Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Mayıs '14

 
Kategori
Güncel
 

Kardeş kavgası

Kardeş kavgası
 

Unutkan bir milletiz vesselam. Bu nedenle hep aynı yemek ısıtıla ısıtıla önümüze konuyor ve sorgusuz sualsiz yiyoruz. Yerken izlediklerimiz de hiç değişmiyor... Her geçen gün dejavu yaşıyoruz ama nedenini, niçinini sorgulamıyoruz...
 
Farklı coğrafyalarda onlarca farklı ırka, inanışa sahip insanlara hoşgörü ile evsahipliği yapan bir milletin evlatları olarak, Anadolu’da, Türk-Kürt, Alevi-Sünni, Sağ-Sol kavramları ile kardeş kavgası misali sürekli çatışıyoruz, ve maalesef giderek ayrışıyoruz. Aslında kavramlar bile hatalı, çatıştırılıyor, ayrıştırılıyoruz. Kültürümüzde yer alan hoşgörüden uzak bir şekilde nefret kusuyoruz…
 
Dilerseniz, kısaca bu ayrıştırma hareketlerine değinelim… Akabinde komplo teorisi mi, aslı var mı, karar sizin.
 
Örneğin en yaygın ayrıştırma hareketi olan Türk-Kürt çatışmasının tırmandırılması için kurulan silahlı örgütün kurucusunun o yıllarda MİT mensubu olduğu artık herkesin hemfikir olduğu bir gerçek. Peki sizce örgüt kurucusunu ayarlayan kurum, öncesinde örgütün oluşumu için çatışma ortamı ile altyapı oluşumunda ya da kuruluş sonrası etkinliğinin arttırılmasında biricik elemanını yalnız bırakır mı? Neyse, konumuz bu değil, biz devam edelim…
 
Bu arada küçük bir dipnot. Her ne kadar MİT desem de, kurumun Milliliği o dönem tartışılır durumdaydı. Eski adı Milli Amele Hizmetleri (MAH) olan bu birimin Ankara’daki binasının kirasını Amerika’nın (hayrına) ödediğini, ve yine (hayrına) ajanlarımızın maaşlarının büyük kısmını Sam Amcalarından aldığını hatırlatmakta fayda var. Ayrıca (hayrına) ödemeler yapan Amerika 1974’de Ayşe’nin tatile çıkmasından dolayı Özel Harp Daire(miz)in(?) ödeneğini kesmiştir. İnanmayabilirsiniz ama o zamanki Başbakan Bülent ECEVİT, öyle bir kurumun varlığını, birimin ödeneksiz kalmasından dolayı öğrenmiştir. Bu açıdan bakınca “parayı veren düdüğü çalar” misali, MİT derken neyi kastettiğim daha açıklayıcı olmuştur sanırım.
 
Özellikle 60’lı yıllardan itibaren gençlerin siyasi arenada boy gösterdiklerini biliyoruz. Politik bir nesil, birçok açıdan problem olarak algılanıyor. Apolitize edilmeleri için ve amaçlanan hedeflerin yerine getirilebilmesi için öncelikle politik neslin ortadan kaldırılması akabinde yeni neslin siyasetten uzak kalması gerekiyordu. Devletin istedikleri gibi devam etmesi için çabalayan kişiler özverili bir şekilde şartları istedikleri hale getirmiştir. Bugünlerde her eylemde provokatörlerden dem vurulması, aslında o yıllara dayanıyor. Klasik taktik; önce grupları birbirine düşür. Sonra fail olarak karşıt grupların hedef gösterildiği bazı cinayetler, en sonunda seyreyle gümbürtüyü.  Size de tanıdık gelmiyor mu? Gelelim milenyuma. Açığa çıkan darbe/eylem planları da konuyu tamamlar nitelikte. Balyoz planında (Çarşaf ve Sakal kodlu planlar) kendi camilerimizi (Fatih ve Beyazıt Camii) bombalayıp, akabinde cami cemaati içerisinde yer alan cübbeli ajanların da cemaati yönlendirmesiyle düzenlenen darbe/eylem planlarını artık hepimiz biliyoruz… Kimine göre, sadece eylem planı, kimine göre darbe planı, ama böyle planların(2002) yapılıyor olması, geçmişte de ihtiyaç duyulduğu anlarda yapıldığının kanıtı…
 
Neyse, konumuz bu da değil, gel gelelim bugünün asıl konusu Alevi-Sünni çatışmasına; Aslında her ne kadar konumuz bu değil desem de, tam olarak bu. Plan aynı, sadece çatıştırılacak grupların, birbirine kırdırılacak kardeşlerin özellikleri farklı ya da baştaki teşbihe göre; senaryolar aynı, dekorlar farklı.
 
 
Bugün konjonktür Türk-Kürt ve Sağ-Sol’dan ziyade Alevi-Sünni için daha uygun. Yıllardır Ortadoğudaki ayrıştırma küçük bir ölçekte ülkemde tekrar uygulanıyor. Berkin kardeşimizin alevi olması bazı karanlık cephedeki gölgelerin işine geldi. Akabinde suların durulmasına fırsat verilmeden Okmeydanı’nda Cemevi hedef olarak seçildi. Seçildi diyorum, çünkü olayın kaza olmadığına dair söylemler var ve maalesef inandırıcı geliyor. Uğur KURT’un katilinin üzerindeki üniformaya odaklanmak bence doğru değil. Bence o katil, ilk paragraftaki gibi sadece bir düdük, parayı verenin ise kim olduğu ise klasik yöntemle bulunur. Nedir klasik yöntem? Olayların istenildiği gibi gerçekleştiği takdirde en kârlı çıkacak kesim, asıl mimardır, gizli öznedir. En kârlı kimin çıkacağı da bize göz kırpıyor..!
 
Benim üzüldüğüm nokta şu. Artık ülke her konuda ikiye bölünmüş durumda. İki odalı bir evin ayrı pencerelerinden olaylara bakıyoruz. Çatıya çıkıp, kuşbakışı görmeye çalışan yok. Bu konu ile ilgili olarak bir kesim Alevi-Sünni çatışmalarını iktidarın körüklediğinden, Cumhurbaşkanlığı ve ilerleyen dönemdeki olası Başkanlık sistemi oylamasında gerçekleşecek kutuplaşmada çoğunluk olan Sünnilerin ayrışarak oyunu almaya çalıştığından dem vuruyor. Öte yandan bir diğer kesimde bu çatışma ortamı ile muhalefetin ve diğer iktidar karşıtlarının hükümeti yıpratma çabalarından bahsediyor. Yani iki kesimde böyle bir çatışmanın kendisi ve ülkemiz için zararlı olduğunun farkında…  O halde bu olaydan gerçekte kim kârlı çıkacak, bence bir de bu açıdan bakmakta fayda var…
 
Tıpkı yazının başında dediğim gibi, senaryo aynı ve biz de Hababam Sınıfı izliyormuşçasına bakakalmış durumdayız. Sizce de artık kanal değiştirmenin, kumandanın bizde olduğunu kanal sahiplerine hatırlatmanın vakti gelmedi mi? Son söz olarak bir temenniyle bitirelim.  “Kardeş kavgalarının son bulup, kardeşçe yaşadığımız, kardeşliğimizle düşman çatlattığımız günleri görebilmek dileğiyle…”
 
Toplam blog
: 8
: 1567
Kayıt tarihi
: 13.11.13
 
 

Trabzon'un Dernekpazarı ilçesinde 1983 yılında dünyaya gelmiştir. İlk öğrenimini Trabzon'da, Orta..