Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Şubat '13

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Kardan Sevgililer, Himmet ve kapanış

Kardan Sevgililer, Himmet ve kapanış
 

Kardan sevgililer


Geçtiğimiz yıl 2 Şubat günü ne oldu hatırlıyor musunuz? Hatırlamıyorsunuz. Ben de öyle, yani hatırlamak için özel birşeyler olmadıkça tabii ki. Oysa ki geçen yıl tam o sabah bütün Manisa kar altındaydı, hem de bir hayli kar vardı. Nasıl sevinmiştik, kartopu oynayıp kardan adam yapmıştık. Özel olan ise kardan sevgililerdi.
 
Önce küçük, yerden bitme bir kardan adam, Mecnun yaptık, Rektörlük bahçesine iş arkadaşlarım ile toplanıp, eline bir demet çiçek dalı tutuşturduk. Sonra üşüdük, koşa koşa odaya gelip o günlerde çalıştığım odanın penceresindeki klimanın üzerine, Ayşegül ve Filiz ile birlikte mini mini bir Leyla yaptık. Leyla güzel mi güzel, süslü mü süslüydü. Aralarında elli metre kadar var ya da yok, biri pencerede, diğeri kaldırımda, fakat ikisi de eriyorlar. Seslerini duyuyoruz: “Ey aşk, erit dünyevi bedenimizi, kalmasın ardında bir tek kar tanesi bile hakkın suretinde olmayan!” diye haykırıyor iki sevgili birbirine, özgürleşmek için.
 
Leyla ve mecnun gibi onlar da birbirine kavuşamadan eriyip gittiler. Aşk ne muhteşem bir ateş ki, maddeye dair ne varsa eritip, geride kendinden başka birşey kalmayana dek yanmaya devam ediyor. Eğer buna dayanabilirseniz, gözleriniz aşktan yanıp görmez olduğu için, tıpkı Mecnun gibi Leyla karşınıza gelse, tanımaz oluyorsunuz. Adeta bir nur alemine açılıyor aşkın kapıları böylece ve gönül gözünden, aşkın sahibinden başkasını göremez oluyor. Ne de güzel bir mertebe...
 
Aşıklar türlü türlü, kimisi bir sevgilinin yüzünü aşkın sebebi kılmış, kimisi kendi benliğini, kimisi ilgisini, kimisi parayı pulu... Maşuğun can evi öyle bir köşk ki, o kimi dilerse onu oturtuyor oraya. O tahta oturanın, yani aşkın sureti o köşkün penceresinde, nereden bakarsanız bakın her daim görülen bir hayal. O hayale yönelip gidiyor maşuk, bilmiyor gerçek aşka mı varacak, bir surete mi... Orada bir hile yaparsa eğer, tekrar yolun en başına dönmek zorunda. İşte aşk oyunu böyle de acımasız.
 
Aşk konusu tehlikeli bir konu. Herkes için başka başka manalar taşıyor. O nedenle burada kendi yaşamımdaki manasına dönmek istiyorum. Aşk yolunda verilen, emek ile kazanılan bir de ilim var. Himmet edip ardına düşmedikçe size verilmeyen bir ilim. Hz. Şems der ki: “İlim üç şeydir: Zikreden dil, şükreden kalp, sabreden beden...” Her aşık için bu üçü değişken, zikrettiğimiz, şükrettiğimiz ve sabrettiğimiz kişi, mevzu ve idealler ile bizim hayattaki ilmimizi ortaya çıkıyor. Öğrenmeye neşredilmiş bir hayat benim yaşadığım. Zikrim de fikrim de madde ve mananın bağları ile ilgili oldu. Yazdığım tüm yazılarda bir şekilde bu bağlar arasında sorgulamalar, tespitler ve ispatlar bulabilirsiniz. Bu nedenle, köşemin adını kent ve yaşam olarak belirlemiştim. Bugünün hayatının maddesel temsili kent, manevi karşılığı ise yaşam, öyle değil mi?
 
Yaklaşık üç yıl süresince bu yazılar için emek verdim. Geçtiğimiz aylarda bu emekleri bir kitap haline getirip yayınlamaya karar verdim. Kitabın adı, 1001 Gece Yazıları olacak. İçinde sadece bu yazılar değil, bu yazılardan seçilecek özel yazılar ve aşka dair bir kaç yeni yazıyı da bulabileceksiniz. İleride bir gün yine yazılarıma devam edeceğim. Önümüzdeki günlerde himmet etmem gereken bir doktora süreci beni bekliyor olduğu için bir süreliğine siz değerli okurlarıma hoşçakalın diyorum. Bu yazıların yayınlandığı süreçte ilk okuyucularım olan tüm dostlarım öncelikli olmak üzere –ki onlar kendilerini biliyor- hepinize şükranlarımı sunarım.
 
Muhabbetle kalınız.
 

 
Toplam blog
: 149
: 652
Kayıt tarihi
: 07.04.10
 
 

Sazsız söze ezgiler diziyoruz, birer birer. "Kim" olduğumuzun belli olmadığı bu dünyada K..