Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Eylül '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Karbeyaz bir tende taze bir başlangıç

Karbeyaz bir tende taze bir başlangıç
 

Kar gibi beyaz teninin üzerine, parmak izlerimin tek bir şeridi bile henüz değmişken, hem dokunduğum yüzey hem de ben ürperiyorum. Parmağımın ucundan çıkan bir damar, kanı kaynama derecesine yakın bir ısıyla ve inanılmaz bir hızla en kestirme yoldan kalbime pompalıyor. Vücudumun geri kalanı kalbimin içine düştüğü acıya kederlenip, ateşleniyorlar.

Güzel bir başlangıç istiyorum sadece. Ben ve o, ikimizin uzun sürecek birlikteliğine atacağım ilk adımın hatasız, noksansız olmasını istiyorum. Ve daha önemlisi her ikimiz içinde, yaşayacağımız anın unutulmaz bir zaman dilimi olmasını. Ellerim titriyor ve ona yaklaştığı anlarda terlemeye başlıyor. Oysa bunlar ilk anlar için isteyebileceğim en son şeyler. İlk andan itibaren ona güven aşılamak istiyorum. Dokunduğum anda onun gerçek sahibi olduğumu hissetmesini, geleceğinin kontrolüm altına olduğunu bilmesini istiyorum. Onunla yeni bir hayata başladığımı, bu hayatın hem onu hem de beni mutlu kılmasını en derinden arzuladığımı bilmesini istiyorum.

Ve biliyorum ki, ona ilk dokunduğum andan itibaren onu kirleteceğim, kendi çamurumdan bir leke bırakacağım üzerinde. Ancak birbirinin üzerinde iz bırakmanın paylaşmanın ve ortak bir yaşam örmenin ilk şartı olduğunun da farkındayım. Onulmaz bir çelişki yaşıyorum yani, onun saflığı beni tahrik edip ve yeni bir yaşam heyecanı verirken, bu heyecanla atacağım adımın, heyecanımın gerekçesini ortadan kaldıracağını biliyorum. Aynen benim olmasını istediğim bir gülü dalından kopararak, hem onun hem de kendim için sonun başlangıcına adım atmış olmam gibi.

Her yeni aldığım defterin, bembeyaz sayfaları gözümün önünde uzanırken ve ben ona birazdan ilk karalamamı yapacağım andır bu hissettiklerim. O tertemiz sayfalara işleyeceğim o ilk nokta, ilk işaret, ilk harf, kelime yaşama yepyeni bir adım atmak gibidir. O defter bana yeni bir hayat şansı verilmiş hissi uyandırır.

Önümdeki o yeni sayfa, dupduru, pırıl pırıl ve yüzeyi cam gibi pürüzsüz bir göl gibi durur karşımda ve ben her seferinde bu göle dalıp yeni bir hayata kulaç atarım. O gölün beni eski yaşamının kirlerinden, hatalarından, suçlarından, günahlarından arındırmasını isterim. Binyıllardır insanoğlunun peşinden koştuğu o gençlik pınarını keşfetmiş olmayı umarım. Ve bu yüzden o sayfalara atacağım ilk adım beni heyecanlara sürükler.

Okulların açıldığı her dönemde sahip olduğum defterlerin ilk kullanımları beni ve zannedersem herkesi heyecanlandırmıştır. Geçen hafta okulların açılması bende o döneme ait, yeni bir hayata adım atma hissini bir kez daha uyandırdı.

Çok kötü bir defter kullanıcı idim. İlk sayfalarda özen göstermeye çalıştığım yazılarım, kısa bir süre sonra eğrilip bükülmeye, okunurluğunu kaybetmeye başlardı. Hatta düzgün kalem tutma becerimin olmaması ve kalem tutarken elimin alt kısmının ve bileğimin deftere yapışması nedeniyle yazdığım yazılar bir süre sonra çamura dönüşürdü. Hem elim hem de defter sayfası simsiyah olurdu. Ancak defterlerimle tek sorunum bu değildi. Kullanmaya başladığım ilk ayın sonunda sayfaların uçları yavaş yavaş kıvrılmaya başlar, en sert ataçların bile sayfa kenarlarını dik tutmaya güçleri yetmezdi.

Bir sene önceki defterinin hali hala gözlerinin önünde olan benim için, işte tam olarak bu nedenle yeni bir defter yeni bir hayat demekti. Geçmişin tüm kirinden ve hatasından kurtulmak için yeni bir şans olarak gördüğüm yeni defterimin kaderi de aslında selefinden çokta farklı olmuyordu. Ancak 15 günlükte olsa o tazelenme hissinin ne kadar değerli olduğunu şu an bile rahatlıkla hatırlıyorum.

Defterle kurduğum tek bağ şekil ilişkisi de değildi elbette. Bir de görev ve sorumluluk ilişkisi vardı, eğitim sürecinden kaynaklanan. Verilen ödevlerin sergilendiği alandı defterler ve ne yazık ki benim defterlerim hiçte iyi bir sergi alanı değildi. Ne özet çıkarırdım düzgünce, ne de ders sonu tekrar sorulara yanıt verirdim. Çalışkan bir öğrenci değil miydim derseniz, hayır aksine notları olan başarılı bir öğrenciydim ancak yazarak değil dinleyerek öğrenen bir öğrenciydim.

Aklımda tuttuklarımı deftere geçmek hiçte akıllıca gelmiyordu bana. Yeni şeyleri öğreneceğim yerde, eskileri defter üzerinde tekrarlamak sıkıcı geliyordu belki de. Ama o zamanlar aklı uçucu, kâğıt üzerinde yazanın kalıcı olduğunu bilemiyordum. Defterle aramda sıcak bir bağ kuramamış olmaktan dolayı, not almak, önemli bilgileri bir kenara kaydetmek, okuduğum bir gazetenin, kitabın bir kenarına okuduğum şeyle ilgili bir şeyler karalamak gibi bir huya da hiçbir zaman sahip olamadım.

Sıcak bir bağ kuramamış olmak, her türlü yeni, boş, bakir deftere karşı platonikte olsa bir sevgi, hayranlık ve ilgi duymadığım anlamına gelmiyor ama. Aksine oldukça derinlikli, içten gelen sevgi kaynağıdır. Yürek hoplatan bir cazibesi vardır benim için defterlerin. Hele ki kalemin o beyaz sayfaya ilk temas anının heyecanı. Ve galiba bugünlerde yeni, yepyeni, kar beyazı sayfaları olan yeni bir deftere ihtiyacım var.
 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..