım oradan çocuk!” diyerek perdeleri sıkı sıkıya kapatmış, bununla da yetinmeyip perdelerin üstüne kalın bir battaniye asmıştı. Çok geçmeden subay olan eniştem eve gelmiş ve iki kaşını da havaya kaldırarak “Neler oluyor Necdet?” diye soran halamın merakını gidermişti…

“Bizimkiler idareye el koydular, benim hemen karagâha dönmem gerek. Aman Sabahat, pencerelerden ışık sızmasın” diyerek gitmişti eniştem. Edirnekapı Üçbey Sokaktaki iki katlı eve günlerce gelememişti.

Dört yaşındaydım ve halam beni sokağa salmıyordu hiç. Uzata uzata “Ağbiiiii” dediği babamın gazabından korkuyordu sanırım. Benden yaşça büyük olan kuzenlerime sokağa çıkma yasağı yoktu. Bana tanınan yegâne özgürlük, pencere kenarında, onların sokaktaki oyunlarını seyretmekten ibaretti.

Ama ne var ki 27 Mayıs darbesi olmuş, bütün günümü camının buğusuna şekilsiz resimler yaparak, camda gezinen sineklerle konuşarak, sokaktaki kuzenlerimin oyunlarını seyrederek geçirdiğim pencere önü de yasaklanmıştı artık bana.


Alibeyköy sırtlarında ışıklar yanardı geceleri ve ben orayı İzmir zannederdim. “Babam orada, ablalarım orada, bahçesinde kuyusu olan evimiz orada, o ışıkların yandığı yerde, işte hemen şuracıkta” diye düşünür, sokağa çıkar çıkmaz o ışıklara doğru koşmanın hayallerini kurardım hep. Yüzünün yumuşadığı ender zamanlardaki sokağa çıkma taleplerimi hep bilinen gerekçelerle reddederdi halam:

“Senin annen öldü çocuk, emanetsin sen! Düşersin, bir yerine bir şey olursa sokakta, ne diyeceğim o zaman ben Babana, söyle, ne diyeceğim? Hem orası İzmir değil, Alibeyköy, anladın mı çocuk! Elleme o perdeyi, camı da parmaklayıp durma, kirleniyor. Merak etme, gideceksin İzmir’ine, zamanı gelince. Bırak o sineği, git çabuk elini yıka, iyice sabunla haaa! Pis çocuk! Ne var sokakta? Otur da yazı yazmayı öğren."A" yaz, biraz da"B". Hem sonra senin annen öldü, emanetsin sen!”

Halam başlayınca susmazdı hiç, sokağa çıkma umudumu yitirdiğimden ben de onu dinlemezdim artık, zira ezberlemiştim dediklerini ve diyeceklerini. Kanatlarını arka ayaklarıyla sıvazlayan ve acı acı vızıldayan iri bir sinek dolaşırdı pencerenin camında…

“Senin annen öldü sinek! Orası İzmir değil, Alibeyköy, anladın mı sinek? Hem sonra ne var sokakta, otur da bana arkadaşlık et! Düşersin, bir yerine bir şeyler olur. Ne diyeceğim o zaman ben halama, söyle, ne diyeceğim sinek? Hem sonra senin annen öldü, emanetsin sen sinek!”

Akşam karanlığı bastırınca zırlamadan, hıçkırmadan ve kimseye belli etmeden usul usul ağlamak... Alibeyköy sırtlarında yanan yalancı İzmir ışıklarıyla avunmak... Pencerenin buğusuna şekilsiz hasret resimleri çizmek ve camında acı acı vızıldayan annesiz sinekleri özgürlüğüne kavuşturmak...

İkinci bir emre kadar yasaklanmıştı.

İstanbul Edirnekapı Uc Bey Çıkmazında...

Karartma geceleri başlamıştı.

 
Toplam blog
: 312
: 1658
Kayıt tarihi
: 10.02.07
 
 

Önceleri konuşurdu insanlar, "yazmak", sonraların işi... Duygu ve düşüncelerimizin yanı sıra gözl..